"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bayram mı?

Betül IZGIN
24 Ağustos 2018, Cuma
Kendi vatanında gurbetin yaşandığı bir bayram. Babalarından ayrı olsalar da bayram hazırlığı yapmak onların da hakkı. Saçları Arefe suyuyla yıkanmalı, bayramlıkları baş ucuna bırakılmalı.

İki küçük bebeğimle, üç odalı evimde yapayalnız kaldığım günden beri, gurbetlik türküleri ciğerlerimi, yar hasreti gönlümü yaktığından beri. Yani ki, aylardan beri benim için; bazılarımız için ise yıllardan beri... Bir bayram öncesinde, yavrularım balkonda oynuyorken, yalnızlık hüznü ile anne hassasiyetiyle, ilişince bakışlarım onlara. Bir hançer değdi zannettim sol yanıma. Bir derin buğu genzimi yaktı. Bir lokma sanki boğazıma takıldı. Her şeyden habersiz –belki de habersiz zannettiğimiz asıl haberdar- oyunlarını oynarken çocuklar. Kendi benliğimden sıyrıldım bir an. Önce, Ömer Kerim oldum. 2,5 yaşında ve baba kokusundan mahrum. Kıvır kıvır saçları, koyu kahve gözleri, minik elleri ayakları, meraklı bakışları, hayata dair çokça soruları olan bir küçük çocuk. Ama evin büyüğü, hep beklenmiş bir bebek. El bebek gül bebek. Annesiz/ babasız güler mi bir bebek? 

 “Bak kardeşim, bu araba, ben arabama binip babamın yanına gidiyorum. Babam bana boyama kitabı almış, bir de zeytin çekirdeğinden bileklik yapmış, bak!” diyor kardeşine. Bana dönüyor sonra “Anne ben açık görüşe gideceğim, masaya oturacağım. Babama sarılıp onunla oyun oynayacağım biliyor musun?” Ah gözümün nuru bilmez miyim hiç… Bakışlarım Ali Selim’e değiyor sonra. Bal rengi ve seyrek saçları, kocaman bakışları, yumuk yumuk elleri, babasız evinde “baba baba” diye dolaştığı odaları, küçücük yüreğinde büyüttüğü hasretleri var yavrumun. Ağabeyine bakıyor, elini tutuyor, avunuyor.

Bir an sıyrılıp da kendimden evlâtlarımın yerine geçiverince içimde koptu kıyamet. Göğümün yıldızları düştü yerlerinden. Güven duyduğum ne varsa kayboldu ve bir korku kuşu gelip kalbimin kafesine kondu. Anladım, bir dakika bile benden ayrılmama sebeplerini. Gözlerindeki hüzünle karışık korkulu bekleyişi. Akıllarından geçen “Ya annemi de götürürlerse”yi.  Koskocaman dünyada kime güveneceklerini bilemeyişlerini. Bir tek ana kucağında sakinleşmelerini. Bildim, geceleri ağlayarak uyanma sebepleri neymiş. Gündüzleri çocuk parklarında, babaları ile oynayan çocukları görünce neden eve gitmek isterlermiş hep. O kısacık anda, empati yapınca, aman Allah’ım dedim, kendi kendime. Bu çocuklar bunca hasrete, endişeye nasıl dayanmış. Masumlukları doğuştan elbet, ama mahzunlukları bu dünyanın kirinden pasındanmış...

Arefe suyuyla yıkanmış saçları, babaları koklayamasa da âdet bu ya, Rabbimiz bu güne bayram demiş, bayram etmeliyiz öyleyse diyerek giyildi bayramlıklar. Babasız boy attılar, yürüdüler. Koştular. Konuştular, gülüştüler, ağlaştılar. Büyüdüler yani ki. Kim evlâtlarının büyüdüğünü dünya gözüyle görmek istemez ki?

 “Bak Ömer Kerim bugün bayram. Hani Barış Manço şarkısında diyor ya, bugün bayram erken kalkın çocuklar, işte onun gibi bir bayram. Bayramda eller öpülür, bayram kutlanır.” Giyilmiş yeni kıyafetler ve çalan zil... “Anne bak babam geldi!” kapı açılır büyük bir beklenti ve sevinçle. Gelen sitenin çocukları. Sahi, bayramlarda kapı kapı dolaşılıp şeker toplanırdı. Oysa şimdi kapı kapı dolaşıp, umut toplayasım var. Baba beklenir. Şeker toplayan çocuklar gelir. Ömer Kerim üzülür, annesinin gözlerinden nice Ömer Kerimlerin, Ali Selimlerin adedince yaşlar gelir. Kolay değildir öyle... Ne der türküde “Bayram gelmiş neyime/Kan damlar yüreğime.” Demek ki dinlediğim türkülerin, okuduğum şiirlerin izi bu yollardaymış. Demek ki insan başına gelmeden evvel anlamazmış. Demek ki bunca zulmün kâğıda dökülmesi için bunca yalnızlık, bunca kimsesizlik, bunca mahzunluk yaşanmalıymış. 

Beklenen gelmez, ama arkadaşları gelir. Evimize neşe gelir, bereket gelir. Yüzleri güler yavruların. Bayram demek birlikte olmak demektir. Yan yana olunmadan da bir olunur önemli olan gönüldeki birliktir. Evde ne varsa ikram edilir, teselli sözleri güzel duâlar ile bitirilir. Bayram da ziyaret edecek ev çok olur. Çay içilir. Gidilir. 

Bir söz kalır geriye, bir bakış. Bir gülüş kalır geriye, bir masum susuş. Mahzun bir duruş kalır geriye. Geride sade bir yalnızlık kalır. Bir yalnızlık ki. Çocukların avuç içi kadar ve kadınların kuruyan gözpınarları. Bir hasretlik ki, ummanlarca derin, ürkek bir turnanın su içişi gibi sessiz. Bir mektup ki, sözsüz, kelimesiz.  Bir an ki eksik, kimsesiz... Bir şarkı bestesiz... Bir şiir kafiyesiz, kifayetsiz... Seher vakti serin uykulardan uyandıran, ayakkabısının bağını buldurandan habersiz kimselerin insafına bırakılmış bir bayram daha ki sensiz...

Okunma Sayısı: 2968
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ahmet

    24.8.2018 06:05:46

    Cenabı Hak bütün mazlumları biran önce sevdiklerine kavuştursun. Ailelerine sabrı cemil versin. Bu zor imtihanı başarıyla Allahın rızasını kazanmış olarak geçmeyi nasip etsin. Çok çok selamlar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı