"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ey Ehl-i Sünnet ve ey Alevîler

Caner KUTLU
02 Kasım 2017, Perşembe
Evrenselleşmek, Medenîleşmek, Cemaatleşmek... -11-

Risale-i Nur’un Ehl-i Beyt’i temsil gücünü gösteren pek çok gösterge vardır. 

Müsbet hareket, özellikle bir yol alma şeklidir. Bunun fikir ve siyaset dünyasında nasıl dengeleyici bir form ve biçim getirdiği pek çok konum ve zamanda test edilebilir. Şiî-Sünnî zihin platformu da, buna bir örnektir. 

Kenan Çamurcu, bu platform üzerinde, Müslümanlar arasında fikrî ya da silâhlı çatışmaya yol açan kriz, -cahiliye asabiyesi ve menfaat darasını düşersek- Kur’ân’ı ve Nebevî mirası anlama metodundaki farkla ilgilidir, diyor. Ona göre krizin odağında Hz. Ali’nin bulunması o sebeple normal. Çünkü mesele, diyor Çamurcu, Bediüzzaman’ın Mektubat’taki veciz ifadesiyle, Ali b. Ebi Talib’in “hakaik-i İslâmiyeyi ve ahkâm-ı Kur’âniyeyi muhafazaya memur”iyetine bakışla ilgili. Buradan hareketle: “Veda Hutbesi’nde de “paha biçilmez ağırlıktaki iki emanet (sakaleyn)” cümlesiyle de tekrarlandı. Paha biçilmez ağırlıktaki o iki emanet, konuşmayan (sâmit) Kur’ân (burada Kur’ânın kelâm-ı ezelî olması vesilesiyle Allah’ın konuşması, Kelâmullah demek gerekebilir.) ve konuşan (nâtık) Kur’ân (yani Ehl-i Beyt, Itret, Sünnet) idi. Aynı şekilde Sünnet de Kelâmullah’ın “... kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, bürhan-ı nâtıkı, tercüman-ı sâtı’ı...” (Sözler) olmalıdır. Allah Rasulü (asm) bu ikisini birbirinden ayırmamalarını Kâbe’nin önünde onu dinlemek için toplanmış kalabalığa bir kez daha sıkı sıkıya tenbih etti.

Çamurcu şu noktaya geliyor: Bediüzzaman’ın izahı önemli: “…fitne-engiz hâdisâtın zuhuru zamanında, Hazret-i Ali gibi harikulâde bir cesaret ve feraset sahibi, Hâşimî ve Âl-i Beyt gibi kuvvetli, hürmetli bir kuvvet lâzımdı...  Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın haber verdiği gibi: “Ben Kur’ân’ın tenzili için harb ettim. Sen de tevili için harb edeceksin.” (Mektubat) Allah Rasulü’nün (asm) can dostu Hazret-i Ammar b. Yasir o sebeple Sıffin günü aynı cümleyi haykırmıştı: “Bedir’de Kur’ân’ın tenzili (nüzulü) için savaştık, şimdi onun tevili (yorumu) için savaşıyoruz.” 

Bediüzzaman, “hakaik-i İslâmiyeyi ve ahkâm-ı Kur’âniyeyi muhafazaya memur”iyet ödevinin önemi dolayısıyla Ali b. Ebi Talib ve Ehl-i Beyt imamlarının dünyevî iktidardan uzak durması gerektiğini söyler ve der ki: “Hazret-i Hüseyin’in neslinden gelen imamlar, hususan Zeynelâbidîn ve Cafer-i Sadık ki, herbiri birer manevî mehdi hükmüne geçmiş, manevî zulmü ve zulümatı dağıtıp, envâr-ı Kur’âniyeyi ve hakaik-i imaniyeyi neşretmişler, cedd-i emcedlerinin birer vârisi olduklarını göstermişler.” 

Çamurcu burada Şia içinde yeni bir yaklaşıma da yer veriyor: İslâm’ın hakikatlerini Ehl-i Beyt’ten tevarüs etme metodu olan Şia’da bile dünyevî iktidar meselesine ilişkin Bediüzzaman gibi düşünen mütefekkir ve âlimler oldu. En yeni örneklerden biri Dr. Ali Asgar Gerevî. İki sene önce yazdığı “İmam: İman modeli mi, siyasî önder mi?” makalesinde Ali b. Ebi Talib ve Ehl-i Beyt imamlarının rol ve ödevlerini dünyevî iktidar tartışmasına indirgemenin yanlış olduğunu söyledi ve tıpkı Bediüzzaman gibi, onların asıl görevinin İslâm’ın hakikatlerini muhafaza olduğunu tesbit etti. Bu yaklaşım İranlı muhafazakârların hoşuna gitmedi ve muhafazakârların hâkim olduğu yargı ona iki sene hapis cezası verdi.”

İspat için şunu hatırlatıyor Çamurcu: “Birinci halife Ebubekir b. Kuhafe ve ikinci halife Ömer b. Hattab, Ali b. Ebi Talib’in hakaik-i İslâmiyeyi ve ahkâm-ı Kur’âniyeyi muhafazaya memuriyet, yani imamet görevinin farkında olarak onun doğru bulmadığı şeyi icra etmedi, bir tavsiyesi varsa onu mutlaka uyguladı.” 

Üstad’ın ifadesiyle: Hazret-i Ali (ra) Şeyheyn-i Mükerremeyn’in zaman-ı hilâfetlerinde onlara şeyhülislâm olmuş ve onlara hürmet etmiş. Acaba Hazret-i Ali’yi (ra) seven ve hürmet eden ehl-i hak ve sünnet, Hazret-i Ali’nin (ra) sevdiği ve ciddî hürmet ettiği Şeyheyni nasıl sevmesin ve hürmet etmesin? (Lemalar) suâlini de hatırlamak yerinde olacaktır. 

Ayrıca Üstad Bediüzzaman iki vazifeyi hatırlatarak şöyle demişti:  

Hulefa-i Raşidîn hem halife hem reis-i cumhur idiler. Sıddık-ı Ekber (ra) Aşere-i Mübeşşere’ye ve Sahabe-i Kiram’a elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat manasız isim ve resim değil, belki hakikat-i adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mana-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler. (Şuâlar) 

Çamurcu’ya göre de “... geç kalınmış değil. İslâm’ın iç krizini sona erdirmek için Bediüzzaman ile kimi Şiî düşünürlerin uzlaştığı Ali b. Talib’in “hakaik-i İslâmiyeyi ve ahkâm-ı Kur’âniyeyi muhafazaya memur”iyeti, yani imameti esas alınarak bu uzlaşma ve mutabakat şimdi de yapılabilir. Zira Ali, Rasulullah’ın (asm) Veda Hutbesi’nde hitap ettiği yüzbin kişiden biri değil, o yüzbin kişiye bırakılan emanetti. Geleneksel ve tarihsel Sünnilik popüler kültür olarak da, mezhep imamları düzeyinde de Ehl-i Beyt kültürüne yakındır. Bu sebeple kelâm kitaplarına konu olan Şiî-Sünnî ihtilâfı genellikle entelektüel ihtilâf olarak kalabilmiş, ikinci tür krize dönüşmemiştir.” 

Son olarak, şu çağrı da tam yerini buluyor: “Fakat tarihin tekerrür mecburiyeti yok. İki Türk (Yavuz Selim-Şah İsmail) savaşarak sorunu çözmek istedi diye, bugünküler aynı hatayı yapmak zorunda değil. 

Pek çok âlimin söylediğini tekrarlayan Bediüzzaman’a kulak versinler yeter: Ey ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat! Ve ey Âl-i Beyt’in sevgisini meslek ittihaz eden Alevîler! Çabuk bu manasız ve hakikatsız, haksız, zararlı olan nizaı(çekişmeyi) aranızdan kaldırınız. Yoksa şimdiki kuvvetli bir surette hükmeyleyen dinsizlik cereyanı, birinizi diğeri aleyhinde âlet edip ezmesinde istimal edecek. Bunu mağlûb ettikten sonra, o âleti de kıracak. Siz ehl-i tevhid olduğunuzdan uhuvveti(kardeşliği) ve ittihadı emreden yüzer esaslı rabıta-i kudsiye(kudsî bağlar) mabeyninizde varken, iftirakı(ayrılığı) iktiza eden cüz’î mes’eleleri bırakmak elzemdir.” (Lem’alar)

Bu halde ittihad-ı İslâm’ın en mühim unsuru tevhid-i efkâr -ki tevhid-i kulûb-u iktizâ edecek bir süreçte tamamlanabilecektir. İşte bunun bir anahtarı “müsbet hareket” içindedir. 

Okunma Sayısı: 4861
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı