"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yüz

Çakmak SÜLEYMANOĞLU
31 Ocak 2016, Pazar
Her insanın yaratılışında başına giydirilen yüzü var.

Herkes Musavvir, Müzeyyin, Mukaddir olan bir zat tarafından kendisinin âlem-i şahadete girdiği andan itibaren; ummadığı yerden, ummadığı zamanda, ummadığı bir şekilde başına giydirilen; maddî kişiliğinin alâmet-i farikası olan yüzüne, alıcı gözüyle aynanın karşısına geçip de bir baksın. Bu bakış eğer insaflı bir bakış ise vicdanî sezgileri onu bu yüzün gereği olan secdeye mecbur edecektir… Bu durum Otuz Üçüncü Söz, İkinci pencerede en veciz ve güzel şekliyle anlatılmaktadır. “Eşya, vücut ve teşahhusatlarında, nihayetsiz imkânat yolları içinde mütereddit, mütehayyir, şekilsiz bir surette iken, birdenbire gayet muntazam, hakîmâne öyle bir teşahhus vechi veriliyor ki, meselâ herbir insanın yüzünde, bütün ebnâ-yı cinsinden herbirisine karşı birer alâmet-i farika o küçük yüzde bulunduğu ve zâhir ve bâtın duygularıyla, kemâl-i hikmetle teçhiz edildiği cihetle, o yüz, gayet parlak bir sikke-i ehadiyet olduğunu ispat eder. Herbir yüz, yüzer cihetle bir Sâni-i Hakîmin vücuduna şahadet ve vahdetine işaret ettikleri gibi, bütün yüzlerin heyet-i mecmuasıyla izhar ettikleri o sikke, bütün eşyanın Hâlıkına mahsus bir hâtem olduğunu akıl gözüne gösterir. 

Ey münkir! Hiçbir cihetle kabil-i taklit olmayan şu sikkeleri ve mecmuundaki parlak sikke-i samediyeti hangi destgâha havale edebilirsin?” deniliyor. Kimlik kişiyi tanıtıcı olmasının yanında bir aidiyeti bildirir aslında. Buradan anlıyoruz ki, üzerinde sikke-i samediyet bulunan, o hatemle mühürlenmiş olan, o kimlik elbette bir Sâni-i Hakîmin vücuduna şahadet ve vahdetine işaret ettiği gibi; Yasin Sûresi’nin 83’üncü âyetinde buyrulduğu üzere her şeyin hüküm ve tasarrufu elinde olan şanı yüce Allah’a bir aidiyet ve sonunda da O’na döndürülecek olduğumuzun bir belgesidir. Yani insan istese de istemese de yüzü O’na dönük…

İnsanlarla olduğumuz kadar her varlığın kendine has yüzüyle de mütemadiyen yüz yüzeyiz. “Kün” emrine muhatap olmuş ve âlem-i şahadette bizim yüzümüze teveccüh etmiş olan her şey: İkinci Pencere’deki tabiriyle “Eşya, vücut ve teşahhusatlarında, nihayetsiz imkânat yolları içinde mütereddit, mütehayyir, şekilsiz bir surette iken, birdenbire gayet muntazam, hakîmâne öyle bir teşahhus vechi veriliyor ki…” tabirinde yerini buluyor ve nev-i şahsına münhasır çerçevesindeki;  o fıtrî kimliğiyle ummadığı zamanda, ummadığı şekilde, ummadığı yerden verilen kimliği ile o da yaratılışına ait aidiyet sikkesini gösteriyor, belgeliyor. 

Bütün bunlardan yüzünü çeviren yüzsüzlük yapmış olmaz mı? Görüp, görmezden gelen de iki yüzlülük yapmış olmaz mı? O büyük gündeki yüzleşmede ise ne yazık ki yüzler eşitlenmiyor; iki yüzlülerin, bir yüzü yüzsüzlere nakledilemiyor (!). Her ikisi için de kapkaranlık bir yüzün ortaya çıkacağı ve Cehennem’le yüzleşeceği anlaşılıyor.

Yapılması gereken, o fıtrî kimliğin fıtratına uygun teşekkürünü yerine getirmek olmalı. En güzel teşekkür de secdedir, namazdır. Çünkü Secdeye en uygun vaziyet insan yüzünün fıtratına dercedilmiştir. Âyet-i Kerime’de de aslında Ashab-ı Suffa’nın yüzlerine telmihen (Barla Lâhikası 220. Mektup, s. 44’de Fetih Sûresi 29. Âyetin tefsirinde görüleceği üzere) secde eden yüzlerde, insan yüzünün fıtratına uygun nuranî “iz” in basiretli bakışların nazarlarını okşadığını anlamaktayız. 

Peygamberimiz (asm) “Bizden bir şey işitip, onu aynen başkalarına ulaştıran kimsenin Allah yüzünü ak etsin! Kendisine bilgi ulaştırılan nice kimseler vardır ki, o bilgiyi bizzat işitenden daha iyi anlar ve tatbîk eder.” (Tirmizî, İlim, 7) buyurmaktadır. İşte Ashab-ı Suffa bunu yapmıştır. Yüzleri secde iziyle ak, ibadetle tatbikatları pak olmuştur. Risale-i Nur Talebeleri de zamanımızdaki Ashab-ı Suffanın izdüşümü olarak bunu yapmaktadır. “İnsanda güzel yüzdür, yüzde güzel göz, amma insanı insan eden ağızdan çıkan sözdür” darb-ı meseldir. “İnsanda güzel yüzdür…” ifadesi secdeyle hakikatını bulmuş olur. “Yüzde de güzel gözdür…” ifadesiyle de diğer varlıkların yüzlerindeki kimliklerin ifade ettikleri aidiyetin o gözle okunup keşfedilmesi de o yüzün nuraniyetini bir kat daha arttıracaktır. Amma “insanı insan eden ağızdan çıkan sözdür…” Bu tabir de duâ ve tesbihle hakikatını bulacaktır. Böylece o yüz nurun âlâ nur olacaktır ve sahibini insan-ı kâmil edecektir. Ashab-ı Suffa’nın yüzlerine benzeyecektir. (Fetih: 29). Yakalayabilene Risale-i Nur’da bu hakikat vardır, ha gayret.  Hazret-i Mevlânâ “Yüz gönlün aynasıdır, yüzün rengi gönlün halini bildirir; al al olmuş yüzde sanki şükür sesi vardır, solmuş, sararmış yüzün verdiği ses ise sabrı, cefayı bildirir.” der. “Cenâb-ı Hak yüz için bildirici adını takmıştır. Bu sebepledir ki arif kişinin gözü, hep yüze dalmış gitmiştir.” der. (Tercüme eden ve açıklayan Şefik Can, Mesnevî Birinci ve İkinci Cilt, s. 92, Ötüken yayınevi) 

İnsanın neşesi üzüntüsü, nefreti, kini yüzünden belli olduğu gibi, nuranî kalplerin safiyeti ve iç güzellikleri de tertemiz yüzlerden bilhassa kalbin aynası olan gözlerden anlaşılır. 

Allah; Hz. Adem’den (as) itibaren Peygamberimizin (asm) cedd-i mübareklerinin yüzünde nesilden nesile aktarılan, kâinatın çekirdeği olan o mübarekler mübareği Nur-u Muhammedi’nin (asm) hürmetine, o nuru taşımış olan yüzler hürmetine yüzümüzü ak eylesin. Amin!

Okunma Sayısı: 1523
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı