"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bana bir harf öğretenin kölesi olur muyum?

Bilal Said PARLAKOĞLU
01 Ekim 2017, Pazar 00:10
Ülfet, yani bir hakikati tamamen bildiğini düşünmek, terakkinin önündeki büyük engellerden birisidir. “Ben biliyorum” diyen kişinin öğrenmesi durur, ilimden mahrum kalır.

İnsan, hakikat adına bildiklerini tahkik etmeli ve doğruluğunu araştırmalıdır. Bundan kastımız muhakkak delillerle ispatlanmış hakikatleri tenkit parmakları ile yoklamak, vehim bataklığına düşmek değil elbette. Fakat insan bildiği bilginin kaynağının nereden geldiğini doğrulamalı ve mihenge vurmadan hiçbir hakikati dimağına yaklaştırmamalıdır. Bir kere tahkik edip araştırmaya başlayınca insan, çok iyi bildiği şeylerin aslında bildiği gibi olmadığını fark edip hayrete düşecektir. Bu da ona yeni pencereler açacak ve işin hakikatini araştırmaya teşvik edecektir.

Kur’ân-ı Kerîm’in mevcudatı anlatan âyetleri de böyledir, Kur’ân-ı Kerîm İnsan’ın biliyorum dediği şeylere gözünü çevirir ve Kur’ânî bir nazarla tekrar baktırarak mevcudatın hakikatini idrak ettirir. 

Meselâ, bedevi Arap çöllerinde yaşayan bir insan, sürekli gözünün önünde olan ve her gün müşahade ettiği, Kamer’i çok iyi bildiğini düşündüğü bir anda Kur’ân-ı Kerîm’in Kamer ile alâkalı âyetlerini işitir. Kamer’in sahipsiz olmadığını, musahhar bir memur olduğunu, bir hikmete binaen yaratıldığını ve onu yaratıp gökyüzüne yerleştirenin kendi gözüne gözbebeğini yerleştiren Zât (cc) ile aynı olduğunu idrak ederek ülfet perdesini yırtar ve tevhidin yüksek bir mertebesine erişir. Kamer’i yaratıp gökyüzüne yerleştiren Rabbine kemal-i iman ile secde eder. Eğer ülfetle devam eder ve “ben kameri biliyorum” diye zu’m eder ve Kur’ân âyetlerine kulaklarını tıkayıp ülfette kalırsa tevhid hakikatine erişemez ve o hâli çöllerde yalnız, kimsesiz ve çaresiz bir şekilde yetimane kalır. Kur’ân-ı Kerîm’in İnsan’a kâinatın hakikatini talim ettirirken esas almış olduğu bu ülfet perdesini yırtma metodu Müslüman’ın ilim tahsil etme sürecinde rehberi olmalıdır.

Meselâ şöyle bir soru soralım: “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” sözü kime aittir? 

Hz. Ali dediğinizi duyar gibiyim.

Hz. Ali (ra) diyenler tabiî ki de yanıldılar. Oysa ne kadar emindik değil mi bu sözün Hz. Ali’ye (ra) ait olduğundan? Çünkü yıllarca bize okullarda, Kur’ân kurslarında ve kitaplarda hep bu şekilde öğretildi. Peki, biz neden hiç tahkik etme ihtiyacını hissetmedik. Hele ki Hz. Ali (ra) gibi büyük bir zata ait bir sözü neden mihenge vurmadan alıp kabul ettik? Hem de onunmuş gibi amel ettik. Hemen söyleyelim, Bediüzzaman Hazretleri’nin Muhakemat adlı eserinde de belirtildiği gibi “Şöhret insanın malı olmayanı da insana mâl eder.”1 düşüncesi ile ilimle iştihar bulmuş olan Hz. Ali’ye (ra) ilim öğrenmek ile ilgili bir sözün ait olması bize gayet tabiî geldi de ondan.

Muhtemelen zamanında şöyle düşünüldü: “Böylesine hikmetli bir söz rivayet ediliyor. Sahibi de bulunamıyor. Fakat mademki söz ilim öğrenmek ve öğretmek ile alâkalı ve ilim ile iştihar etmiş olan ve Resul-i Ekrem (asm) tarafından ‘ilim şehrinin kapısı’ olarak tavsif edilen tek bir kişi var, öyle ise bu söz ancak ona ait olabilir. O kişi de Hz. Ali’dir (ra) Hadislerde olduğu gibi bu sözü Hz. Ali’ye (ra) isnad etmekte de nehy-i İlâhî ve Cehennem tehdidi olmadığına göre, öğrenci ve öğretmen arasındaki ilişkiyi tavsif etmek adına bu sözü Hz. Ali’ye (ra) isnad etmekte bir beis yoktur.” 

Yani, ilimle iştihar etmiş olması dolayısıyla bu söz Hz. Ali’ye (ra) isnad edilmiş, fakat ona ait olduğuna dair bir emare ya da bir rivayet yok. Biraz araştırınca daha vahim bir durum ortaya çıkıyor. 

Şöyle ki; Hz. Ali’nin (ra) hutbelerinin ve hikmetli sözlerinin bulunduğu Nehc-ül Belâgat adlı eserde bu veya buna yakın (ima yahut mana yoluyla) bir cümle olmadığı gibi bu söze sadece bir kitapta rastlanıyor. O kitap da ne yazık ki “Mevzû ve Zayıf Hadisler Ansiklopedisi”2  Yani bu söz en başta Resul-i Ekrem’e (asm) isnad edilmeye çalışılmış, fakat mühim İslâm âlimleri tarafından tekzib edilmiş. Ondan sonra da Hz. Ali’ye (ra) isnad edilip günümüze kadar gelmiş.

Bir de farklı bir açıdan bakalım: “Hz. Ali’nin (ra) böyle bir cümle kurması mümkün mü?” diye düşünelim. Öncelikle biliyoruz ki Hz. Ali (ra) ilim şehrinin kapısıdır ve belâgat konusunda da en ileri seviyelerdedir. Ayrıca mükemmel bir imana sahip ve her sözünü ölçüp tartarak söyleyen bir zattır. İsnad edilen söz ise Hz. Ali’nin (ra) sözlerindeki belâgat çeşidine hiç benzemiyor. Çünkü Hz. Ali’nin (ra) sözlerinde az kelâm ile çok derin hakikatleri zikretmek vardır ve mecaz anlatımına çok az rastlanır. Hz. Ali (ra) söylediği sözleri doğrudan söyler. Mevzubahis olan söz ise bir mecaz kullanmış ve ilmin mertebesini yüce göstermek için ilim öğreneni – bir harf dahi olsa- ilim öğretenin kölesi yapmıştır. Hem de hizmetçi manasında kullanılabilecek “vazife” ya da “hadim” gibi ifadeler yerine, aynı zamanda kul anlamına gelen “abd” kelimesi kullanılmış. Oysa ki Hz. Ali (ra) gibi mükemmel imanı elde eden bir zatın “abd” ifadesini insanlar arasındaki ilişkiye indirgemesi pek mümkün görünmüyor. Zaten Nehc-ül Belâgat adlı eserinde de “abd” kelimesini umumen Cenâb-ı Hakk’a izafe ederek kullanıyor.3 

Eğer denilse ki: İlimden kasıt marifetullah olduğu için bu söz mazur görülebilir. Biz de deriz ki; marifetullah ilmini öğrenmek, ilmi öğretene değil Cenâb-ı Hakk’a kul olmayı iktiza eder. Marifetullahtan hakikî hissesini alan insan Cenâb-ı Hak’tan gayrısına kulluk etmeye tenezzül etmez. 

Ne diyor Üstadımız “Sâni-i Âlem’e hakkıyla abd ve hizmetkâr olanın, halka ubudiyete tenezzül etmemesi gerektir.”4

Hem de; “Rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinat’a hizmetkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye, o adamın izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi; başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi o adamın şefkat-i imaniyesi bırakmaz.”5

Ayrıca dikkat çeken bir nokta da şu ki; mezkûr söz istibdad-ı ilmîyi işmam ediyor ve sanki zamanında ilmî istibdadına kılıf bulmak isteyen hocaların bazıları tarafından suistimal edilen sözmüş gibi duruyor. 

Velhasıl: “Bir şeyin aslını gösteren semeresidir. Birinin malına başka mal velev kıymetli de olsa karışırsa, malını kıymetsiz ettiği gibi, haczetmesine dahi sebeb olur.”6 Tahsin ettiğimiz bir sözü yüceltmek namına başka zatlara isnad ederek o zâtların sözünün kıymetini tenzil etmek o zatlara haksızlık ve hakikati incitmektir. Hem de o zatın diğer sözlerine itimadın sarsılmasına yol açar ki bu da büyük bir vebaldir. 

Hususan bu asır ehl-i tahkik olmak asrıdır, zaman Risale-i Nur gözlüğünü takıp, ülfetten sıyrılıp hakikatleri mihenge vurmak zamanıdır. Gelin bir düşünelim bakalım ülfete kapılıp, biliyorum deyip de hangi hakikatleri göz ardı ediyoruz, hangi zatların hukukunu farkında olmadan çiğniyoruz. Muhakemat kapısından girip Birinci Makalenin odasındaki on iki mukaddimenin penceresinden hakikatleri tahkik etme zamanıdır. Buyrun ülfeti dağıtmaya hakikati tanımaya.  

Yazımızı, gerçekten Hz. Ali’ye (ra) ait olan bir söz ile bitirelim: “Allah kulunu rezil etmek isterse onu ilimden mahrum eder.”7 Rabbim bizi ilimden mahrum olanlardan eylemesin bizleri hakikat ehli olarak muhafaza etsin. Amin.

Dipnotlar:

1- Nursî S. Muhakemat, İstanbul: Yeni Asya Yayınları, 2012, s. 2.

2- Bkz. 10. Cild, 25427 numaralı mevzu hadis.

3- Gölpınarlı, A. Nehc’ül Belagat. İstanbul: Der Yayınları, 2012.

4- Nursî, S. Eski Said Dönemi Eserleri: Makalat, İstanbul: Yeni Asya Yayınları, 2012, s. 56.

5- Nursî, S. Eski Said Dönemi Eserleri: Münâzarât, İstanbul: Yeni Asya Yayınları, 2012, s. 238-239

6- Muhakemat, s.44.

7- Arapçasından çeviri, Bkz. Nehc-ül Belâgat, Arapça Metin, s. 188. 

Okunma Sayısı: 14314
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ethem Erbaş

    1.10.2017 21:28:58

    Tebrik ederim kardesim yine güzel bir yazi olmus. Allah razi olsun

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı