"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsanlığı huzurda birleştiren zekât köprüsüdür

Caner KUTLU
23 Kasım 2017, Perşembe 00:10
Modern dönemde kapitalisti Hıristiyanlar, parayı Yahudiler, emeği de sosyalistler temsil ediyor.

Müslümanlar ise biraz hepsiyle, asıl sistem dışıyla daha çok anılıyor. Yani Müslümanlar aslında yeni bir şey yapmak durumunda olan tarafı ifade ediyorlar. Bu öncelikle tarihten gelen bir zorunluluktur. Çünkü mevcut sistemin parçaları şu halde Müslümanları içlerine tam kabul etmiyor, edemiyor. 

Medeniyetin özü ve esası olan “insaniyet” de bu dönemi kabul etmiyor ki yüzyıllardır savaşlar ve başka felâketlerle kusuyor. Bediüzzaman’a göre de buradaki sistemler ve nispeten başarıları Müslümanları ve insaniyeti (iyi ki) dışlıyor; aksi halde bu, onların günahlarına ortak olma durumunu ortaya çıkarabilirdi. 

Bu bağlamda, Fil Sûresi’nde anlatılan vak’a üzerinden bir tarih ve dönem okuması yapıyor Üstad Bediüzzaman. 

Bu “Fil” lâfzının sırrı” üzerine diyor ki : “Eski zamanda dehşetli Fil-i Mahmudî azametine, heybetine dayanmış, hücum etmişler. Şimdi ise dünya servetine ve malına ve o servetle filolar teşkil edip, hattâ kırk milyon bir millet, o fil gibi filolarla dörtyüz milyonu esaret altına almış ve Avrupa medeniyetçileri medeniyetin mehasiniyle, iyilikleriyle, menfaatleriyle değil, belki medeniyetin seyyiatıyla ve sefahetiyle ve dinsizliğiyle üçyüzelli milyon Müslümanların her tarafta hâkimiyetlerini imha edip istibdadına serfüru’ etmiş ve bu musîbet-i semaviyeye sebebiyet vermiş. Ve dünyaperest gaddar zalimler, zulümlerine ceza olarak tokatlar gelmeye ve fakir ve masumlar ve mazlûmlara, fâni mallarını ve hayatlarını âhiretlerine çevirmek ve kıymetdar eylemek ve dünyadaki günahlarına keffaretü’z-zünub etmeye kader-i İlâhîye fetva verdiler. Ben birbuçuk senedir dünyaperestlerin bu musîbette vaziyetlerini ve safahatlarını ve ikinci harb-i umumî sahifelerini kat’iyyen bilmiyorum. Fakat iki sene evvelki vaziyetleri, bu sure-i kudsiyenin mana-yı işarî tabakasından gelen tokatlar, tam tamına onların başlarına iniyorlar ve sûrenin bir mana-yı işarîsini tam tefsir ediyor.” (Kastamonu Lâhikası) 

Tarihte “üçüncü dünya savaşı” denebilecek “harb-i umumî” sıfatına lâyık günümüz hâdisatı da aynı şekilde değerlendirilse yeridir. Diğer taraftan; “İşte ben de yüzer âyât-ı Kur’âniyeye istinaden Kur’ân’ın kudsî kanunlarının yerine, medeniyetin bozuk kısmından anarşilik hesabına ve bir nevi bolşeviklik namına istibdad-ı mutlak manasında, Cumhuriyetteki hürriyet perdesi altında dindarlar hakkında eşedd-i zulme âlet olabilen muvakkat bir rejime, değil yalnız ben, belki bütün ehl-i vicdan muhaliftir.” (Emirdağ-2) diyerek de Müslümanların mukabil iç âlemindeki (Kemalizm gibi) devam edegelen aynı bozuk genetiği ifşa ediyor. Bunun elbette toplumun şekil bozukluklarını doğrudan belirlediğini görmek gerekiyor.

O halde fakir ve mazlûm toplumların yeniden düzenlenmesi gereği içinde “zekât ile sadâka” nasıl bir sistemle içte başlayarak evrensel yerini inşa edeceği sorusu tekrar tarihin önünde bekliyor.  

Bediüzzaman bu konuda açılımı birkaç maddeyle başlatıyor: 

Zekât ile sadâkanın lâyık oldukları mevkilerini bulmak için birkaç şart vardır:

1- Sadâkayı vermekte israf olmaması.

2- Başkasından alıp başkasına vermek suretiyle halkın malından olmayıp kendi malından olması.

3- Minnetle in’amın bozulmaması.

4- Fakir olmak korkusuyla sadâkanın terk edilmemesi.

5- Sadâkanın yalnız mala ve paraya münhasır olmadığı bilinmesiyle ilim, fikir, kuvvet, amel gibi şeylerde de muhtaç olanlara sadâkanın verilmesi. (Yani sadece sermaye ya da kapital ya da emek mahsus değil; hepsini birleştirecek bir kompleks yapı ile ilişkileri kurmaktır. İşte Marks’ın beklediği sınıfsız toplum aslında sınıflar arası ilişki ve geçişlerin şeffafiyetini gerçekleştirecek dönemi ifade etmelidir. Yani eşit ortaklıkları... Bediüzzaman bunu “serbestiyet ve malikiyet” birliği olarak tanımlar.)

6- Sadâkayı alan adam, o sadâkayı sefahette değil, hâcat-ı zaruriyesinde sarfetmesi lâzımdır.

“Bütün muavenet ve yardım nevilerini hâvi olan zekât hakkında sahih olarak Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’dan hadîs-i şerif mervîdir. Yani Müslümanların birbirine yardımları, ancak zekât köprüsü üzerinden geçmekle yapılır. Zira yardım vasıtası, zekâttır. (Küresel düzlemde de) İnsanların heyet-i içtimaiyesinde intizam ve asayişi temin eden köprü zekâttır. Âlem-i beşerde hayat-ı içtimaiyenin hayatı, muavenetten doğar. İnsanların terakkiyatına engel olan isyanlardan, ihtilâllerden, ihtilâflardan meydana gelen felâketlerin tiryakı, ilâcı muavenettir.”

Bediüzzaman’a göre  uygun evrensel zemin için “sulh-u umumî”yi tesis etmek gerekir. Aslında sulh-u umumî’yi tesis gerek ancak tek başına yeterli olmayacaktır. Sulh-u umumî ile birlikte “sulh-u umumî, aff-ı umumî ve ref’-i imtiyaz lâzım.” (Tarihçe-i Hayat) şeklinde tamamlanmak gerekir. Ücret, kâr ve rant yani emek, kapitalist ve sermaye ilişkilerinin belirlenmesinde “serbestiyet” esası ürünün, neticenin (başarı) ya da zenginliğin doğru organizesi olarak “malikiyet” prensibi; sadece üretilen değil geleceğin hesabı içinde bulunan maliyet ve getirilerin eşit ortaklıklarını da ifade eder. 

Bediüzzaman sınıflar arasında eşitliği eşit ortaklıklar biçiminde ortak belirleme yetkisini ihtiva eden bir şekilde ortaya koyuyor. Meselâ;  Hadiste geçen, işçinin teri kurumadan ücretini vermek, buradaki önceden belirlenmiş ve kapitaliste mahkûm ücret sistemini kabul etmiyor. Akan dengeler içinde önceden belirlenmiş konumlardan, sabitelerden kurtaracak bir sistem ve anlayışı esas alıyor. “Sadâka ve karz-ı hasen” bu akıcı süreçte sürekli rol alarak düzenleyiciler olarak bulunuyor. Aynı zamanda koruyucu ve kollayıcı... Sadece sermaye ya da rantın değil üretim ve çalışmanın da içinde olarak... 

Okunma Sayısı: 2402
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı