"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Vefa(t)

Bilal Said PARLAKOĞLU
13 Kasım 2016, Pazar
Vefa, anlamını çok iyi bildiğimiz, fakat anlatmayı bilemediğimiz kelime.

Çok iyi anlayıp da pek anlatamadığımız bir kavram. Her birimiz vefa ya da vefasızlık için örnekler verirken, mahiyeti hakkında kesin bir tanıma gidemeyiz. Peki, nedir vefa? Sadâkat mi? Bağlılık mı? Kıymet bilmek mi? Sözünde durmak mı? Lâyık olmak mı? Yeterli gelmek mi?

Bana vefa nedir diye sorsalar “vefa vefadır” derim. Keza öyledir. Çünkü vefayı ancak vefa anlatabilir. Onun dışındaki hiçbir kelime tam olarak dolduramaz vefa kavramının içini, hep bir tarafı eksik kalır. Vefada süreklilik esastır. Muvakkat olan vefa, vefa değildir. Sadâkat gibidir, fakat sadece sadâkat değildir. Bağlılık gibidir, fakat sadece bağlılık değildir. Kıymet bilmek gibidir, fakat sadece kıymet bilmek değildir. Sözünde durmak gibidir, fakat sadece sözünde durmak değildir. Borcunu ödemek, karşılığını vermek, lâyık olmak, yeterli gelmek gibidir, ama sadece bunlar da değildir. Unutmamak, hatırlamak da vefayı hatırlatır, ama unutmamak da vefa değildir. Bunların hiçbiri tek başına vefa kavramının içini dolduramaz. Çünkü vefa özünde sadece vefadır ve bu kelimeler onun ancak çok azını anlatabilir. Bu kelimeler ile vefayı anlatmaya çalışmak; Güneşi, “büyükçe bir mum” olarak tanımlamak gibidir. Zira Güneş, Güneştir ve onu en iyi Güneş kelimesi tavsif edebilir. Cenâb-ı Hakk’ın Vafî isminden süzülmüş olan bu kavram, insaniyetin kıymetini yükselten ve onu nurlandıran Güneş gibi bir kavramdır.

Vefa ki ism-i İlâhîden süzülmüş ve en mükemmel şekli ile şems-i Risalet olan Hz. Muhammed’in (asm) Zatında müşahede edilmiştir. Mum ile güneşin nisbeti ne ise, O’nun (asm) vefa anlayışı ile bizim vefa anlayışımızın nisbeti de odur. Vefa’nın bir anlamı da yeterli gelmektir. Bu sebeple vefanın, vefalı olanın ve vefalı olunanın bâki olması esastır. Fâni olanın vefası da muvakkattır ve özünde vefasızlıktır. Zira yeterli gelemez. 

Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. İbrahim (as) vefalı olarak nitelendirilmiştir. Çünkü Hz. İbrahim “la uhibbulafilin” (ben batıp gidenleri sevmem) kıyası ile vefasız olan fânilerden yüzünü çevirmiş ve Bakî olana mutlak bir vefa ile bağlanmıştır. Batan Güneş, Ay, yıldız O’nun (asm) için vefalı değildir. Çünkü ancak sermedi olup zevali olmayana lâyıktır vefa.

Vefa Arapça kökenli olup 3 harflidir. Başta bir “vav” sonrasında “fe” ve ardında okunmayan bir “elif”vardır. Baştaki “vav” yemine işarettir bu yönü ile vefa daha baştan kalıcı olmaya yemin etmiştir. Mutlak bir ahde bağlı kalmanın ifadesidir. “Fe” harfi ise müddet ve mühlet olmadığını, kayıtsız şartsız bir yemin olduğunu ifade eder. Sondaki okunmayan “elif” ise eneye işarettir ve bu işi nefse ve enaniyete rağmen yapabilmeyi, o “elif” okunmaması ile nefsi ve enaniyeti yok saymayı ifade eder. Özetle vefa kelimesi der ki; “Nefsini, enaniyetini ve nefsin gibi fânileri, görmezden gelip onlara rağmen, kayıtsız, şartsız, müddet ve mühlet olmadan, mutlak bir yeminle bağlan.” İşte vefa böylesine ağır bir ifadedir.

Vefat kelimesi de vefa ile aynı köke sahiptir, fark olarak sonuna hatime mânâsında “te” harfi eklenmiştir. Yani vefat kelimesi der ki; “Nefsini, enaniyetini ve nefsin gibi fânileri görmezden gelip onlara rağmen, kayıtsız, şartsız, müddet ve mühlet olmadan, Bakî olan Zâta mutlak bir yeminle bağlan ve bu bağlılık üzere hayatına hatime çek.” Bu yüzden vefat normal ölüm mânâsındaki “mevt” gibi değildir. Bu yüzden Hz. Yusuf (as) hayatının hatimesini ifade eden âyette “beni öldür” değil de “beni Müslüman olarak vefat ettir” (Yusuf Sûresi, 101) diye duâ eder. Kur’ân’da yaygın olarak kullanılan “katl” ya da “mevt” kökenli bir kelime yerine sadece 3-4 yerde kullanılmış olan “vefa” kökenli “vefat” kelimesini kullanır. 

Dünya saltanatının başında ve dünyevî lezaizin zirvesinde iken hepsinden geçip Cenâb-ı Hakk’a ettiği ezeli yemini muhafaza ederek hayatına hatime çekmeyi ve beka âlemlerine vefalı olarak göçmeyi ifade eder. Bu sebeple “teveffeni müslimen” (beni Müslüman olarak vefat ettir) diye duâ eder. 

Zübeyir Ağabeyin sadâkat için söylediği söz belki de en çok vefa kelimesine lâyıktır: “Vefa’nın lügat mânâsı çok kısadır. Vefa, ancak vefakârlıkla anlaşılır.”

Okunma Sayısı: 7930
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Seyyah

    13.11.2016 21:37:23

    Ne kadar mânidâr bir yazı... Rabbim vefâ kavramını hayatının her ânına geçiren vefâkâr kullarından eylesin inşaallah... Tebrik ve dua ile...

  • demokrat

    13.11.2016 19:47:45

    güzel bir yazı.tebrikler.

  • Garib Doğu

    13.11.2016 18:30:38

    Bugüne kadar vefa ile ilgili böyle bir makale okumadım. Dikkatimi çeken en önemli nokta;vefanın Cenab-ı Hakkın bir ismiyle irtibatlandırılmasıdır. Konu çok önemli.Çünkü ilahi isimle ilgilidir. Meselenin ehemmiyeti ve derinliği buradan geliyor.Demek ki vefa vafi isminin bir yansıması dır. Galiba,muhabbet,fadakârlık,hasret,yardım,kardeşlik,affetme gibi kelimeler de biraz vefayı anlatır. Koca Sultanın sekiz sene ayrılıktan sonra tekrar Barla'ya avdetinde Çınar ağacına sarılıp,hüngür hüngür ağlaması hazin bir vefa örneği değil midir? Hüsrev'in bin kusuru olsa affederim diyen gönüller Sultanı,küçük bir kusurla onu terk etmemesi ayrıca harika bir vefa dersi değil midir? Yusuf Aleyhisselamin kardeşlerine karşı tavrı bir vefa örneğidir.Bir bugünün vefasızlıklarına bakın,birde ulvi ve nurani bir mahiyete olan vefaya bakın... Bu fevkâlade önemli konuyu gündeme getirip işlediği için Bilal said kardeşi can-ı gönülden tebrik ediyorum.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı