"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Emek ve İttihad - 2

Caner KUTLU
19 Mayıs 2017, Cuma
“Evet Allah ilmi, iradesi, kudreti ve sair sıfatıyla muhittir. Daire-i ihatasından hariç bir şey yoktur. Fakat insan cüz’î ve kısa zihniyle Allah’ın azametine ve şemsin etrafında seyyaratı tedvir ettiğine bakarken, meselâ arı gibi küçük hayvanlar ile iştigal etmesini uzak görüyor. Çünki Vâcibü’l-Vücud’u, mümkine kıyas ediyor. Halbuki bu kıyasa göre küçük hayvanlara büyük bir zulüm olur. Çünki onlar da (hiçbir şey yoktur ki, O’nu övüp tesbih etmesin) kaziyesince Hâlıklarını tesbih etmekle, Allah’tan maada kimseyi Rab tanımıyorlar. Binaenaleyh büyüğün küçüğe tekebbür etmeye hakkı yoktur. (Mesnevî-i Nuriye)

Şirket, ortaklık, mü’minlere neden zor geliyor? “Lâkin ittihad cehl ile olmaz. İttihat imtizacı efkârdır. İmtizac-ı efkâr, marifetin şuâıyla olur.” (Rumuz)

Şirket, iştirak, mü’minlerin maddî ve manevî hizmetlerde (akıl ve mesailerin tanzimi ve paylaşımı gibi) değerini yeteri kadar anlayamadıkları bir şey...

Allah’ın ortağı olmadığından, mü’minler ondan gelen imanı kendi hayatında bir tekliğe öykünme olarak yansıtabiliyor. Halbuki acizler arasında ortaklık kaçınılmazdır. Enaniyet ister istemez ortaklığı insan içinde reddediyor. Halbuki, “elif” Allah’ın tekliğini ifade ederken, “vav” insanı, acz ve fakrla birlikte kucaklaşmayı simgeliyor.

Ehl-i iman bir türlü ittifak edemiyor, şahs-ı manevinin gücünü kavrayamıyor. Şirketleşmenin kişiyi zaafa uğratacağı düşünülüyor. Kollektif iş ve san’atlarda Müslümanlar yetersiz kalıyorlar. Yani bir kalite üretmek için birleşmiş yeteneklerin organizesinde etkisizleşiyorlar. Elbette, insanlar hatadan hali değildir, Müslümanlar da acz ve fakrın eliyle dinlerini tutmaktadırlar. Zaaflarının, günlük sapmalarının, nefsin ve enaniyetin bozduğu fıtratlarını tamirle meşgul olurken eksiklerini de gösterebileceklerdir.

Tevhid-i imanî tevhidi kulûbu istese de, maksadda ittihad gerçekleşse.. yine de, dünya düzleminde ittifak için gündelik sorunlarla boğuşmak durumundadırlar. Ortaklık dünyevî boyutu ile kardeşliğin manevî ve hukukî boyutunu aşamayacağı için buradaki neticesizlikler Müslümanların hakkaniyetine zarar vermese de, şevkin kırılması ile hırs, gıybet gibi zararlıların yol bulmasına yol açabiliyor. Zira, ayrı kalanlar her ne kadar kalpleri bir olsa da, kırılmaya daha açık hale gelirler. Bediüzzaman, “İhlâs ve Uhuvvet Risaleleri”nde iman ve İslâmiyetin verdiği iç gücün ve hakkaniyetin yanlış tevehhümünün ortaklığa engel olmasını örneklerle açıklıyor. Zayıfların ya da iç âleminde acze düşenlerin ortaklıkları güçlü neticeler verirken, güçlülerin “teklik”leri onları zaafa itiyor, diyor.

Batıda medeniyeti yükselten doğru; zayıf ve basitlikleri aşmanın, kıt imkânlarını zenginliğe dönüştürmenin yolu olarak birlikte çalışmak, insandan devletlere uzanan ittifak zincirleri kurmayı başarabilmesiydi. Terakki ittifakta, ortak iş yapmakta iken, Müslümanlar ayrılıklarıyla güçlerinden düşerek hem zenginliklerini hem de medeniyeti kaybettiler. Tembellik ve tenperverlik, nemelâzımcılık gibi, istibdada yol açan huylar edindiler. Bu kadar bozulmanın ardından, mü’minlerin, kardeşleriyle ittifakları nasıl olacaktır?

“... Madem ki insanın, mümkinatın kudreti, bilbedahe semavatın, küre-i arzın halkına, icadına muktedir değildir. Bir taşın, hiçbir şeyin halkına da muktedir olamaz. Demek arzı ve bütün nücum ve şümusu tesbih taneleri gibi kaldıracak, çevirecek kuvvetli bir ele mâlik olmayan kimse, kâinatta dâvâ-yı halk ve iddia-yı icad edemez. Sun’î tasarrufat-ı beşeriye ise, fıtratta cari olan nevamis-i İlâhînin sereyanlarını keşf ile, tevfik-i hareket edip, lehinde istimal etmektir.” (Sünûhat)

Neticede ehli iman bilir ki, parçaların birleşmesi ancak birinin gücü kadar bir “yaratma” etkisi yapabilir, yani hakikatte “yok etkisi”dir sözkonusu olan. Ancak birinin değil hepsinin birden “fıtratta cari olan nevamis-i İlâhînin sereyanlarını keşf ile, tevfik-i hareket edip, lehinde istimal etmek”ten ibaret olan “sun’î tasarrufat-ı beşeriye” ancak iştirak ile mümkün bir ikrâm-ı İlâhi’ye muhatap kılabilir (Bediüzzaman buna “ihlâs ve niyet-i hâlisenin kerâmeti” diyor). Mü’minin bu “evrensel”liğidir ki bütün ideolojilerin üstünde bir “birleşme”yi mümkün kılar. (Risale-i Nur’daki şefkat budur ki, Nur Talebelerini siyasetten men eden sırdır).

Diğer taraftan “emek” nasıl birleşecek, emekçiler ittifak edebilecek serbestiyet ve malikiyete nasıl kavuşacaklardır?

“Beşer esirliği parçaladığı gibi, ecîrliği de parçalayacaktır”. Nasıl?

“Bir rü’yada demiştim: Devletler, milletlerin hafif muharebesi; tabakat-ı beşerin şedid olan harbine terk-i mevki ediyor.

Zira beşer, edvarda esirlik istemedi, kanıyla parçaladı. Şimdi ecîr olmuştur; onun yükünü çeker, onu da parçalıyor. Beşerin başı ihtiyar; edvar-ı hamsesi var. Vahşet ve bedeviyet, memlûkiyet, esaret, şimdi dahi ecîrdir, başlamıştır geçiyor.” (Sözler)

Bu durumda Müslümanların sorgulamaları gereken öncelikle “emek kalitesi” olacaktır. Bediüzzaman’ın sıklıkla teşrik-i mesai neticesinden bahsetmesi emeğin kalitesinin öncelikle Müslümanlar arasında yükselmesi zorunluluğuna yöneliktir. Bunun da gereği emeğin ittihadını gerçekleştirecek birlik fikrinin inkişafıdır. Din ve devlet hizmetlerindeki kalite eksikliği ve muvaffakiyetsizlik bu sebepten olmasın! Nurcuların “ihlâs doktrini” bu anlamıyla “enternasyonal” bir işlev görebilecektir.

Okunma Sayısı: 2700
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı