"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dünya barışını istemek abes mi?

Dr. Aytekin COŞKUN
23 Aralık 2014, Salı
Dünya Barışı giderek daha çok ihtiyaç duyulan bir hal aldı, en azından ben bu hisse kapıldım. Haberleri dinlediğimizde ya da gazeteleri okuduğumuzda içimizde fırtınalar kopar oldu.

Her şey bir anda karmaşıklaşıyor ve içinden çıkılmaz bir hale taşınıyor. Etrafımızda; Suriye’deki iç savaş sürüyor, İran, Irak, Yunanistan, Bulgaristan, kendi dünyalarında sıkıntıları ile boğuşuyor. Hakeza Ukrayna’da iç savaş benzeri fiili durum söz konusu. Mayanmar’da, Arakan’da Müslümanlar canlı canlı yakılıyor. Kenya’da ‘’Boco Haram’’ ve ‘’Eşşebab’’, Pakistan’da, Afganistan’da ‘’El Kaide’’ ve “Taliban”, Ortadoğu’da ‘’IŞİD’’ örgütleri sözüm ona İslâm adına terör estiriyorlar. Müslümanları Allah (cc) adına katlediyorlar!

Orta Afrika’da, Gana’da, Togo’da ise kabileler arası çatışmalar ve insan kıyımları devam ediyor. Uygur Türklerine Çin’in mezalimi hâlâ dünyanın gözü önünde devam ediyor. İsrail’in Filistin’e zulmü ise hiç durmadı zaten. Bu liste uzayıp gidiyor. Ortak hedefte ise Müslümanlar ve mazlumlar var. Nerede İslamiyet ve Müslüman varsa orada komitacıların karıştırmaları ile harekete geçen bir el var. Kuzey Afrika’da Mısır başta olmak üzere, Cezayir, Tunus, Libya ve Fas da, demokrasi bahane edilerek yapılan zulümler netice itibari ile Müslümanlara dokunmuş durumda. Arap Baharı Müslümanlara zulüm baharı tarihe kayıt olarak düşüldü. Haritayı önünüze alıp koyduğunuzda nerede bir savaş ya da anarşi varsa, zarar gören oranın yetim, garip Müslüman halkı olmuş. 

İslam coğrafyası adeta kan ağlıyor. Böyle devam ettikçe, Dünya barışını istemek hayal gibi neredeyse. Dünya barışına yön verecek devletler, kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar. Öncelikleri çıkarları olmuş, barış değil. Kendi içlerinde de bu tarz, insafsızca tavırlara rastlamak mümkün. Örnek mi; ABD’deki Ferguson kentinde polis memuru, zenci bir genci haksız yere vurunca halk ayaklandı. Sonuç ortada, beyazlar dünya barışında olduğu gibi kendi iç barışlarında da çıkar ilişkilerine öncelik veriyor diyebiliriz. Zenci bir gencin insafsızca polis tarafından adeta katledilmesi ve hiçbir cezaî soruşturma açılmadan olayın ört bas edilmesi. Ferguson kenti bir anda savaş meydanı oluverdi. Tek bir kıvılcım yetti. Beyaz bir vatandaşa asla böyle bir tutum mümkün değil. Ayrıca tartışılması gereken bir konu. Büyük devletler isterse, barışın gelmesi mümkün. Ama bu sefer silâhları kime satacaklar? Çıkarları için nasıl tavır alacaklar belli değil. 

Dünya barışı için ilk atılması gereken adımlardan ilkinin, BM’in uygulamasının tartışmaya açılması gerek. Daimi beş üye ne demek? Dünyanın gidişatına çıkarları doğrultusunda yön veriyorlar. Böyle tavırlar sonucu hak ve adalet unsuru kayboluyor. Hak, güçlüde sebat ediyor ve haksızlık her yerde artıyor. ‘’Büyük güce sahip egemen devletler olduğu sürece savaş kaçınılmazdır’’ diyen Albert Einstein  ne kadar da haklı.

‘’Ayrıca, daimi barışın tesis edilmesi tamamen ülkelerin anlaşmasına bağlıdır. Daimi barışın tesisi tüm ülkeler için yarar sağlar. Barış için uluslararası bir federasyon oluşturulduğunda bu kurum uzun süre yürürlükte kalabilir ve barışı gerçekleştirebilir” diyen Jean-Jacques Rousseau, bunu ifade ederken BM daimi beşlisini kastetmiyordu herhalde; gerçek barışı ifade ediyordu.

Tablo karanlık gözükse de tatlı tatlı yağan yağmur altında, sabah namazı sonrası Bediüzzaman’ın ‘’Tarihçeyi Hayat’’ eserindeki Dünya Barışını özetleyen risalesini okuyunca biraz olsun ferahlıyoruz. Öyle güzel bir şekilde istifademize sunmuş ki, inanılmaz. Kısa ve öz cümleleri sizinle paylaşmak istiyorum. Aslında Avrupa medeniyeti olarak kast etmiş ama dünya medeniyetine ışık tutuyor.

1-Felsefe fünunu, ulum-u diniye ile barışmalı; 2-Avrupa medeniyeti İslamiyet hakaiki ile musalaha etmeli; 3-Ehl-i medrese ve ehl-i mektep birbirlerine yardım etmeli, ittifak oluşturmalı; 4-Afrika’da Ezher Üniversitesi Anadolu’da Medrestüzzehra’nın pozitif ilimler ışığında, anarşiliğe, dinsizliğe, İslma ve menfî ırkçılığa karşı (ki Avrupa’yı saran en önemli bu üç hastalığa), ilmî çerçevede çözümleri ortaya koymalı. 

İslam milletleri arasına sokulmak istenen menfi ırkçılık fitnesine karşı hakiki milliyet olan İslamiyet milliyeti kardeşçe yaşamaya yeterli olacaktır. 

Siz bunu tüm dünyaya teşmil edin. Sonuç barış... İşte Bediüzzaman’ın formülü. Hakkın hatırının âli tutulması, hakkın, hukukun üstünlüğü ile tamamlanması.

“Savaş insanı mahveden kötülüklerin en önemlisidir Savaş milletlerin varlığını yok eder; en güzel ülkelerin ziyan olmasına sebep olur; en iyi insanları yok eder ve kötülükleri yüceltir; bir ülkeye her türlü karışıklığı, anarşiyi ve yozlaşmayı getirir” diyen ABD’nin öldürülen başkanı John F. Kennedy’de aynı konuya dikkat çekiyor. Ve dünya barışı için formülünü söylüyor.

Filipinler Cagayan De Oro’ya ziyaretimizde, bizi kilisesinde akşam yemeği vererek nazik bir davranış ve misafirperverlik gösteren Mormon kilisesi papazı Sayın Quivido T Origines, bana şöyle demişti: “Risale-i Nur’ları tanımadan önce İslam’a ve Müslümanlara karşı çok menfi bakış tarzım vardı. Ne zaman Risale-i Nurları tanıdım o zaman gerçek kardeşlerimizin sizler olduğunu gördüm, öğrendim ve inandım.” 

Evet gerçek ve hakiki İslâmiyeti ve İslâmiyetin doğruluğunu bizler gösterebilsek, ya da Risale-i Nur ile bu insanlara bir şekilde ulaşabilsek Dünya barışına katkı sağlamış olmak işten bile değil. 

Yine Lübnan yaptığımız bir ziyarette Sayda kentinde bizi karşılayan bölgenin müftüsü Risale-i Nurları okuduktan sonra, “Keşke sizler bu kitapları daha önce bizlere ulaştırsaydınız. Bugün Suriye’deki iç savaş çıkmazdı” demesi çok ilginçti. 

Ayrıca Türkiye’nin de İslâm ülkelerinin ağabeyi sıfatı ile üstüne düşen çok ciddî görevleri var. Üstad Hazretleri “Rüyada Bir Hitabe”de, gerçek gayenin nesl-i atide İslam medeniyetinin geleceği ile ilgili acil ve beklenen müjdeleri bizimle paylaşıyor. Cihanı Harb-i Umumide kaybetmiş görünsek de ileride kazanılacak İslâm medeniyetinin ve kardeşliğinin müjdesini veriyor.

“Biz incinirken âlem-i İslâm ağlıyor.” Bakıyoruz etrafımızdaki tüm Müslüman kardeşlerimiz ağlıyor. Suriye, Lübnan, Gazze, Filistin, Arakan, Uygur, Türkistan ve yakın zamanda Mısır, Libya, Tunus  ve dünyanın birçok yerindeki tüm kardeşlerimiz ağlıyorlar. Sıkıntı içindeler, yerlerinden, yurtlarından olmuşlar. Savaş içindeler, masumlar şehit olmakta, kadınlar, çocuklar perişan olmakta... Biz incindiğimizde onlar yaralanıyor. Biz İlâ-yı Kelimetullah için 600 sene ayakta kalan Osmanlı’nın torunları, gerçi vazife yine bize düşüyor inşallah. 

Sabah fecr zamanında yağmur altında Üstadımızın Avrupa medeniyeti ile İslâm medeniyetinin neticesini müzakereli derste hissettik. Bereketli ve feyizliydi. Selam ve dua ile.

Okunma Sayısı: 1046
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • tayfur

    23.12.2014 22:34:04

    evet muhali talepten ibaet benel milelgüçlerin arzusu. kullanılmaya devam!....

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı