"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Doğuda din, Batıda felsefe hükmünü icra eder

Caner KUTLU
17 Ağustos 2017, Perşembe
Evrenselleşmek, medenîleşmek, cemaatleşmek... -7-

Bazan arzu fikir suretine girer. Duygular fikirleri nasıl etkiler ya da nasıl yerine geçer? Batı, işine duygularını karıştırmamayı öğütlerken Doğu insanı duygularıyla hareket etmekten kendini alamaz. (Bediüzzaman bu yüzden: “tevhid-i efkâr”ı “tevhid-i kulûb”a bağlar). Doğu insanı için fikir anlamak mıdır algılamak mıdır? Anlamak için akıl ve mantık yeterli olurken algılamak duygularla birlikte sınırsız bir uzaya ihtiyaç duyacaktır.  

Bediüzzaman: “Ancak o ruhun arzularını ve o aklın fikirlerini ve o istidadların meyillerini tatmin ve temin edecek, âlem-i âhirettir” (İşarat-ül İ’caz)  derken, mü’min için algı boyutlarının anlam boyutlarının çok üzerinde neredeyse sonsuz sayıda olabileceğini anlıyoruz. İmanın bütün uzayı ve alt parçalarını ihtiva eden “hüsnü-münezzeh ve hüsn-ü mücerred” olması anlama ve algılamanın akıl ve kalp ve bileşenleri olarak “hedef-i maksad”a ilerlemesi ancak mümkün olabiliyor. Bu da, mü’mine sonsuz bir hürriyet ve mülkiyet kazandırıyor. (Bostan-ı Cinan) 

Bütün bu geniş uzayın boyutunu düşürüp, uzay-zaman düzleminde nasıl rasyonalize edebilir? (Matematik’in getirdiği çözümleri ayrı tutarak). Bu kadar zenginliğe ait olan mü’min Dünya yüzeyine indiğinde elinde taş ve topraktan ibaret bir  “çöl” buluyor. Müslümanın meselesi -Âdem aleyhisselâmdan yadigâr- bu “indirgenmiş bir ruh hali” yani “gurbet içinde gurbetler” karmaşasıdır. 

Bediüzzaman’ın: A”caba fikir dediğiniz şey, (El’iyazü billah) arzu olmasın. Bazan zalimane intikam-ı şahsî, arzuya fikir suretini giydirir.” (Sünûhat) ifadesini Müslüman zihninin “hâzır medeniyet” ile yaşadığı “ikircikli haller” sebebiyle ortaya çıkan sorunlarla birlikte bakmak da mümkün olabilir. Demek ki, “intikam-ı şahsî” gibi belâlar musallat olunca mü’minin bozulması bu şekilde cereyan edebiliyor. Yani, aklın anlama biçimleriyle algılama mümkün olamıyor. Hükümler geçersiz kalıyor. Arzular hükümleri esir ediyor. Yani, Müslüman akıldan çok duygular vasıtasıyla bozuluyor. İşte bu zihinde “anarşi” üretiyor.

Bir şey hakkında düşünürken kişiler ve duygular perdeyi kaplıyor. Sevmeyi fikirlerine katıyor sevmemeyi de öyle... Sevdiği kişilerle fikirleri birlikte olması (paylaşım) sevmedikleri ile ayrı olması gerekiyormuş gibi düşünüyor. Batı zihni ise anlamayı yeterli görüyor, algılamak için gerekli süreyi ya da duyguların yer bulmasını bir alışkanlık olarak geliştirmiyor. Bu yüzden Batı’da akıl hürken duygular baskılanıyor. Doğu ise sadece aklı yeterli görmeyip algılamayı yeğliyor, mühlet veriyor.. görünürde tembellik ya da boşvermişlik gibi gözlenen durumda ruhun derinleşmesi mümkün oluyor. Batı anlayarak (bilimden çok) teknoloji üretiyor Doğu algılayarak ruhaniyet kazandırıyor. Aksi durumda adapte edemiyor, zorlanıyor veya bozuluyor. (İşte bunun için “cemaatleşme” zorunlu hale geliyor.) Doğu’da din Batı’da felsefe bu yüzden hüküm veriyor. 

Bir Müslüman zihni Batı zihnine taşınmaya kalktığında aksul amel yapıyor, reddediyor. Yani medenîleşmek mevcut medeniyetin zihnine dahil olmaktan ibaret olduğunu düşünmek de (bireyselleşmek) sıkıntı ve bozulmayı üretebiliyor.

“Avrupa’ya şedid bir meftuniyet ve milletine karşı amîk bir nefret hissiyle, kendini Avrupa’nın veled-i nâmeşrûu gösterdiği gibi, fikr-i ihtilâl ve meyl-i tahrib ve aldatıcı cerbezenin neticesi olan hicv-i âsiyane, müfteriyane, namusşikenane ile kendi firavuniyetini ve zımnen medih ve gururiyetini ve bilmediği halde İslâm’a düşmanlığını göstermekle beraber; firavuniyet, enaniyet, gurur hükmü ile milletine karşı şer’an, aklen, hikmeten mükellef olduğu hiss-i şefkat yerine hiss-i tahkir, meyl-i incizab yerine meyl-i nefret, meyelan-ı muhabbet yerine irade-i istihfaf, temayül-ü ihtiram yerine meyelan-ı techil, arzu-yu merhamet yerine arzu-yu taazzum, seciye-i fedakârî yerine temayül-i infiradî ikame edip; hamiyetsizliğini, asılsızlığını gösterdiğinden nazar-ı hakikatta öyle bir câni ve menfur olur ki, meselâ birisi Paris’te sefahet âleminde bir âlüfte madamın kametinde istihsan ettiği bir libası, câmide muhterem bir hocaya giydirmeye çalışmak gibi bir hareket-i ahmakane ve câniyanede bulunur. Zira hamiyet ise; muhabbet, hürmet, merhametin netice-i zaruriyesidir. Onsuz olmaz ve illâ yalandır, sahtekârlıktır. Nefret, hamiyetin zıddıdır. (Sünûhat)

Günümüzdeki medeniyete “hasbelkader” bakışla “rasyonel” bakış arasındaki iş sonuçta iki uçtaki şu soruda kilitleniyor: Ahlâk edep şahsî süreçteki bir sonuç mudur yoksa edebi siyaset mi belirler? Hatta bir başka soru da şöyle ortaya çıkıyor: Ahlâk’ı “cemaat” mi belirliyor? 

Etyen Mahçupyan Batı zihni ile durumu (ki bu bir skolastik dönem okumasıdır, tarihin hiçbir dönemindeki İslâm toplumunu tanımlayamaz) şöyle okuyor:

“Özgür düşünceden kaçışı meşrûlaştıran ise, inanç destekli bir ahlâk anlayışının, farklılaşmayı mahkûm etmeye varan bir davranış sistematiği üretmiş olması. Diğer deyişle ahlâk, kişinin vicdanî ve ilkesel süzgecinden geçerek oluşan bir değerler kümesinden ziyade, cemaatin ortak inanç algısının sonucu olarak kabul gören davranma biçimlerinden ibaret.”

Necip Fazıl ise Müslüman’ın bitmez ümidini şöyle anlatıyordu:

“Dostlar! Kâinatı şöyle tasarlayın: İç içe dairelerden ibaret sonsuz bir zemin…”

Biz işte, bedbinlikten ve ümitsizlikten başlayıp daireler inkişaf ettikçe nikbinlik ve ümidin bizzat yatağına doğru yol alan insanlarız. Arada birkaç daire boşa çıkarsa çıksın, bir sonraki, o da olmazsa ondan sonraki, daha sonraki, daha sonraki, daha sonraki ve nihayet en sonraki, aradığımızı mutlaka bulacağız.

Netice bizimdir dostlar!

İç içe daireler halinde en küçüğünden en büyüğüne kadar bizim! 

Bu sırrı bilen insanlar gibi dayanalım! Netice bizimdir!

Okunma Sayısı: 4028
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali Vefalı

    17.8.2017 08:49:26

    Yazınız ve tesbitleriniz yerinde. Ancak Bediüzzaman bunları İkinci Avrupa için dememişmi? Yine bu günkü insan, işci hakları, sağlanan hürriyetler, yargı bağımsızlığı, adalet, ilim, teknoloji ve diğer bir çok husus dikkate alındığında, islamın emrettiği çok şey batıda uygulanmıyormu? Üstad o zaman niye Avrupa bir islam devletine hamiledir demiş. Doğuda, ortadoğuda, İslam ülkelerindeki rejimlere islam deme imkanı varmı? Yani islam, islam ülkelerinde saptırılmış, değerleri silinmiş vaziyete sokulmuştur.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı