Risale-i Nur’un mümtaz talebelerinden olan Zübeyir Gündüzalp Ağabey’e ait bir ibare var; “Günde on sayfa okuyan kendini muhafaza eder.
On beş sayfa okuyan şevke-gayrete gelir. Yirmi sayfa okuyan hizmet eder.”Buna ek olarak da Ömer Tuncay Ağabey, Zübeyir Ağabey’in “Elli sayfa okuyan yazabilir” dediğini de ilâve eder.
Evet günde on sayfayı hakkıyla okuyabilen bir insan kendi iç âlemini nurlandırarak vehimlerden, vesveselerden ve günahlardan kendisini muhafaza eder. Risale-i Nur’dan gelen Nurlar ile kalbini aklını ve ruhunu temizler. En dar daire olan kalp dairesindeki vazifesini her gün hakkıyla yerine getirebilir. On beş sayfayı lâyıkıyla okuyabilen insan ise Kur’ân ve iman Nurlar’ı ile dolduktan sonra bu hal onun yaşayışına hal ve hareketlerine oturur. İdrak edilen hakikatleri birileri ile paylaşmak ve anlatmak şevki ile dolar, fakat bunu nasıl ifade edeceğini, hangi kelimelerini kullanabileceğini bilemez insan. Dar daireden geniş dairelere çıkmaya cesareti vardır, fakat nasıl yapacağını bilememektedir, bu sebeple en azından ceset ve hane dairesinde olabildiğince tavır ve hareketlerine dikkat eder. Yirmi sayfayı sebatla okuyabilen ise dolduktan sonra taşma evresine gelmiştir. Artık hal ve hareketleri Risale-i Nur’a göre şekillendiği gibi dili ve üslûbuna da Risale-i Nur oturmuştur. Artık hakikatleri nasıl anlatacağını nasıl ifade edeceğini bilir. Farkında olarak ya da olmadan her kelimesi, her cümlesi o Nur ummanından süzülerek gelir. Söylediği sözler insanlar üzerinde pozitif etki meydana getirir ve o insan hakkıyla hizmet edebilir. Günde yirmi sayfa okuyan insan âlim-i mürşid gibi artık hazmettiği hakikatleri ihtiyaç olanlara hakkıyla ve hakikatli bir şekilde iletebilir. Onun dili artık Risale-i Nur olmuştur. Bu insanın da daha geniş daireler olan mahalle ve şehir hanesine çıkmaya cesareti vardır ve artık çıkınca hizmet edebilme istidadı da vardır.
Günde elli sayfayı hakkıyla okuyan bir insan ise artık Risale-i Nur hakikatlerini organize edebilmeyi, Risale-i Nur ekseninde fikir geliştirebilmeyi, Risale-i Nurlar’ı birbiri ile açmayı ve diğer ilimler ile mezcederek sistematik bir şekilde mantık silsilesine koyabilmeyi öğrenmiştir. Böyle bir insan da keşfettiği hakikatler kendi aklının cebinde kalsın istemez, yazıya dökmeden duramaz. O istemese de o hakikatler bir şekilde kendileri yazıya dökülmeyi bilir zaten. Bu insan da artık vatan ve memleket dairesine çıkıp Risale-i Nur dili ile konuşabilir ve kendisine düşen vazifeleri yerine getirebilir. Risale-i Nurlar’ı hakkıyla okuyan insan yerinde oturamaz, çünkü Risale-i Nur hizmeti dinamik bir hizmettir ve her dairede Risale-i Nur’un vazifesi vardır. Sayfalarca kitap okuyup da dar daireden çıkamayan insanın geniş dairede yapabileceği vazifeleri de ihmal etme tehlikesi vardır. Risale-i Nur hizmetinde geniş dairelerin kapıları da ancak okuma ile açılır. Zübeyir Ağabeyin de dediği gibi; “Hizmet, hizmet diye şahsî okumasını ihmal edenin hizmeti muvakkat olur.”
Okuyalım, okudukça istidat ve kabiliyetlerimizi geliştirelim. Okuyalım ki hakkıyla hizmet edelim. Okuyup hakikatler ile dolmadan geniş dairelere çıkmayalım. Okumalarımızı yaptıktan sonra da dar daireye sıkışıp okuduklarımızı ziyan etmeyelim kendimizi hizmet etmekten ve çevremizi hakikatlerden mahrum etmeyelim. Geniş dairelerde okuduklarımızı hakkıyla yaşayalım, anlatalım, yazalım. Rabbim hepimizi Risale-i Nurlar’ı hakkıyla okuyup lâyıkıyla hizmet edebilenlerden eylesin. Amin.