"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsanın tabiatı medenîdir

Caner KUTLU
09 Ağustos 2018, Perşembe
Modern düşünce bütünü parçalayarak öğrenebileceğini, bu mümkün olmasa da ölçebileceğini ya da en azından yönetebileceğini öngörüyor.

Bu durumda giderek parçalar birbirlerinden uzaklaşırken karşıtlığa hatta birbirini yok etmeye başlıyorlar. İslâm düşüncesinin ise temeli tevhid-i efkâr; birlik, bütünlük ilkesidir. Bunun parçaların da ittihadını ifade ettiği açıktır. Aynı zamanda medeniyetin insanlığın bütünlüğünü ifade etmesi de bu bağlamdadır. Diğer taraftan; “Bir şey bütün elde edilmezse, bütün bütün elden kaçırılmaz.” (Lem’alar) Hem kusur ve hataların öncelikli olmamasını (ikincilliğini) hem de sürecin gerekliliğini vurgular. Batılı kafalardaki ayrıntıcı ve ihtilâflı beyinlerin bunu anlayacak olabilmesi toplumsal bütünlüğü sağlayabilecek bir önşarttır. Bediüzzaman bunu “bir mecliste” ifade etmişti: “Devletler, milletler muharebesi, tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki ediyor. Zira beşer esir olmak istemediği gibi, ecîr olmak da istemez. Galib olsa idik, hasmımız düşmanımız elindeki cereyan-ı müstebidaneye belki daha şedidane kapılacak idik. Halbuki o cereyan hem zalimane, hem tabiat-ı âlem-i İslâma münafî, hem ehl-i imanın ekseriyet-i mutlakasının menfaatine mübayin, hem ömrü kısa, parçalanmaya namzeddir. Eğer ona yapışsa idik, âlem-i İslâmı fıtratına, tabiatına muhalif bir yola sürecek idik. Şu medeniyet-i habîse ki, biz ondan yalnız zarar gördük. Ve nazar-ı şeriatta merdud ve seyyiatı hasenatına galebe ettiğinden; maslahat-ı beşer fetvasıyla mensuh ve intibah-ı beşerle mahkûm-u inkıraz, sefih, mütemerrid, gaddar, manen vahşi bir medeniyetin himayesini Asya’da deruhde edecek idik.” (Tarihçe-i Hayat)

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı kapsayıcı piyasa tanımını şöyle yapıyor: “Dezavantajlı grupları talep tarafında müşteri olarak, arz tarafında ise çalışan, girişimci ve değer zincirinin çeşitli noktalarında yer alan insanlar olarak bir araya getirmek.” Kapsayıcı piyasa tanımının zaman içinde değişime uğradığını ifade eden Harvey Koh, ilk başlarda, fakir toplumlara hizmet veren piyasaların nasıl iyileştirileceğine odaklanıldığını; fakat aslında gelişmekte olan ülkelerdeki fakir toplumların, piyasalarla bağlantılarının sadece parasal olmadığını, eğitim, sağlık, konut, su gibi alanlara erişimi de kapsadığını söylüyor. Koh’un yorumları şöyle: “Temelde, kapsayıcı piyasaların sadece zenginlere hizmet vermesini değil, aynı zamanda fakirlere de hizmet vermesini hedefledik. Zaman içinde bakış açımızı genişlettik. Dezavantajlı olmak veya dışlanmak her zaman gelir düzeyiyle, zengin ve fakir olmakla ilgili bir durum değil. Piyasalar kadınları dışladığında ne yapacağız? Ya da piyasalar bazı etnik grupları dışlarsa ne olacak? Engelli vatandaşlar piyasaya dahil edilmezlerse ne olacak? Bunların yanı sıra, piyasaların nasıl iyileştirileceği de ayrı bir konu. Bu, gelir düzeyini ya da ürün kalitesini iyileştirmekle mi ilgili bir konu? Yoksa, insanların yaşanacak şoklara karşı dayanıklılığını arttırmakla mı ilgili? Ya da çevreyi korumakla mı? Bütün bu yönleri ile baktığımızda, kapsayıcılık unsurunun çok daha zorlu bir süreç olduğunu ve hiçbir alanı dışarıda bırakmaması gerektiğini görüyoruz.”

Andrei Tarkovski, belki bu yüzden “Doğu kültürünün gizemini ve etkisini sürekli üzerimde hissettim. Doğu insanı, birbirini yardımlaşmaya dâvet eder. Halbuki Batı’da insanların yaptığı; gösterişte bulunmak, kendini belli etmek. Bu bana sahte, yapmacık geliyor; ayrıca hem manevî, hem de insancıl değil. Bundan dolayı gittikçe Doğu’ya kayıyorum” diyordu. Sonuç olarak; Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi kitabında Fâtih devrinde Tursun Beg’in devlet ve hukukun menşeine dair Fârâbî ve Nasîreddîn Tûsi’ye dayanarak ileri sürdüğü fikirleri naklediyor. Burada Tursun Beg hem hukukî, hem sınıfsal bir çerçeve çiziyor:

“İnsan, medenî bi’t-tab’dır, yani tabiatı icabı cemiyet halinde yaşar. İnsanlar yaşama vasıtalarını sağlamak için birbirlerine karşılıklı yardıma muhtaçtır. Bu da cemiyet haline geçmekle mümkündür. Bu yüzden “tedbir” gerekir. Her insanı kendi kabiliyetine göre kendi mevkiinde, kendi hakkına razı tutmak ve başkasının hakkına saldırmaktan men’etmek lüzumu “tedbiri” gerektirir. Bu, karşılıklı yardımlaşma ve nizamın esasıdır. İşte bu nevi tedbire “siyaset” denir. Tedbîr, “hikmet” esasına göre olursa ona “siyaset-i İlâhî” denir, onu peygamber koymuş olup şeri’atten ibarettir. Tedbîr, ancak akl esasına dayanırsa “siyâset-i sultânî ve yasag-i padişâhî” derler ki, “urefâmızca ona örf derler”. Tursun Beg devlet mekanizması ile ilgili de, Eşkiyalar arasında dahi bir şahıs sivrilip hükm ve emrini yürütmezse, o topluluk dağılmaya mahkûmdur. Bunun gibi “mülk-i bî adl payidâr olmaz”. Adalet insanlar arasında düzenin esasıdır, diyor.

Son olarak, Bediüzzaman 1908 devriminde, Kürt hamallara manifesto niteliğinde bir konuşma yapmıştı: “İstanbul’da yirmi bine yakın hemşehrilerimi, -hammal ve gafil ve safdil olduklarından- bazı particiler onları iğfal ile vilayat-ı şarkıyeyi lekedar etmelerinden korktum. Ve hammalların umum yerlerini ve kahvelerini gezdim. Geçen sene anlayacakları surette meşrûtiyeti onlara telkin ettim. Şu mealde: “İstibdad, zulüm ve tahakkümdür. Meşrûtiyet, adalet ve şeriattır. Padişah, Peygamberimizin (asm) emrine itaat etse ve yoluna gitse halifedir. Biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa, Peygambere (asm) tâbi olmayıp zulüm edenler, padişah da olsalar haydutturlar. Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı; san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz. Ve bizi bir cihette teyakkuza ve terakkiye sevk eden hakikî kardeşlerimiz Türklerle ve komşularımızla dost olup el ele vereceğiz. Zira husûmette fenalık var, husûmete vaktimiz yoktur. Hükûmetin işine karışmayacağız. Zira, hikmet-i hükûmeti bilmiyoruz... “ (Tarihçe-i Hayat) 

Okunma Sayısı: 2877
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı