"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Üstad, İslâmın istibdat ve zulmü reddettiğini haykırdı

28 Ağustos 2018, Salı
Üstad İslâmın istibdatla hiçbir ilgisi olmadığını haykırıyor, baskı ve zulmü reddettiğini söylüyor, “saltanat” anlamındaki rejimlere sahip çıkmıyor.

Nur hizmetini daha yakından tanıma ve Türkiye’nin son elli, elli beş yılını Nurculuk perspektifinden değerlendirmek için

AHRARLAR VE DEMOKRAT MİSYON

Üstad Hazretleri, Demokratlara verdiği desteğin bir diğer gerekçesini,  “Ahrarlar hürriyet-i şer’iyeye zemin hazırlıyorlar” ifadesi ile açıklar.

Yani, demokrasi gerçek anlamıyla uygulandığında İslâmın hem yayılması, hem yaşanması kolaylaşacak, böylece öngördüğü “hürriyet  anlayışı” -ki,  ıstılahta “hürriyet-i  şer’iye” kavramı ile karşılanmaktadır-toplum çapında yerleşme  imkânı bulacaktır Demokratların icraat yaparken bunun farkında olup olmamaları önemli değildir.

Uygulamada  gerçek hürriyet yerleştirilemediği, bir diğer deyişle tam bir demokrasi oturtulamadığı için, Müslümanlığı en büyük tehlike kabul eden ve İslâmın yaygınlaşmasını, Müslümanların gelişmesini istemeyen bir takım hâkim güçlerin her türlü hile, desise ve zulme başvurdukları, bu anlamda her vasıtayı  kullandıkları bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Dolayısıyla  Üstad Hazretleri ayrıca bunun için de demokratları desteklemiştir.

Bu noktada “hürriyet-i  şer’iye”  kavramını Üstad Hazretlerinin ölçüleri çerçevesinde açıklamak gerekir:

Hürriyet-i şer’iye, adalet-i mahza denilen, adaletin harfi harfine tecelli edebildiği bir hukuk zeminini ifade eder. Böyle bir uygulama da, bütün insanlık tarihinde, sadece Asr-ı Saadet döneminde gerçekleşebilmiştir. Üstad Hazretleri bu kavramı kullanarak, o döneme ve dolayısıyla o dönemin özelliklerine atıfta bulunmuştur.

Böyle bir zeminde, tek bir ferdin en küçük bir hukukunun dahi ne millet-devlet, ne de herhangi bir kişi,  topluluk, kurum veya kuruluş için görmezden gelinmesi mümkün değildir. Halife, padişah, yöneten ile yönetilenler hukuk karşısında eşittirler. Hiçbir hakka tecavüz  edilemez. Edildiği takdirde şikâyet mercii vardır ve adaletin tecellisi gecikmeden yerine  getirilir. Memuriyet, hilafet bir hizmetkârlık olarak algılanır. Ağalık, reislik, keyfîlik söz konusu değildir. Yönetimde yer almak ancak seçim yoluyla ve liyakat esasına göre mümkündür.

Böyle  bir zeminin  oluşması eğitimle mümkündür. Allah korkusu ve hak-hukuk bilinci bu eğitimde iki  ana unsurdur.

İşte Asr-ı Saadet denilen olay budur zaten. Çünkü bir tarafta Allah’tan korkuyor, emirlerini yapıp yasaklarından kaçıyor; diğer taraftan kul hakkının çok önemli olduğunu bildiği için diğerlerinin haklarına saygıda kusur etmiyor. Ayrıca kendi hukukunu da bildiğinden  çiğnetmiyor. Tabîi bu, Allah’tan  korkan insanlar için, ahirete inanan insanlar için çok önemlidir. Asr-ı Saadeti saadet dönemi yapan işte bu iman şuurudur.

HÜRRİYET-İ ŞER’İYYENİN MANASI

 İşte Üstad Hazretlerinin hürriyet-i şer’iye dediği, demokrasinin çok ilerisinde, ondan daha mükemmel bir idarenin oluşturulabildiği bir zeminin adıdır.

Üstad Hazretleri, böyle bir zeminin, gelinen şartlarda, demokratik yönetimlerin idaresi altında yeşerip yaşatılabileceği ve yaygınlaştırılabileceğini ifade ediyor. Yani, gerçek hürriyet ortamına İslâmın öngördüğü ve emrettiği anlayışla varılabileceğini; bunun anlaşılmasını da, ancak demokratik zeminlerde gerçekleşecek tartışmaların sağlayacağını, böylece insanların severek benimseyeceklerini; İslâmın öngördüğü esaslara dayalı bir yönetim biçiminin, mevcut uygulamalardan daha ileri olduğunu böylece görebileceklerini söylüyor.

Üstad Hazretleri, bu çerçevede, Müslümanların radikal tavırlarına karşı  olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bir takım Müslümanların cumhuriyet isterlerken, istibdad-ı mutlak manasında bir cumhuriyet istemelerine şiddetle karşı  çıkıyor ve onları uyarıyor. İslâmın istibdatla hiçbir ilgisi olmadığını haykırıyor, baskı ve zulmü reddettiğini söylüyor Bunun yanında İslâmiyetin baskıcılığa uygun  bir yapısı olmadığını da ortaya koyuyor.

Üstad Hazretlerinin ayrı bir prensibi de isme değil, muhtevaya önem vermesidir. Demokrasiyi değerlendirirken, bu prensipten hareket ederek demokratik esasların İslâmın rahatlıkla kabul edebileceği unsurlardan oluştuğunu öngörmüştür.

Örnek verecek olursak: tanım farklılığı ile birlikte hürriyet, insan temel hak ve hürriyetleri, adalet, eşitlik, hukukun üstünlüğü, seçim, meclis, liyakat. Bütün bu esaslar demokrasilerin olmazsa olmazlarından bulunmakla birlikte, Kur’ân’ın da emrettiği hususlardır.

 İşte bu yüzden, Üstad Hazretleri “saltanat” anlamındaki rejimlere sahip çıkmamış. Millî iradenin tecellisini önemsemiş ve “Ben meşrutiyeti şeriat namına alkışladım. Kimin bir itirazı varsa dört hak mezhebe göre şeriata uygun olduğunu ispata hazırım” demiştir.

Kur’ân bu esasları emretmekle kalmamış, tanımlamıştır da.

YARIN: Üstadın siyasete temel bakışı

FOTOĞRAF: YENİ ASYA-ARŞİV

Okunma Sayısı: 2886
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı