"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Fikirle mukabele mümkün olsaydı...

Bilal Said PARLAKOĞLU
04 Kasım 2017, Cumartesi
Medeniyet asrında yaşıyoruz, bu yüzden bu asrın insanlarından da medeniyete uygun şekilde hareket etmelerini bekliyoruz, fakat maalesef her insanın her hali medeni olmuyor ve medeniyet asrının da her insanı medeni olamıyor.

Medeniyetten kastımız elbette muzır olan medeniyet-i hazıra değil, ahlâk, âdap ve terakki gibi mehasin-i medeniyeti taşıyan hakikî medeniyeti kastediyoruz. Bu medeniyetin muktezası olarak insanların daha müsbet, daha ahlâklı, daha düşünceli ve fikirlere daha saygılı olmasını bekliyoruz, Üstad’ın “Medenilere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir.”1 sözünden hareketle, medeniyet asrında medeni bildiğimiz insanlardan ikna ve ispat üzerinden fikrî mukabele beklerken, tam tersine, muamele ile karşılaşıyoruz.

Basit bir örnek, geçen sene bir ağabeyimiz o sıralar yeniden okumaya başladığı Bediüzzaman Beşlemesi serisinin Nurcular adlı dördüncü kitabını yanında taşıyor ve camiye namaz kılmak için girdiğinde camideki kasanın üstüne koyup namazını kılıyor, namaz çıkışında kitabı unutuyor, sonra kitabı unuttuğu aklına gelip geri döndüğünde kitabı yerinde bulamıyor. Caminin görevlisine sorduğunda ise bir şahsın kitabı “bunlar zararlı kitaplar, tehlikeli bunlar” deyip alıp gittiğini söylüyor. Sonrasında ise kitabı ortasından ayrılmış şekilde camiye yakın bir çöpe atılmış buluyorlar, belli ki bu cürmü işleyen şahıs hırs ve nefret ile hareket etmiş ve bunu da fiiliyatına yansıtmış, Üstadın ifadesindeki “sözden anlamayan vahşiler” gibi hareket etmiş.

Bir diğer örneğini de yakın zamanda Tokat Kitap Fuarı’nda yaşadık. Tokat Belediyesi ve Eğitim Evi Organizasyonu’nca düzenlenen “Tokat Kitap Günleri”nde skandal bir şekilde Yeni Asya Neşriyat standı fuar alanından çıkarılmış.  Gece yarısı standımız sökülerek, apar topar bir çadıra tıkıştırılmış, kimseden de konu ile alâkalı açıklama gelmemiş, kimse sorumluluğu yüklenmemiş. Standın sökülen malzemelerinin fotoğrafına bakınca anlaşılıyor ki aynı şekilde bu cürmü de işleyenler yine “söz anlamayanlar” gibi hareket ederek, stand malzemelerini parçalayıp, Üstad’ın resmini ve kitapları yerlere atmışlar. 

Neden bu kadar şiddet ve fiilî taarruz ile mukabele ediliyor, vatana, millete muzır bir halimiz görülmediği halde? Hemen cevap verelim; çünkü Kur’ân ve Sünnet esaslı fikrî delillerimiz o kadar sağlam ki, fikir ile mukabele edip çürütemiyorlar. Haklı olduğumuzu bildikleri için cevap veremiyorlar. Cevap vermek ve fikren mukabele etmek mümkün olmayınca da şiddete ve fiilen taarruza mecbur oluyorlar. Eğer Kur’ân ve Sünnet esaslı olan fikirlerimizi çürütmek gibi kolay bir yol mümkün olsa idi o kolay yolu bırakıp maliyetli ve zararlı olan fiilî taarruza ve ehl-i hakikatin nazarında menfur olan şiddet ile mukabeleye tenezzül etmezlerdi. Birkaç satır yazı ile ya da birkaç kelâm ile gerekli mukabeleyi yapar, kendilerini de küçük duruma düşürmezlerdi. 

Daha vahim olan ise bu yapılan hareketin “dindar bir iktidarın” döneminde dindar idarecilerin gözleri önünde olması. Oysa Üstad Hazretleri İslâmiyet’i “İnsaniyet-i Kübra”; medeniyeti ise “İnsaniyet-i Suğra” olarak tanımlıyor. Yani bu idarecilerin en başta İslâmiyet adına şiddet ile mukabele ve tahripkârlığa karşı çıkması gerekiyor, fakat vaesefa ki, böyle idareciler döneminde bir dinî yayın grubunun standı parçalanıyor.

Yetkili makamların bir an önce bu tahribatı görüp müdahale etmesini ve hukukumuzu muhafaza ve müsbet şekilde kendimizi müdafaa noktasında bize yardımcı olmasını rica ederek şimdilik bu zulmü yapanlara Üstadımızın üslûbu ile cevap verelim; “Ey efendiler! Bilirim ki, hak noktasında mağlûb olduğunuz zaman, kuvvete müracaat edersiniz. Kuvvet hakta olduğu, hak kuvvette olmadığı sırrıyla; dünyayı başıma ateş yapsanız, hakikat-ı Kur’âniyeye feda olan bu baş size eğilmeyecektir.”2

Evet Üstadım! Sadakte! Bugüne kadar başımız eğilmedi ve bundan sonra da İnayet-i İlâhiye ile eğilmez. Biliyoruz ki kuvvet haktadır ve haklı olan elbette muvaffak olacaktır. Biz de hakkı muhafaza noktasında müsbet hareket etmeye ve dâvâmızın izzetini de muhafaza etmeye karar vermişiz. Dünyayı başımıza ateş de yapsalar müsbet hareketten ve hakikat-i Kur’âniyeye hizmet etmekten vazgeçmeyeceğiz.

Dipnotlar: 1- Eski Said Dönemi Eserleri: Makalat, Yeni Asya Neşriyat; İstanbul, 2012, s. 51. 2- Mektubat, Yeni Asya Neşriyat: İstanbul, 2012, s. 720.

 

Okunma Sayısı: 1725
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdullah TUNÇ

    4.11.2017 11:09:20

    Tebrikler,sevgili kardeşim Bilal. Fikre fikirle mukabele edilmesi gerektiği ile ilgili makaleniz çok güzel olmuş. .Anlayan,anlamak isteyenler için düşündürücü. İkna tarzı nazara verilmiş.Medeni insana yakışan da budur. Sizde bunu yapmışsınız. Eskiden hucümler ehli dalaletten geliyordu.Mukabelede ona göre yapılıyordu.Şimdi hucümler ehli imandan geliyor. Yani kurt gövdenin içine girmiş. Mukabele güçleşmiş.Muhataplar vicdanlı ve insaflı değil. Akıl, mantık ve ilmin mizanlarıyla ölçüp,biçmiyorlar. Bunlara his,heves ve tarafgirlik hakimdir. Hakperets değildirler. Edebe riayet etmiyorlar. Onun için bu tiplere ne anlatırsan anlat nafiledir. İdrak melekeleri dumura uğramış... En iyisi,şu mealdeki ayeti kerimenin gereğini yapmaktır. ''Onlar çirkin söz ve davranışlarla karşılaştıklarında izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler''...

  • Said Yazar

    4.11.2017 07:46:53

    Sevgili Kardeşim Bilal. Tarihte mezardan ölünün altın dişlerini çalan Nebbaşları geride bırakan bir tarzda, kılık değiştirerek post modern usul le kitaplara hücum edebiyorlar. Onları Kitabın Sahibine havale ederken sen ve emsali kardeşlerimizle Okumaya ve Yazmaya devam edelim. Daha sık yazılarınızı bekliyoruz. SELAM ve dua ile

  • Seyyah

    4.11.2017 03:06:29

    Bu yazı bana Asr-ı Saadet döneminde mü'minlerin müşriklerle mücadelesini hatırlattı. Kur' an "Haydi ins ve cinler bir araya toplansın da bu kitabın bir benzerini yazsınlar" diye meydan okurken, müşriklerden belagatta çok ileri olanlar dahi benzerini yazmaya ne cesaret edebilmişler, ne muktedir olabilmişler. Bu yüzden Kur'an'la, ayetlerin benzerini yazma noktasında mukabele edemeyince, kuvvetle galip gelmeye çalışmışlar ve bunda da mağlup düşmüşler. Şu asrımızla kıyasladığımızda aradaki tek fark bize muarız olanların müşrik değil de müslüman olması. Dindar bir hükümet zamanında bu elim hadiselerin cereyan etmesi. Risale-i Nur da gücünü Kur'an'dan aldığı için, fikir noktasında hiç kimse karşılık veremiyor, içindeki hakikatleri çürütmeye kimsenin gücü yetmiyor. Bu yüzden kaba kuvvete baş vuruyorlar. Fakat ne yaparlarsa yapsınlar yine galip gelemeyecekler. Biz müspet hareket çerçevesinde duruşumuzu hiç bozmayacağız. Ve Risale-i Nur'u her yerde neşretmeye devam edeceğiz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı