"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Fethullah Gülen’le yolumuz nasıl ayrıldı?

14 Eylül 2018, Cuma 00:27
Fethullah Hocanın sıkıntı çıkaracağını sezdiğimiz için-1973 olabilir-Hocayı İstanbul’a çağırdık. Bu sezgimiz delillere dayanıyordu. Biz “Böyle devam ederseniz size tavır koyarız” deyince, Hoca “Sizin bileceğiniz iş” dedi.

Nur hizmetini daha yakından tanıma ve Türkiye’nin son elli, elli beş yılını Nurculuk perspektifinden değerlendirmek için...

İç çalkalanmalarla ilgili Üstad Hazretleri’nin üzerinde durduğu en önemli şey insanî bazı duygulardır. Kişi, bilhassa hizmetlere başladığı zaman -beşer tarihinde de bunu görüyoruz. İnsanların mahiyetlerinde olan bir takım duygular harekete geçiyor. Üstadın ifadesiyle bu duygular, muzır madenler gibidir. Her zaman kontrol altında tutulması gereken duygulardır bunlar.

Meselâ bunlardan bir tanesi enaniyettir. Bir diğeri şöhret duygusudur. Bir tanesi, menfaat noktasında kıskançlık meselesidir. Bir diğeri meylüttefevvuk, yani üstünlük taslama meselesi, kendini başkalarından üstün görme hadisesidir.

Bunun gibi insanlarda hisler ve duygular vardır. Bu arada insanın değişik istidat ve kabiliyetleri vardır. Bazıları, istidat ve kabiliyetleri yeteri kadar kavrayacak ve anlayacak durumda değildir. Yani iyi niyetle muhalefet ederler. Yeniliklere açık değildirler. 

Biz de kuvvetli bir fikir akımıyız, dinamiği iman hareketi olan bir cemaatiz, bir kitle hareketiyiz. Her türlü düşünce, fıtrat ve mizaçta insanın oluşturduğu bir topluluğuz.

Bünyede çıkan sıkıntıların sebebi olarak birinci sırada devlet var. Devletin vazifesi, kendisine göre, kendi başına “gaile” çıkaracak, tehlike gibi kabul ettiği grupları tesirsiz hale getirmek. Bunun için en başta yaptığı şey; onların içine fitne sokmak, bölmek ve parçalamak meselesidir.

Bunun işleyiş tarzı kişilerin ahmaklığını, birbirlerine karşı sürtüşmelerini, korku damarını kullanmaya dayalı olarak gelişir; kimisinin de önüne imkânlar serilerek iş yürütülür. Çünkü onlar rahat olarak her yere girebildikleri için, bütün bu saydıklarımızı tesbit edip, işletebilirler. Birinci hadiseyi biz buradan gördük.

İkincisi iç bünyedeki muhalefet alışkanlığıdır. Bünye içindeki birtakım insanlar, haliyle karşı görüşe muhalefet ederler. Bu onların bir karakteri halindedir. Zira kendileri lider özelliği taşıyan insanlardır. Bu yönlerini kontrol altında tutmaları cemaatin birliği için çok önemlidir.

Zübeyir Ağabeyin vefatından sonra bir takım sıkıntılar belirdi. Zübeyir Ağabey dengeleri sağlıyordu. Çünkü onun himayesinde ve idaresinde müesseseleşiyor ve neşriyat hizmetini yapıyorduk. O vefat edince, ağabeylerimize birtakım telkinler başladı: “Bu adamlar kim? Bunlar daha dünkü çocuk. Üstadı tanımazlar, onun yanında, hizmetinde bulunmamışlar. Hâlbuki Üstadın esas hizmetkârları, vârisleri sizsiniz; ama bunlar sizi dinlemiyorlar bile. Bütün malların da üstüne oturmuşlar. Âdeta sizi bir kenara itmişler. Dağdan gelmişler, bağdakini kovmuşlar.”

Maalesef, biz ne kadar böyle bir mesele olmadığını söylediysek de, “Biz sizin emrinizde, Üstadımıza sadakatle hizmet etmeye çalışıyoruz” dediysek  de; bunlar zahiren, “Tamam doğru kardeşim” dedikleri halde iç dünyalarından bunu atamadılar.

1972’den sonra, daha önce de açıkladığım, gazete ve Yeni Asya Yayınlarına karşı olan bir hareket başladı.

Ağabeylere ben şunu da söyledim:

“Bakın, birtakım insanlar size telkin ediyorlar. Bizleri kastederek, ‘Bunların sizi dışlamak noktasında bir takım düşünceleri var’ diyorlar.

“Gelin sizinle Anadolu’ya çıkalım. Bu Anadolu size mi itibar edecek, bize mi?  Göreceksiniz ki size itibar ve hürmet edecekler. Eğer sizin dediğiniz gibi bir maksadımız olsa, beraber çıktığımız zaman size değil, bize itibar etmeleri lâzım gelir. Bizim yanımızda olan insanlar, acaba sizin aleyhinizde konuşuyorlar mı? Sizin aleyhinizde bulunuyorlar mı?”

“Hayır!”

“Demek ki, biz size hürmetten  başka bir şey  telkin etmiyoruz. Biz sizi Üstadımızın hizmetkârları biliyoruz. Bu şahs-ı manevînin içinde beraber çalışıyoruz. Bu hizmetlerimizi geniş kitlelere götürme ve ulaştırma noktasında beraber karar veriyoruz.  Bunlar cemaatin gelişmesine vesile oluyor. Öyle ise hem o sevaptan, hem şereften, hem de itibardan siz bizden daha büyük pay alıyorsunuz. Çünkü bunlar sizin defterinize geçiyor. Şahs-ı manevînin mümessilleri sizsiniz. Biz sizin emrinizde insanlarız.”

Bunları konuştuğum zaman rahatladıklarını görüyordum. Fakat bizden ayrıldıkları zaman, yine birtakım telkinlerin tesirinde kalıyorlardı. Bana göre 1980’den sonra  ayrılma hadisesinin en büyük amillerinden bir tanesi de bu birikimler olmuştur.

Eğer 1980 öncesi, ufak tefek çatlaklıkları önceden tamir etme imkânımız olsaydı, (…) darbe bu kadar büyük bir hasar ve tahribat yapamazdı.

Bu çatlakları izale etme imkânı yok  muydu? Ağabeyler böyle bir görev açısından gereğini yapabilirler miydi? Yapamadılar mı? Bu ve benzeri  sorular zihnimi hep meşgul edegelmiştir. Ancak mevcut gerçekler ve dönemin şartları dikkate alındığında, aşağıda kaydedeceğim değerlendirmeler, tatmin edici olmakla birlikte, tahassürle “Keşke, keşke!” dememi engelleyememiştir.

Ağabeyler bu gibi durumlarda, kararlılıkla meselenin üzerine gitme noktasında; pozisyonları, yapıları, mizaçları itibarıyla buna müsait değillerdi. Buna müsait olan Zübeyir Ağabeydi. O sür’atle ağabeyleri toplar, bir takım kararlar alırlardı. Bütün bunlar Zübeyir Ağabeyin hâkimiyeti altında yürüyordu. Onun vefatından sonra, ağabeyler faaliyetlerini kullanamadılar. Toplanıp kararlar alsalar da, kararlara riayet edemiyorlardı.

FETHULLAH GÜLEN’İ ÇOK UYARDIK, DİNLEMEDİ

Meselâ Fethullah Hoca meselesi bu konuda iyi bir örnektir: Biz, Fethullah Hoca’nın sıkıntı çıkaracağını sezdiğimiz için

- 1973  olabilir-Hocayı İstanbul’a çağırdık. Bu sezgimiz delillere dayanıyordu.

Fethullah Hoca’nın etrafında bir takım insanlar toplanmış, hocaya bazı makamlar izafe ediyorlardı. Kimisi “Hz. İsa,” kimisi “Mehdi,” kimisi de “Kahtani” diyordu. Hocaya aşırı iltifatlar yapılıyordu. Bundan dolayı da bazı yerlerde, “Fethullah Hoca namına,” ona bağlı olduğunu söyleyen insanlar tarafından dershaneler açılıyordu: Edremit, Çanakkale gibi.

Biz sür’atle bunun üzerine  gidilmesi lâzım geldiğini, aksi takdirde parçalanmaya, bölünmeye gidileceğini ortaya  koyduk. 

İstanbul’da, Hizmet Vakfı’nda, Fethullah Hoca’nın da bulunduğu bir toplantı düzenledik. Bütün arkadaşlar, ağabeyler vardı. 

Fethullah Hoca’ya  şunları söyledim:

“Bak böyle böyle bir hadise var. Biz aynı Üstadın talebeleriyiz. Nur Talebesiyiz. Böyle ayrı bir hareket, ‘size bağlı, bize bağlı’ diye bir durum olamaz. Kim bunu yapıyorsa, bize istinaden yapıyorsa bunun haddini bildirelim. Size bağlı görünüyorsa siz onun haddini bildirin, bu mesele bitsin.”

Hoca şu cevabı verdi:

“Ben sizin gibi düşünmüyorum. Bunlar olabilir. Hatta bunlar Asr-ı Saadet’te de olmuş. Hatta biliyorsunuz Sahabeler kemiklerle birbirlerinin üzerine yürümüşler. Ben de böyle farklı oluşumların olabileceğine inanıyorum. Böyle oluşumların üzerine, sizin anladığınız tarzda, şiddetle gidilmesi taraftarı da değilim.”

Konuşmamız karşılıklı olarak şöyle devam etti:

“Onlar Sahabeydi. Hepsi içtihada yetkiliydiler. Fakat biz böyle değiliz. Biz aynı Üstadın talebeleriyiz. Bizim böyle içtihat yetkimiz yok. İçimizde böyle bir meselenin olmaması lâzım.” 

Hoca kabullenmedi. 

Ben yine şunu söyledim:

“Siz böyle devam ederseniz, biz size tavır koyarız. İçimizde böyle bir oluşuma imkân ve fırsat vermeyiz.”

Hoca, “Sizin bileceğiniz iş” dedi.

Sonuçta Fethullah Hoca kendi yolunu çizdi, ama bizim cemaatimizden fazla adam alamadı. İzmir’deki bazı arkadaşlar hariç.

Eğer alınan kararlar gereği ağabeyler de meselenin üzerine ciddiyetle gitseydi, Fethullah Hoca noktasında böyle bir duruma gelinmezdi.

 

Okunma Sayısı: 23627
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Demokrat

    14.9.2018 21:09:17

    Güzel olmuş

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı