"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cemaatler AP hükümetiyle rahat nefes aldı

24 Ağustos 2018, Cuma 00:51
1965 seçimleri sonucu, AP hükümeti tek başına kurmuştu. İslâmî cemaat ve gruplar rahat nefes almaya başlamıştı. Hizmetler her sahada giderek hem nicelik, hem de nitelik bakımından gelişiyor, genişliyordu.

Nur hizmetini daha yakından tanıma ve Türkiye’nin son elli, elli beş yılını Nurculuk perspektifinden değerlendirmek için...

NUR TALEBELERİ VE MNP

1965  seçimleri sonucu, AP hükümeti tek başına kurmuştu. İslâmî cemaat ve gruplar rahat nefes almaya başlamıştı. Hizmetler her sahada giderek hem nicelik, hem de nitelik bakımından gelişiyor, genişliyordu.

Sosyal ve siyasî yönden daha hareketli günler yaşamaya başlayan Nur Talebeleri olarak bizler de, parlamentoda bulunan milletvekillerini “Risale-i Nur’a kazanma,” en azından “dost yapma” noktasında çok şiddetli bir arzu duyuyorduk. Bunu gerçekleştirmek için Ankara’da bir ev tutmuştuk, Kahramanmaraş senatörü Hacı Tevfik Paksu için.

1960 darbesinden sonra, 1961 anayasası ile “çift meclisli sistem”e geçilmişti. Büyük Millet Meclisinden başka, bir de Senato vardı. 1980 darbesinden sonra kaldırıldı. Üyeleri, yani “senatör”ler üç çeşitti:

İlk çeşit üye, halkın seçtiği 150 senatörden müteşekkildi. İkinci çeşit üye Cumhurbaşkanı tarafından seçilen 15 senatörden oluşmakta idi. Bu iki grup senatörün görev süreleri 6 yıldı. Her iki senede bir, üçte biri için “yenileme seçimleri” yapılırdı.

Üçüncü çeşit üye de kendi içinde ikiye ayrılmıştı. Bunlar “tabiî senatörler”di. Seçilmezlerdi. Senato üyelikleri ömür boyuydu.

İlki, darbeyi yapan MBK’nin (Milli  Birlik Komitesi) 24 üyesinden müteşekkildi. İkincisi ise eski cumhurbaşkanlarından oluşmakta idi.

Söz konusu evi daha lüks tefriş etmiştik. Tevfik Paksu ailesini Ankara’ya  getirmediğinden dershane olarak da kullanıyorduk. Dershaneye isim de bulmuştuk: Parlamenterler Dersanesi.

CELAL BAYAR HAPİSTEN ÇIKINCA...

Tevfik Paksu gibi bizimle irtibatlı vekillere, “Siz orada müsait parlamenterlerle temas kurun ve buraya  getirin. Biz de burada onlarla sohbet yapalım. Risale-i Nurları onlara tanıtalım”  diye amacımızı açıklıyorduk. Ben de beş-on günde bir Parlamenterler Dershanesine Ankara’ya gidiyordum. Onlarla ders yapıyor, sohbet ediyorduk.

1969 seçimleri öncesine kadar dershane, milletvekilleri bazında Risale-i Nur’u tanıtma bakımından ciddî hizmetlere vesile olmaya devam ediyordu. Seçimler yaklaştığında bazı kaynaşmaların değişik olayların varlığından haberdar olmaya başladık.

Esasında Celâl Bayar hapisten yeni çıkmıştı. AP, CHP ve Milli Birlik Komitesi tarafından yapılan baskılardan dolayı ona ve demokratlara yeteri kadar sahip çıkamıyordu.  Siyasî hakların verilmesi, vb. gibi konularda çekingen davranıyordu.

Celâl Bayar ise bu hakları elde etmek için bir parti kurdurmayı tasarlıyormuş.

AP’nin teşkilât başkanı Osman Turan’dı. Demirel’le araları açılmıştı. Osman Turan, Hacı Tevfik Paksu, Isparta milletvekili Hüsameddin Akmumcu ve Süleyman Arif Emre’yi de razı ederek, bir parti kurma meselesini gündeme getirmişti. Bu konuyu görüşmek için de Celâl Bayar’la görüşmeye gitmişlerdi.

PARTİ KURMA MESELESİ

Tevfik Paksu’nun anlattığına göre, Celâl Bayar onlara şu teklifi yapmış:

“Gelin, siz bir parti kurun. Bunun maddî finansmanını ben temin edeceğim. Şu şu isimli iki kişi var. Bunların da partinin kurucuları arasına alınmasını istiyorum.” Bahsettiği isimlerin mason olduğu bilindiği için, bizimkilere bu teklif ters geliyor. “Düşünelim!” diye dışarı çıkıyorlar.

Osman Turan’la, aralarında tartışma çıkıyor. Osman Turan, “Bu para parti kurmamız için lâzım” diyor. Osman Turan’ın derdi, Demirel’e karşı  cephe açmak. Celâl Bayar’ın derdi ise demokratların affını temin edecek bir oluşumu örgütlemek. Aynı zamanda partiyi kontrolü altında tutacak iki  ismi de yerleştirmek. Yani “al gülüm, ver gülüm” hesabı. “Biz bu parayı alalım. Onların dediği o iki adamı da partinin kurucuları arasına alalım. Yani bu bizim elimizde değil mi? Biz ekseriyette olunca onları ihraç ederiz” şeklinde devam ediyor Osman Turan.

Hacı Tevfik Paksu, Kırklareli milletvekili Arif Hikmet Güneri -zannediyorum Hüsamettin Akmumcu da aralarında- “Biz  zaten masonlara karşıyız. Bunlarla mücadele ediyoruz. Sonra geleceğiz masonlarla parti kuracağız. Bu olacak şey değil” diyorlar. Ciddî tartışmalar oluyor. Bir sonuç alınamayınca, Osman Turan o dosyayı kapatıyor: “Madem böyleyse, biz bu işi yapamayız” diyor. Hacı Tevfik Paksu, bu hadiseden sonra kendi kendine, “Biz parti kuracaksak, böyle masonlarla niye parti kuralım ki? Müslümanlar olarak biz kendimiz bir parti kuralım” diye düşünüyor. Dindar olan milletvekilleriyle başlıyorlar toplantı yapmaya. Bizim “Parlamenterler Dershanesi” bu toplantıların karargâhı oluyor. Biz parlamenterleri Nurculaştırmaya uğraşıyoruz, onlarsa bir parti kurma çalışmalarının merkezi olarak kullanıyorlar dershaneyi.

Bu işlerin hız kazandığı bir seferinde dershaneye gittiğimde birçok milletvekili oradaydı. Kırklareli milletvekili Arif Hikmet Güneri ve Adıyaman milletvekili Süleyman Arif Emre’yi hatırlıyorum. Başka kimler vardı, tam hatırlayamıyorum.

Fakat Süleyman Arif Emre’yi ilk defa görüyordum. Onu görür görmez çok rahatsız olmuştum. Bunu tam olarak hatırlıyorum.

Hacı Tevfik Paksu’ya, “Bu adam kim böyle? Tipinden çok rahatsız oldum” diye sordum. O da, “Mehmet Kardeş, iyi bir arkadaştır. Yeni Türkiye Partisinin Adıyaman milletvekilidir” diye cevap verdi.

1969 SEÇİMLERİ

Bu arada 1969 seçimleri kapıya dayanmıştı. Parti kurup, Türkiye çapında, seçimlere katılabilmek için gerekli olan teşkilât kurmaya yetecek zaman kalmamıştı.

Bu durumda, bizimkiler, sonradan öğrendiğimize göre, kendi aralarında şöyle bir karara varmışlar:

“Bu seçimde, Adalet Partisinden milletvekili adayı olalım. Seçilirsek Adalet Partisinden istifa ederek yeni bir parti kurarız.”

Bu  karar üzerine, başta Hacı Tevfik  Paksu  -senatörlüğü 1968’te sona ermişti- olmak üzere Erbakan da dâhil, bir takım ileri gelenler Adalet Partisinden aday olmak için büyük gayret gösterdiler. Partisi ve Demirel maksatlarını tespit edince, listelerde oldukları halde genel merkez olarak veto haklarını kullanıp aday olmalarını engelledi.

“Adalet Partisi dindarları veto ediyor” diye bir gürültü koptu. Biz işi sonradan anladık. Yaptıkları, elbette yanlış bir hareketti. Maksatlarının tersi ile bir çeşit cezalandırılmış oldular. Biz bu hareketi uygun bulmadık.

Sonuç olarak, hepsi seçimlere bağımsız adaylar olarak katıldılar; ama Erbakan hariç (Konya bağımsız adayı olarak milletvekili seçildi.) hiç biri de seçilemedi. Niyetleri seçimde kazanıp parti kurmaktı.

YARIN: Siz Nurcuları nasıl tanıyorsunuz?

Fotoğraflar: Yeni Asya - Arşiv

 

Okunma Sayısı: 3591
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı