"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Koca çınarın ardından

Dr. Aytekin COŞKUN
09 Mart 2019, Cumartesi
Bir hafta önce ziyaret ettiğimizde hal hatır sorup çoluk çocukla beraber elini öpüp ayrılmıştık. O hafta sonu hep birlikte oturduk, kalktık ve birçok şeyi iki güne sığdırmıştık.

Koca çınar 1965’li yıllarda öğretmenlik hayatına başlar. İlk kez Mersin-Anamur’dan başlayan serüven 21 Şubat 2019 gecesi Tekirdağ’da sona erer. Ömrüne 74 koca yılı sığdırmış ve artık Rabbim tarafından çağrılmıştır. Mersin Anamur’da doğan çocukları ile birlikte bir aile yoğrulmuş ve hayat serüvenlerini buradan başlatmışlardır.

Kıymetli kayınpederimden bahis ediyorum. 21 Şubat 2019’da Rabbine kavuştu. Enteresan olan herkesin bir anda her şeyini bırakıp tek bir yere odaklanmasıydı. 

Yapılacak tek şey vardı, bir an önce kalp krizi geçiren babaya, dedeye yetişmekti. Gelen haberle birlikte her şeyimiz bir anda durmuştu, ne iş, ne okul, ne sınav, yolculuk, ne ameliyat. Bütün bunlar bir anda malayani şeyler olup çıkıvermişti. “Hayır, ben yokum” diyemezsiniz, buna ne kalbiniz ne gönlünüz dayanmaz.

Geçmiş zaman ve gelecek zaman bizim için ölü hükmünde iken, şu an karşımızda duran vefat haberi ile bütün hayatımızın akışına bir ‘S’ koymak zorunda kaldık. “Dur bakalım” dediler, her şey duruyor bir anda.

Vefat haberi ile yeni bir sayfa açılıyor ve o sayfayı yazmaya başlıyor insan. Alelâcele hemen giyinip yola koyulmuştuk, bir ümit, bir güzel haber beklentisi ile. Sık sık soruyorduk durumu nasıl, nasıl oldu, gelişme var mı? diye Bir yandan da hepimiz duâ etmeye ve Kur’ân okumaya başlamıştık, çünkü duâ ve duâ zamanı idi.

Hastaneye yetiştiğimizde ise çok geç kalmıştık, kayın pederim rahmeti Rahman’a göçmüştü. Nerede diye sorabildik, morga aldılar cevabı ile bütün ümitlerimiz yıkılmıştı. 

Son bir kez görebilelim diye morga doğru ilerliyoruz, vardığımızda ise hâlâ sıcaktı. Ama kalp atmıyor, yılların yorgunluğu içinde “oh be artık ben de dinleniyorum” diyordu adeta Rabbinin izni ile.

Herkes oradaydı, çoluk, çocuk, torunlar, damatlar, akrabalar, yakınlar ve komşular. An itibariyle hiçbir kimsenin mazereti artık yoktu, herkes yani hepimiz orada duruyorduk. Zaman ve mekân kavramını bir anda unuttuk. Saate bakma ihtiyacı bile duymadık.

Aslında İsrafil (as) suru üflemesi gibi, herkes bir anda toplanmıştı, hiçbir mazeret öne sürmeden ve kolayca. Çünkü İbrahim Özadalı’nın suru üflenmişti. Kıyamet halinde de böyle olmayacak mıydı? Evet aynen böyle olacaktı ve hiçbir mazeretimiz dünya hayatındayken olmazken, ahiret için toplanın dendiğinde ise herkes amenna ve saddakna deyip toplanacaktı elbet.

Adeta kıyamet gününün küçük misalini yaşadık. Toplanın, haberi üzerine herkes bir anda çağrıldığını hissederek toplanıldı. Asıl gerçek buydu, çünkü toplanma vakti, ölüm gerçeği ile bir kez daha hasbihal etme vakti idi.

Musalla taşına gelinceye kadar beraberdik. Torunları, oğlu ve ben birlikte yıkadık, tertemiz kefeni ile onu sardık, gül suları ile bezedik. Çörek otu döktük, bizzat ağzına zemzem suyu koydum ve gözlerine zemzem sürebildim. Tertemiz bir şekilde Rabbimize uğurladık, mis gibi gül kokulu şekilde. Çünkü ahsen-i takvim üzere yaratılan insan, Rabbine temiz, pak, imanlı, razı olunmuş ameliyle gitmeli idi.

Cuma gecesi ruhunu göndermişti, Cuma namazı sonrası helâllik alınmıştı, Yasin’i Şerif’ler, Kur’ân tilâvetleri ile uğurlanmıştı.

Hani Üstadımız diyor ya, hem Hz. Ali (ra) Hem Geylani Hazretleri, hem de Kur’ân’da, halis, sadık, sebatkâr Nur Talebeleri Cennet ehli olacaklar, inşallah kurtuluşa erenlerden olacaklar diye işaretler vardı. Biz de amenna ve saddakna demiştik. Çünkü o bir Nur Talebesinin babası idi. Onu yetiştirmiş, onu Nur Talebeliğine göndermiş ve teşvik etmişti.

Vefatının bile güzelliği insanların diline düşmüştü. Arkasından okuyan, duâ eden ve Rabbimize yalvaran bir sürü, çoluk, çocuk, torun bırakmıştı geride. 

Gençlik yıllarından ölümüne kadar ilim öğretmişti birçok gence. Ve bu emekler meyve vermeye devam ediyordu. İslâm Yaşar, Erdoğan Orhon bunlardan sadece birkaçıydı.

Herkes bir ağızdan “haklarımızı helâl ettik” diye sesleniyordu, gözü yaşlı şekilde.

Risale-i Nurlar’ın yasak olduğu yıllarda o hep onun yanında olmuş ve destek vermişti. Çocukları onun sayesinde o yolun yolcusu, halis, fedakâr, sebatkâr, aziz, sıddık bir talebesi olmuştu. Hani ondan gelen birisi olarak Risale-i Nur’un bayrağını taşımış, bizlere kadar ve sonrasına ulaştırmıştı. Gökyüzündeki “Dolunay” misali, nur saçan bir tavırla.

İsrafil meleğinin suru üflemesi ile toplanan her nefis sahibi misali biz de İbrahim Özadalı, yani kayın pederim için toplanmıştık. Ve onu artık kabrinde duâlarımızla baş başa bırakmıştık. 

Rabbim mekânını Cennet eylesin. Amin.

Okunma Sayısı: 1487
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Özdemiroğlu

    9.3.2019 09:24:10

    C. Allah rahmet eylesin, ebedi saadet İnşaallah bundan sonraki dönemi olacak!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı