"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tahkik ehli olmak!

Bilal Said PARLAKOĞLU
21 Ocak 2017, Cumartesi
Son zamanlarda sosyal medya kanalları üzerinden yayılmakta olan iki metin var.

Birincisi, Peygamber Efendimiz (asm) ve Hayber muhasarası ile alâkalı bir yazı. İkincisi de İstiklâl Şairimiz merhum Mehmet Âkif’e atfedilen yılbaşı ile alâkalı bir şiir.

İki metin de ilk bakışta masum görünüyor ve birlikte zikredildiği isimler hürmetine ziyade hürmet görüyorlar. Kimse kaynağını ya da doğruluğunu araştırma ihtiyacı hissetmiyor. İnsanların yüzde sekseni ehl-i tahkik olmadığı için hakikate nüfuz edilemiyor. Kıymettar bir mesele kıymetsiz bir adamın elinde kıymetsiz görünüyor, aynı şekilde kıymetsiz, ehemmiyetsiz bir mesele de kıymettar bir zatın elinde ziyade kıymetli ve ehemmiyetli görünüyor.1 

Bazı metinler o kadar itimad ettiğimiz ve ehl-i tahkik bildiğimiz insanlardan geliyor ki biz de hiç şüphe etmeden bunu arkadaş listemize yaymaya başlıyoruz. Bu kadar silik sözün ortada dolaştığı bir devirde bir sözü bir mihenge vurmadan almanın zararlarını her geçen gün müşahade etmemize tahkik etmeme hatasına düşüyoruz. Fakat agâh olmamız lâzım, zira Üstad Bediüzzaman Said Nursî diyor ki, “Her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz.”2 Hem de diyor; “Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz.”3 

Yani mihenge vurunuz yani tahkik etmeden almayınız. Çünkü herkes aldanabilir. Bu aldanmanın neticesinde farkında olmadan başkalarını da aldatabilir büyük zararlara yol açabilir. 

Şimdi gelelim söz konusu metinlere. Birinci metin Peygamber Efendimiz (asm) ile alâkalı olması hasebiyle daha kıymettar ve öncelikli. Kısaca özetlemek gerekirse yazıda; Hayber Kalesi’nin fethinin çok zor olduğunu, kaleye sığınan Yahudilerin dışarı çıkmadığını, tahammül sınırları zorlanan İslâm ordusunun da morallerinin bitmek üzere olduğunu, bunun üzerine Peygamber Efendimiz (asm) tarafından bir strateji geliştirildiğini ve hurma ağaçlarının kesilmeye başlandığını, bunun üzerine servet düşkünü Yahudilerin hurma ağaçlarının kesilmesi ile anlaşma yoluna gitmek istediklerini ve kale teslim alınarak fethin gerçekleştiğini yazıyor. Hayber’in fethini hurma ağaçlarının kesilmesine bağlıyor. Bunun üzerine de; günümüzde de Yahudilere ulaşmak ve onlarla mücadele etmenin çok zor olduğu, bunun için onların ağaçları hükmünde olan Yahudi mallarını boykot etmek gerektiği, Yahudi mallarının boykot edilmesi ile Yahudilere karşı zafer kazanılabileceği yorumu yapılıyor.

Bu metin ilk görünüşte çok masum ve hatta faydalı bir metin gibi görünüyor. Boykot tartışmalarını bir yana bırakarak rivayetin sıhhati noktasında bakmak lâzım. Herhangi bir kaynağa dayandırılmadan paylaşılan bu metin, çok itimad ettiğim birkaç Nur Talebesi aracılığı ile bana ulaşınca garibime gitti ve tahkik etme ihtiyacı hissettim. Salih Suruç’un Peygamberimizin Hayatı kitabında geçtiği ve Sîre ve Zâdü’l- Mead gibi eserlerde geçen rivayetler üzere Hayber’in fethinde Peygamber Efendimiz (asm) Hayber önlerine gece vakti ulaşıyor, fakat gece baskını âdeti olmadığı için sabahı bekliyor. Yani ona avantaj kazandıracak olan gece baskını gibi bir savaş hilesine müracaat etmiyor. Sonrasında Yahudilerin çobanı olan Yesâr isimli zat Müslüman oluyor ve Peygamber Efendimiz’e (asm) Hayber halkına ait davar sürüsünü ne yapması gerektiğini soruyor. Peygamberimiz (asm) de cevaben; “Onları karargâhtan çıkar. Onlara doğru ufak taşlar at ve bağır! Onlar, sahiplerinin yanına dönecektir” diyerek davar sürüsünü şehir halkına geri göndermesini tavsiye ediyor. Ekonomik yaptırım olarak sürüye el koyabilecekken bunu yapmıyor ve davar sürüsünü geri iade ediyor.4 

İki rivayete bakıldığı zaman şöyle bir tezat görünüyor: Birinci rivayete göre hurma ağaçlarını keserek Hayber Yahudilerine ekonomik yaptırım uygulamak isteyen Peygamberimiz (asm), ikinci rivayete göre de, gece baskını gibi bir harb hilesini terk ettiği gibi, muhteşem bir yaptırım imkânı sağlayacak olan davarları da el koymadan geri iade ediyor. 

Birinci rivayetteki hurma kesme hadisesi Vâkıdî, Diyarbekrî, Muhammed Ali el Kutub ve Şevki Ebû Halil gibi zâtların eserlerinde geçiyor. Fakat ağaçların kesilmesindeki maksat ekonomik yaptırım uygulamak değil de Yahudilerin çok sık olan hurma ağaçlarının arasına gizlenip yaptıkları baskınları engellemektir.5 Boykot tavsiyesine zemin bulmak için hurma ağaçlarının kesilmesi hadisesini ekonomik yaptırıma bağlamak ve fethe muvaffak olunmasını da ağaçların kesilmesine bağlamak doğru değildir. Zaten davar sürüsünü geri iade eden Peygamber Efendimiz’in de (asm) sırf ekonomik yaptırım uygulamak için ağaçları kestirdiğini iddia etmek de akla pek yatkın değil. Boykot tavsiyesi birçok şekilde yapılabilecek iken, böyle bir rivayet üzerinden yanlış anlaşılmalara yol açacak şekilde yorumlar yapmak yanlıştır. Böyle bir kapı açmak birçok tahrifatın önünü açacaktır.

İkinci metne gelirsek, ”Şöhret insanın malı olmayanı da insana mâl eder”6 hakikatini teyid eden bir vakıa. İstiklâl Şairimiz merhum Mehmet Âkif tarafından yazıldığı iddia edilen bir şiir. Bu şiir sosyal medyada birçok insan tarafından paylaşıldı, hatta bazı gazetelerde ve yayın kanallarında Mehmet Âkif imzası ile yayınlandı. Şiirde özetle İstiklâl mücadelesi veren bu milletin zaman içerisinde nasıl çözüldüğü, benliğinden uzaklaşıp taklitçi Batı hayranlığına dönüşen hayatları anlatılıyor. 30 Aralık 2015 tarihinde bir gazetede (Takvim) Mehmet Âkif’e atfedilerek yayımlanan bu şiir, bu sene de yılbaşı münasebeti ile hususan sosyal medya kanalları ve mesajlaşma uygulamaları üzerinden hızla yayıldı. 28 ve 30 Aralık 2016 tarihinde iki ayrı yazar (Veren ve Bektaş) Yeni Akit’deki köşelerinde bu şiiri Mehmet Âkif’e atfederek yayınladılar. Hatta ehl-i tahkik olarak bilinen- ilim adamı ve profesör-bazı Nur Talebeleri dahi bu şiiri Mehmet Âkif’e atfederek paylaştı. Fakat üslûp, kelime kullanımı ve ölçü itibariyle de Mehmet Âkif’in şiirlerine benzemeyen bu şiir, aslında Mehmet Âkif’e ait değil. Safahat içerisinde mezkûr şiirde bulunan tek bir satır bile bulunmuyor. Kaldı ki Mehmet Âkif’in yaşadığı dönemde böyle bir şiirin yazılmasını gerektirecek derecede bir yılbaşı kutlaması yapılmıyordu.

Yılbaşı Şiiri’nin Hakses Dergisi Aralık 1981 sayısında Ömer Berber adı ile yayınlanmış hâli.

Şiirin aslı, ilk olarak Hakses Dergisi 1981 Aralık sayısının 19. Sayfasında, İzmir Sanayi Sitesi Büyük Cami İmamı Ömer Berber Hoca’nın adı ile yayınlanmış. Daha sonrasında ise Millî Gazete’de (M. Talu) yazılan bir köşe yazısının içerisinde yine Ömer Berber Hoca’ya ait bir şiir olarak yayınlanmış. Aslında Ömer Berber isimli zâta ait olan bu şiiri Mehmet Âkif’e atfetmenin ne faydası olur bilemiyorum, ama zararı, hususan Mehmet Âkif ismine olan zararı, daha fazladır. Şiirin muhtevası konusunda bir sıkıntı yok belki, fakat her şiir yazan şiiri satılsın diye altına Mehmet Âkif’in adını yazarsa bu başta Mehmet Âkif’e saygısızlık olur ve Mehmet Âkif ismine olan itimadı kırar. Öte yandan bu hareket şiirin asıl sahibi Ömer Berber Hoca’nın emeğine saygısızlıktır. Yılbaşını Noel olarak kutlama âdetini eleştiren bu şiiri tabiî ki Mehmet Âkif ismiyle yaymak tesirini arttıracaktır, fakat hakikati inciterek hakka hizmet edilmeyeceğinden yanlış bir harekettir. Bundan daha yanlış olan hareket ise, ehl-i tahkik olan Nur Talebelerinin mezkûr şiiri tahkik ettirmeden alması ve Mehmet Âkif’in şiiri diye yaymasıdır. 

Şimdi bir başka açıdan düşünelim: Eğer biz ehl-i tahkik olamazsak, bugün Mehmed Âkif veya Hz. Mevlânâ gibi zâtların adını kullanıp başkalarına ait eserleri onlara atfedip bu zâtların kıymetini düşürenler ve bu zâtların sözüne olan itimâdı kıranlar, yarın Bediüzzaman’a ait bir sözü ona aitmiş gibi bize getirse ne yapacağız? Sorgulamadan, tahkik etmeden alacak mıyız? O sözü de, “bu Bediüzzaman’ın sözüdür” diye yayacak mıyız? Nur Talebeleri ehl-i tahkik olmalıdır, en basit bir meseleyi bile mihenge vurmadan almamalı. Her gelen sözün kalbe girmesine yol vermemeli. Yoksa bilmeden zarar vermek ifsad etmek ihtimali var. Bu sebeple sosyal medya kanalları üzerinden gelen mesaj ve paylaşımlarda, hususan Peygamber Efendimiz (asm) ile alâkalı olanlarda kaynak belirtilmeyenlere itibar edilmemeli ve doğruluğu tahkik edilmeden bu mesaj ve paylaşımlar yayılmamalıdır. Kaynağı belirli olanlarında kaynağına bakılıp tahkik edilmelidir. 

Yazımızı Bediüzzaman Said Nursî’nin Muhakemat içerisinde bir temsil ile bitirelim, isteyenler Dördüncü Mukaddemeye müracaat edebilirler: 

“Eğer istersen meşhur Molla Nasreddin Efendi’ye de: ‘Bu garib sözler umumen senin midir?’ Elbette sana diyecektir: ‘Şu sözler ciltleri dolduruyor. Epeyce ömür ister. Zira bütün sözlerim nevadirden değildir. Ben hocayım. Onların zekâtını da bana verseler razıyım ve kâfidir. Fazlasını istemem. Zira zarafetimi tabiîlikten çıkarıp tasannua kalbeder.’ “7

Dipnotlar:

1. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2012, s. 629.

2. Bediüzzaman Said Nursî, Münâzarât, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2012, s. 119.

3. a.g.e.

4. Salih Suruç, Peygamberimizin Hayatı-2, Yeni Asya Yayınları, İstanbul 1993, s. 177-172.

5. Mohammad Hanif Haidary, Sebep ve Sonuçlarıyla Hayber Gazvesi, Konya 2011, s. 39-40.

6. Bediüzzaman Said Nursî, Muhakemat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2012, s. 42.

7. a.g.e, s. 43.

Okunma Sayısı: 8414
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Necati

    21.1.2017 21:48:37

    Tebrikler kardeşim.Ehl-i tahkik olmayanların bu zamanda çok vartalara düştükleri geceği göz önüne alındığında istifadeli bir yazı olmuş.

  • Garib Doğu

    21.1.2017 10:24:14

    Tebrikler said kardeş. Maşaallah,Barakellah...İşte, Ehli tahkik böyle olmalı. İşte Bir Nur talebesine yakışan bu...Çarşıda dolaşan silik sözleri mihenge vurmadan asla almamalı. Araştırılmalı, aklın süzgecinden geçirilmeli.Ayetin,hadisin mihengine vurmalı,yani kısaca mesele tahkik edildikten sonra kabul edilmelidir.Eğer böyle yapılmazsa; insan heva ve hevesin,insi ve cinni şeytanların oyuncağı olur.Hop oturtur,hop kaldırırlar.Bir cihette de fitne ve fesadın da aleti olur...

  • Kaan

    21.1.2017 01:57:08

    Çok önemli bir noktaya değinmişiniz. Allah razı olsun.

  • Emre gören

    21.1.2017 00:21:14

    Ehli tahkik bir yazı okudum teşekkür ve tebrikler

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı