"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Evrenselleşmek, medenîleşmek, cemaatleşmek... (2)

Caner KUTLU
08 Haziran 2017, Perşembe
Mü’min olan zât, mana-yı harfiyle, yani gayre bir hâdim ve bir âlet sıfatıyla kâinata bakıyor. Kâfir ise, mana-yı ismiyle, yani müstakil bir Ağa nazarıyla âleme bakıyor.

Bu itibarla her bir masnuda, iki cihet vardır. Bir ciheti, kendi zât ve sıfâtından ibarettir. Diğer ciheti, Sâni’a ve esma-i hüsnadan kendisine olan tecelliyata bakar.

İkinci cihetin dairesi daha geniş ve mealce daha kâmildir. Zira, bir harf kendi zâtına bir harf miktarı -o da bir vecihe- delâlet eder. Kâtibine çok vecihler ile delâlet eder. Ve kâtibini, bakanlara tarif ve tavsif eder.” (Mesnevî-i Nuriye)

Evet, bu modern yaklaşımı kökünden değiştirecek bir “tecdid”e karşılık geliyor. Bir süredir Batı zihnini meşgul eden de budur; her bir şeyin başka herşeyle (ama her şeyle) ilişkili olması... Neticede ise “bir şey”le ilişkili olması (herşeyin teorisi) gereği... Said Nursî’yi Bediüzzaman yapan bir “eşsiz deha” (yani hüda) olarak bu yeni düşünme kriterleri yeni dönemi inşa edecek, modern düşüncenin “hakikat sonrası” umutsuzluğunu parçalayacak karakterdedir. 

Meselâ sadece şu incelik bile yeni anlam inşasına temel olabilecek bir tasavvurdur; şöyle:  

Kezalik Kudret-i Ezelî kitabından olan bir masnu, kendi nefsine kendi cirmi kadar ve bir vecihle delâlet eder. Amma Nakkaş-ı Ezelî’ye pek çok vücuhla delâlet eder. Ve kendisine tecelli eden esmadan uzun bir kasideyi inşad eder.”

Şu yaklaşım çok mühimdir:

“Kavaid-i mukarreredendir ki: ‘Mana-yı harfî, kasdî hükümlere mahkûm-u aleyh olamaz. Ve o mana-yı harfînin inceliklerine tedkikat yapılamaz. Fakat mana-yı ismî, sadık, kâzib her hükme mahal olur.’ Bu sırra binaendir ki mana-yı ismî ile kâinata bakan felasifenin kitablarında kâinata ait hükümler, nefs-ül emirde örümceğin nescinden zaîf ise de, zahire göre daha muhkem görünüyor.” (Mesnevî-i Nuriye)

Üstad, bu yeni anlayışa “gelenek”ten süzerek şekil veriyor, delil olarak gösteriyor: 

Ehl-i kelâm, felsefî mes’elelerde ve ulûm-u kevniyeye mana-yı harfiyle, istidlal için tebaî bir nazar ile bakıyor. Hattâ şemsin sirac olması, arzın beşik, cibalin evtad olması, ehl-i kelâmın müddealarını isbata kâfidir. Hattâ ehl-i kelâmın re’yleri, hiss-i umumîye ve tearüf-ü âmme mutabık olduktan sonra, vakıa mutabık olmasa bile onların müddeasına zarar vermez ve tekzibe de müstehak olmazlar. Bunun içindir ki, ehl-i kelâmın re’yleri mesail-i felsefiyede edna ve zaîf görünür. Amma mesail-i İlâhiyede demirden daha metindir. (Mesnevî-i Nuriye)

Modern düşünce kelâmın yerine ağırlıklı olarak teorik fiziği kullanmaktadır, günümüzde gereken başta bu sistematiğe yeniden yorum getirmek olacaktır. (Halbuki teorik fizik ve bilim felsefesi ilm-i kelâmın sadece bir bölümüdür bütünü kaldıramaz). İmam-ı Rabbanî Ahmed-i Farukî medresesinde ders verirken:

 “Eski zamanda, büyük zâtlar demişler ki: “Mütekellimînden ve ilm-i Kelâm ulemasından birisi gelecek, bütün hakaik-i imaniye ve İslâmiyeyi delâil-i akliye ile kemal-i vuzuh ile isbat edecek” diyordu.

“Zaman isbat etti ki: O adam, adam değil, Risale-i Nur’dur. Belki ehl-i keşif, Risale-i Nur’u ehemmiyetsiz olan tercümanı ve naşiri suretinde -keşiflerinde- müşahede etmişler; “bir adam” demişler.” (Şuâlar) diyerek Üstad ilkin muhatap meselesini de çözmüş oluyor. 

Aynı zamanda bilimi ve hayatı, başta bütün olarak insan-kâinat eşleşmelerine (enfüsî-afâkî) tabi tutuyor. Evrensel ölçekte yeni bir popüler dil ihtiyacı kendini burada gösteriyor. Şüphesiz, popüler olmakla popülist olmak ayrı şeylerdir. Popüler dille popülist dil de tamamen ayrıdır. Popülizm linç kültürünü eylem biçimi olarak kullanır. Hakikat sonrası anlayışı burada da tıkanmıştır. (ABD başkanının son açıklamalarındaki “siyasî olarak doğru olmasa da güvenlik gerekçesiyle yapmak zorunda olma durumu” ifadesi gibi.. Bu dönem siyaseti de yok edecek bir yeni hareketi benimsiyor demektir.) Yeni dönemde popüler eylem ise müsbet harekettir (Beşerin selâmet, adalet ve sulh-u umumîsi... (Emirdağ-2). Kimden ve nereden olursa olsun hakka taraftar olmak ve ona çalışmaktır...

Bunun için modern düşüncenin enstrümanlarından, (antropoloji, sosyoloji gibi...) doğru yerine yerleştirmek... Çünkü medeniyet insanlık tarihiyle başlayan bir zincir.. Her yeni medeniyet yeni bir halkadır. Milletlerin yükseliş ya da düşüşleri, belli döngüsel anlamları ihtiva eder ki bunun fonksiyonları pek çok kişi tarafından (İbn-i Haldun gibi...) çalışılmış belirli kesinliklere ulaşılabilmiş ve eksiklikleri hâlâ tartışılmaya devam etmektedir. 

İlber Ortaylı’nın şu tesbiti: Gerçek İbn-i Haldun’a erişecek adam bugün kimdir bilmiyorum, şeklinde... “Bu kişi mazide, Fîrûzâbâdî’nin ‘Kamus-u Okyanus’unu çeviren mütercim Asım Efendi’ydi. Arap Bedevi coğrafyasını ve potansiyelini her şeyden evvel dilbilgisi ve edebiyatıyla tanımayanın İbn-i Haldun’a nüfuz etmesi çok güç” diye bağlıyor. 

Bediüzzaman’ın (kamus’un bir kısmını ezberlemiş biri olarak) “nazm-ı maani” inşasında Arap dili ve coğrafyasını zorunlu gördüğü şu ifadesi tekrar hatırlanmalı: 

“... Arab’dan olmayan dahîl ve tufeylî ve acemîler, belâgat-ı Arabiyede üdeba sırasına geçmeye çalıştıklarından, iş çığırdan çıktı. Zira bir milletin mizacı o milletin hissiyatının menşei olduğu gibi lisan-ı millîsi de, hissiyatının ma’kesidir... Milletin emziceleri muhtelif olduğu gibi, lisanlarındaki istidad-ı belâgat dahi mütefavittir. Lâsiyyema Arabî lisanı gibi nahvî bir lisan olsa... Bu sırra binaen cereyan-ı efkâra mecra ve belâgat çiçeklerine çimengâh olmaya çok derece nâkıs ve kısa ve kuru ve kır’av olan nazm-ı lâfz; mecra-yı tabiîsi olan nazm-ı manaya mukabele ederek belâgatı müşevveş etmiştir. (Muhakemat) 

Belâgat müşevveşiyeti belki yüzyıllardır tartışılan tercüme sorunlarını ortaya çıkardı. Gelinen nokta “hakikat sonrası” bozgunculuğuna dayandı. 

Bediüzzaman’ın Arap dili üzerine (Medresetüzzehra’nın temel umdelerinden: Arapça vacib...) yoğun çalışması ürünü Muhakemat ve özellikle ikinci makalesi olan “Unsuru’l Belâgat” (ve elbette İşarat’ül İ’caz tefsiri) bir kısım kimselere mahrem kalmakla birlikte çok geniş ve yoğun çalışmaların rehberi konumunda durmaktadır.

Okunma Sayısı: 2883
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı