"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman skolastik düşünceyi reddetti

Caner KUTLU
31 Mayıs 2018, Perşembe
Evrenselleşmek, Medenîleşmek, Cemaatleşmek -26-

Demokratik sistemlerin faydalarından biri tahsilin umumileşmesi, yüksek tahsil derecelerine rağbetin artması olmuştur. Hilmi Ziya Ülken’in “Hâkimiyet”te anlattığı gibi, hiçbir devirde eğitim bu “hakimiyet şeklinde” olduğu kadar gelişmiş değildir. Ona göre, yalnız din hâkimiyetinde veya keramet şeklindeki tahakkümde okuma nispeti çok mahduttur (saltanat-ilmî istibdat). Bilgililer din adamlarından veya onlara yardım eden bir kısım ikinci derecede bilgi dalları mensuplarından ibarettir. Halk kutsal kitabı ezberlemekten ileri gidemez, tarikatlar yalnız seyru sülûk kitaplarını yayarlar. Gaybî bilgiler asıl ilimlerin yerini alır. Diğer taraftan üstün soylular hâkimiyetinde okuma nispeti daha genişlemiştir, fakat toplum havas ve avam diye ayrıldığı için okumada derinleşme havasa mahsus sayılmıştır. Yunan’da başlayan bu tahsil şekli aristokrasi ve Krallık iradesinin hâkimiyet devrine (18. yüzyıl) kadar sürmüştür. Modern çağın müsbet ilimleri, tecrübeci ve teknikçi tahsile meyil ve skolastik-ansiklopedik bilgiye karşı isyandan doğdu. Descartes ve Bacon’un ilimde ve metodda yaptıkları devrime rağmen “genel kültür”e verilen ehemmiyet ihtisasları gölgede bıraktı. 

Fakat bir yanda kapitalizm, bir yanda sosyalizm yeni demokratik sistem aynı “genel kültür” tahsilini yetmez buluyordu, çünkü yeni toplum meslek dallarının farklılaşması, işbölümünün derinleşmesi ile orantılı olarak ihtisas bilgileri istiyordu. Bu yeni tahsil şekli aşırılık derecesinde “genel kültür” ihmaline vardı. Büyük bir kısım bilgi sahipleri kendi dalları dışında hiçbir şeyi bilmez hale geldiler. Bunun en büyük zararı Ülken’e göre, işbölümünün doğurduğu “yabancılaşma”nın bilgi adamlarında da doğmasıydı. Bediüzzaman skolastik düşünceyi en başta tamamen reddetti, bunun yanında; “En elzemini bırakıp, güya binler sene ömrün var gibi en lüzumsuz malûmat ile vakit geçiriyorsun. Meselâ: Zühal’in etrafındaki halkaların keyfiyeti nasıldır ve Amerika tavukları ne kadardır? gibi kıymetsiz şeylerle kıymetdar vaktini geçiriyorsun. Güya kozmoğ-rafya ilminden ve istatistikçi fenninden bir kemal alıyorsun.” (Sözler) diyerek “genel kültür” eleştirisini ortaya koyuyordu. Onun tavsiyesi bilgi hakikat hiyerarşisinin doğru kurulması; hakikatin ve hakikate ulaştıracak vasıtaların merkeze konulmasıydı. Din ve fen ilimlerinin mezci Bediüzzaman’ın müsbet bilim düşüncesini ifade ediyordu.

Toplum, parçalanarak derinleşen bilgi dallarında gittikçe artan keşifler ve icadlardan faydalandı; teknikle ilgili dallarda keşif ve icadların hızı son derece arttı. Bu gelinen noktada teknoloji ile bilimin kendisi arasında yaşanan ayrışmalar da dikkat çekmeye başladı. Nitekim Stephen Hawking bir süre bunun üzerine gitmişti; hatta bilim felsefesinin ölümünü ilân etmişti. Ülken’in bahsettiği dönemde, derinleşen bilgiler pek mahdut kimselerin anladığı “ezoterik” bir nevi kuş dili oldu. İhtisas adamları ile aydın “halk”ın münasebeti kesildi. Bu da onlardan ciddî olarak faydalanma imkânını azalttı. 

Ancak teknoloji halktan yanadır. Kapitalizm ve sosyalizm bu ihtisas adamlarını robotlar gibi hizmetinde kullanmada gecikmedi. İlim adamları politika adamlarının aletleri derecesine alçaldı. 

Buna tepki doğmakta gecikmedi, çünkü doğurduğu zararlar demokrasi denilen hâkimiyet şeklini rahatsız ediyordu. Böylece ilimleri tekrar senteze ulaştırma tedbirleri arandı. Fenomenoloji çağdaş Avrupa ilminin içine yerleştiği krizi aşmaya çalıştı. Ülken’in ulaştığı sonuç; yeni ihtisas ve sentez görüşünün bu suretle temin edilme yolunda olduğu idi. Günümüzde görülen ise “bütün süreç”in farklı parçalarının herşeyi tekrar karıştıracak ya da tam da yerini bulduracak bir konumda durduğudur. Çünkü tarihin bu noktasında kartlar yeniden karılıyor ve henüz dağıtılmadı. Artık bilim adamlarını robot olarak kullanmaya gerek olmayabilir; çünkü robotlar bilim yapabiliyor. Hatta düşünce ve belki de duygular üretip paylaşabilir; şahıs olarak boşlukları doldurabilirler. Demokratik anlayışın teknolojiyi kullanıp tahakküm araçlarını arttırmak ile demokratik taleplerin erişimini kolaylaştıracak sistemlere dönüşebilmesi arasında seçimlere açık bir alanda durduğumuzu ifade etmek gerekiyor. “Tahrip kolaydır!” distopyanın yükselişine sebep görülse de “ümitvar olunuz!” sistemlerin çalışmasına imkân bulunduğunu hatırlatıyor. Ülken, demokratik hâkimiyetin demokratik tahakküm şeklini almasının neticesi olarak “salâhiyetsizlerin seçilmesi”ni görüyordu. Halkla ihtisas adamı arasında mesafe bulunduğu için halk kendisini idare edebilecek hakikî bilgi sahiplerini pek güç takdir eder. İktidarı ele geçirmek isteyenler ise, ihtisas adamlarını robot haline getirdikleri için onların müşavirliğinden faydalanmayı düşünmezler; yalnızca istedikleri sahalarda onları alet olarak kullanırlar. Her ne kadar filozofik kültürü olan ihtisas adamları ile devlet adamlarının işbirliği yaptığı durumlar olmuşsa da bunlar devamlı olmamıştır. Çünkü kapitalizmin menfaati ihtisas adamlarını alet derecesinden yukarı çıkarmamaktı. Ancak sosyalist rejimde de demokrasi farklı netice vermedi. Platon’un “Filozoflar hükümdar olduğu zaman insanlar mesut olur” sözünü gerçekleşme umudu yeni tahakküm sistemlerine sebep oldular. İslâm âleminde Alia İzzetbegoviç’i bilge ve yönetici mezcine müstesna bir örnek olarak incelemek mümkün. 

Onun getirdiği yaklaşımlar sonrasını etkileyebildi mi? sorusu ise henüz değilse de gelecek içinde cevaplanabilecektir. Tarih büyük bir müfessirdir, ancak zamanı fazlaca kullanması gereken bir müfessirdir.

Belki bu dönem Ülken’in öngördüğü dönemin –ki Tommy filmindeki gibi gençlik isyanı ile Hıristiyanlık’ın tasaffi arzusunun patlama noktası olabilirdi. Belki de yeni göçler. Daryush Shayegan ölümünden önce yapılan bir söyleşide “Göçebe düşüncenin dünyayı nasıl tekrar büyülü kılacağı üzerine kafa yoruyorum” diyordu. Ülken ise; Böyle bir sınıf teşekkül halindedir. Sayısı gittikçe artmaktadır; çünkü demografik bir basınç büyük kitleleri tahsile doğru sürüklemektedir, diyordu, yeni gençlik isyanlarının büyük sebeplerinden biri budur. Demokratik sistem her iki tahakküm şeklinde aşağıdan yukarıya doğru artan bu basıncı durduramaz. Tam tersine onu tatmin edecek öğretim ve araştırma kurumlarını arttırmak zorundadır. Böyle olduğu için de yarının nesilleri sayıca bugünkünden pek çok kalifiyeleşmiş uzman yetiştirdikleri bu sistemde ideolojileri tenkidden geçiren bir felsefî kültür, aşağıdan yukarıya doğru elitlerin yer değiştirmesini ve elekten geçirilmesini sağlayacak bir yarışmaya yol açmıştır. Bu yarışmada başarı gösterenler artık hiç bir tahakküm şeklinin aleti olamazlar. Aynı kökün dalları olduklarını anladıkça birleşeceklerdir. Yarının dünyasında sayıları on binleri aşacak olan ortak metoda sahip ve dünya kültürlerinden haberli uzmanlar enternasyonali yarının yalnız rakam kuvveti ile baskı yapan yığınlarından daha üstün rol oynayacak, onların gözünün önünü görecek planlamaları yapma imkânını hazırlayacak, kapitalist ve sosyalist politika adamlarının aleti olmaktan çıkarak demokrasinin seçim meclislerini uyandıran seçim oyunlarının doğurduğu her türlü tahakküm şekillerini önleyen akademik meclisleri kuracaktır.” Son dönem tarihi bu tür nesilleri çokca gördü. Şimdiki kırılma noktası hem geçmişteki açıkları kapatacak hem de baştan tamamen farklı karakterleri çıkaracak yetenektedir. Meselâ: Yapay zekâ teknolojilerinde liderliği elinde tutan Çin ve ABD gibi ülkeler bu teknolojiyi kendi teknolojisini geliştirememiş ülkelere satmayı planlıyorlar. Esas amaç ise bu teknolojilerle gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerin vatandaşları hakkında veri toplamak. Tabiî olarak, deniyor, eğer siz kendi teknolojisini geliştirememiş bir ülke iseniz bütün varlığınızla bu teknolojiye sahip olan ülkelere teslim olmak zorunda kalacaksınız. Millî teknolojik kalkınma hamlesi ülkelerin güvenliği ve refahı için en büyük önceliği taşımaktadır. Başka yol yok. Hindistan tehlikenin farkına vardı; millî yapay zekâ planını hazırladı ve duyurdu. Yapay zekâ teknolojilerinin üretimde, sağlık sektöründe, tarım, eğitim ve toplumsal alanlarda hızla kullanılmaya başlanılması öneriliyor. 

Yakında dünyanın 3. büyük ekonomisi olacak Hindistan bu yola çıktı. Bediüzzaman’ın “tahsile gitmişler” dediği İslâmın zeki evlâdı Hindistan pekâlâ bir öncülük de elde edebilecek duruma gelmiştir.

Okunma Sayısı: 4460
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı