"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Keşke demeden önce...

Ayşenur AKAY
20 Aralık 2016, Salı
Bugünü asla unutamam.

Kayseri’de patlamanın olduğu ânı yaşamadım fakat bir ân, sadece bir ân sevdiklerimin o patlamanın içerisinde olduğunu düşünmem dehşete kapılmama yetti. Yanlış anlaşılmasın; Üstadımın dediği gibi “ ecel birdir, tagayyür etmez”. Elbette ölümden korktuğum için değil; benim ruh dünyamda çok farklı akisler yaptığı için bu kadar etkilendim belki de. Evet, belki o ân ölümden korkmadım fakat ölüm hakikatinden ne kadar da bîhaber yaşadığımı farkettim.

Sâhi, ‘ölümü gülerek karşılamaya’ hazır hissediyor muyuz kendimizi? Ya da ‘ne kadar’ her ân ölecek gibi yaşıyoruz?

Evet, şu an seslerinizi duyuyor gibiyim. “ Tedbir alınmalıydı,  kör bir bombaya bu kadar masum gitmemeliydi, terör niye hâlâ bitmiyor” vs. Eleştirilerinizi anlıyorum. Teröre istediğiniz kadar lânet edebilirsiniz. ‘Zalimler için Yaşasın Cehennem!’ demiyor mu Aziz Üstad. Amenna ve saddekna. Bu tartışmaların hepsi ayrı bir muhabbet konusu. Fakat gel gelelim, bizim bu hadiseden çıkarmamız gereken enfüsi derse. Öyle yaa ateş düştüğü yeri yakar!

Evet, mesleğimiz tarikat değil hakikat mesleği olduğu cihetle biz rabıta-i mevt yapmasak da, fikren de olsa bu hazır zamandan geleceğe gidip bakabiliriz. Hem de hayale hiç ihtiyacımız olmadan bu kısa ömür ağacındaki tek meyve olan kendi ölümümüzü, asrın ve dünyanın ölümünü bir parça da olsa müşahede edebiliriz...

Şöyle: 

Bugün ölümümü o kadar yakın hissettim ki. Gelmesi muhakkak olan şey uzak da olsa yakındır düsturunca ölüm her an yanıbaşımızda aslında... Sonra dönüp arkama baktığım zaman ne kazandım diye sordum kendime. Onca kırdığım kalp dururken, ibadetlerimi tadil-i erkan ile yapmazken, âhir zamanın dehşetli günahlarından kendimi uzak tutmazken, bu dünyanın zehirli bal hükmündeki lezzetlerine dalmışken ölürsem, nasıl hesap verecektim Rabb’ime?

‘Titre ve kendine gel’ dedim kendime ve inşaallah nefs-i emmareme bir sille-i te’dib yedim. Dedim ki: 

Ey nefsim! 

Kırdığın, üzdüğün ya da haklı olduğunu düşündüğün o gururunla yıktığın kaç kalb varsa hemen onları arayıp özür dile, helallik iste! Aması yok bu işin; çünkü bir saat sonran garanti değil!

Eksik bıraktığın, tembellik gösterdiğin ya da ehemmiyet vermediğin ne kadar ibadetin varsa şu andan, geriye kalan ömrüne kadar elinden geldiğince tadil-i erkan ile yapmaya çalış!

Ve... 

Kendini batırdığın ne kadar günahın varsa; çık içinden o bataklığın. Ve silkelen. Vaktin varken çabuk tövbe ve istiğfarla onları imha etmeye çalış. Daha sonra düzeltirim deyip ertelediğin ne kadar kötüye kullandığın hasletin varsa; onların yüzünü hayra çevir. Bunun için daha çok oku ve okuduklarını ihlasla hayatına geçir... 

Keşke demeden önce, Azrail (as) kapını çalmadan önce, zamanın dolmadan önce...

Okunma Sayısı: 2032
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı