"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kemiyetten ziyade keyfiyet önemlidir

Caner KUTLU
03 Mayıs 2018, Perşembe
Evrenselleşmek, Medenîleşmek, Cemaatleşmek... -22-

Batı medyasında sıkça vurgulandığı üzere artık algoritmalarda fikrin muhtevası ile ilgilenilmiyor. Fikrin kışkırtıcı veya aşırı olması değil sayısal çokluk üretebilme yeteneği önem kazanıyor. Burada demokratik anlam da yeniden biçim kazanıyor. Farklı demokratik taleplerin farklı çokluklar üretebilme imkânları ile, tam tersi, insanların iradeleri üzerinde derin operasyon imkânları kullanılarak sosyal ve politik kutuplaşmalar da üretilebiliyor artık.

Yani kesret-çoğunluk-hakikat ilişkileri hakikat-sonrası toplumlarda başta gelen konular. Sayı arttıkça ya da “kesret-i etba” ile doğru ve doğruluk arasında nasıl ilişkiler kurulabilir. Son zamanlarda sorular burada düğümleniyor. Nicelik-nitelik problemi: “Kıymet ve ehemmiyet, kemiyette ve adet çokluğunda değil.”(Mesnevî) diyen Bediüzzaman’ın ihlâs düsturları şüphesiz düzenleyici unsurlar olarak ele alınabilir.

Kemiyetten ziyade keyfiyet ö-nemlidir; diğer tarafta kemiyyet de bir keyfiyet unsuru gibi ele alınabilir mi? Muvaffakiyet, içindeki en az bir doğrunun ödülü olarak kabul edilebilir. Ancak bu yeterli midir? Şu hal Bediüzzaman tarafından ince bir biçimde açıklanıyor:

Kemiyetin, keyfiyete nisbeten ehemmiyeti yok. Asıl ekseriyet, keyfiyete bakar. Meselâ, yüz hurma çekirdeği bulunsa toprak altına konup su verilmezse ve muamele-i kimyeviye görmezse ve bir mücahede-i hayatiyeye mazhar olmazsa yüz para kıymetinde yüz çekirdek olur. Fakat su verildiği ve mücahede-i hayatiyeye maruz kaldığı vakit, sû-i mizacından sekseni bozulsa yirmisi meyvedar yirmi hurma ağacı olsa diyebilir misin ki suyu vermek şer oldu, ekserisini bozdu? Elbette diyemezsin. Çünkü o yirmi, yirmi bin hükmüne geçti. Sekseni kaybeden, yirmi bini kazanan, zarar etmez; şer olmaz. (Mektubat) Eskilerin dediği gibi “göç yolda düzelir” kaderin bir hükmü olabilir. Diğer taraftan “iman emniyettir”; imansızlık kargaşa ve çatışma üretir. (Sûre-i Kıyâme/36’da): “İnsan başıboş (kendi başına) bırakıldığını mı sanıyor (hesâb ediyor)?” diye soruluyor. “Şer gör- düğünüzde hayır; hayır gördüğünüzde şer olabilir” tarihin kırılma dönemlerini de açıklayan İlâhî bir emirdir. Bu sebeple “kadere iman eden kederden emin olur” ile günceli okumak gereği vardır. Şu halde neticeler, meyveler üzerinden “evrenselleşmek, medenîleşmek ve cemaatleşmek”ten söz etmek gerekiyor. Bediüzzaman’ın yeni nesle, teknolojik geleceğe bilişim ve insanî yükselişe yaklaşımını bu aşamalar açıklıyor. Bir de şu sonuç derinde kendini gösteriyor: Yenilikler yenilerle yapılır. Bunun için de, teorinin, tabiat ve toplum içinde sayısız verilerle desteklenmesi ve çalıştırılması ile sonuçlarının analiz ve işlenmekle geliştirilmesi zorunludur. Bu da ancak ‘yeni nesil teknoloji’nin ‘yüksek teorik kalite’ ile birleşmesi ile mümkündür. Din ulumu ile yeni fenler ve endüstri medeniyetinin mezci başka bir imkân bırakmıyor. Ya yeni bir yol açılacak ya da balonla geçilecek. “İstikbale dönük olma cesareti” bulan ve bu duruşu bir harekete dönüştürebilecek nitelikteki bir yeni nesil ancak bunu gerçekleştirebilir. Bediüzzaman’ın kemiyyetten keyfiyete sayıdan kaliteye verilerden ahlâka füzyonlar üret- me düşüncesi hiç bitmeyen analiz, işlem, üretim ve gelişimi şart olarak getiriyor. Çünkü “ittihad efkârda olur”; fikirler buluşmadığında cehaletler birleşir, kuru kalabalıkların iktidarı fen ve san’atı öldürür; insaniyeti kavga ve şiddete mahkûm eder.

Bediüzzaman için en büyük delil “yeni nesil”dir. “Veriye dayalı bir teknoloji” “doğru İslâmiyet ve İslâmiyete lâyık doğruluk” birleşimi yeni neslin elinde büyük bir füzyon üretecek ortaya çıkan güçten yeni sonuçlar insaniyeti ümit ettiği ortamda buluşturacaktır. Bütün bu “fikri hazırlık” şu hikâyede şöyle bir temsile dönüşüyor:

“Hürriyetin başında Sultan Reşad’ın Rumeliye seyahati münasebetiyle vilâyat-ı şarkıye namına ben de refakat ettim. Şimendiferimizde iki mektebli mütefennin arkadaşla bir mübahase oldu. Benden sual ettiler ki: “Hamiyet-i diniye mi, yoksa hamiyet-i milliye mi daha kuvvetli, daha lâzım?”

Bediüzzaman bunun üzerine birtakım açıklamalar yapıyor. Devamla şöyle bir soru daha geliyor: “.... o iki münevver mekteb muallimleri bana dediler: “Delilin nedir? Bu büyük dâvâya büyük bir hüccet ve gayet kuvvetli bir delil lâzım. Delil nedir?” derler. Bediüzzaman’ın “delil”ini şimdi bu yazı kapsamında tekrar okumak gerekiyor:

“Birden şimendiferimiz tünelden çıktı. Biz de başımızı çıkardık, pencereden baktık. Altı yaşına girmemiş bir çocuğu şimendiferin tam geçeceği yolun yanında durmuş gördük. O iki muallim arkadaşlarıma dedim: İşte bu çocuk lisan-ı haliyle sualimize tam cevab veriyor. Benim bedelime o masum çocuk, bu seyyar medresemizde üstadımız olsun. İşte lisan-ı hali bu gelecek hakikatı der: Bakınız bu dabbetülarz, dehşetli hücum ve gürültüsü ve bağırmasıyla ve tünel deliğinden çıkıp hücum ettiği dakikada, geçeceği yolda bir metre yakınlıkta o çocuk duruyor. O dab- betülarz tehdidiyle ve hücumunun tahakkümü ile bağırarak tehdid ediyor. “Bana rast gelenlerin vay haline” dediği halde o masum yolunda duruyor. Mükemmel bir hürriyet ve hârika bir cesaret ve kahramanlıkla beş para onun tehdidine ehemmiyet vermiyor. Bu dabbetülarzın hücumunu istihfaf ediyor ve kahramancıklığıyla diyor: “Ey şimendifer! Sen ra’d ve gök gürültüsü gibi bağırmanla beni korkutamazsın.” Sebat ve metanetinin lisan-ı haliyle güya der: “Ey şimendifer! Sen bir nizamın esirisin. Senin gem’in, senin dizginin, seni gezdirenin elindedir. Senin bana tecavüz etmen haddin değil. Beni istibdadın altına alamazsın. Haydi yolunda git, kumandanının izniyle yolundan geç.” İşte ey bu şimendiferdeki arkadaşlarım ve elli sene sonra fenlere çalışan kardeşlerim! Bu masum çocuğun yerinde Rüstem-i İranî ve Herkül-ü Yunanî o acib kahramanlıklarıyla beraber tayy-ı zaman ederek, o çocuk yerinde burada bulunduklarını farzediniz. Onların zamanında şimendifer olmadığı için, elbette şimendiferin bir intizam ile hareket ettiğine bir itikadları olmayacak. Birden bu tünel deliğinden, başında ateş, nefesi gök gürültüsü gibi, gözlerinde elektrik berkleri olduğu halde birden çıkan şimendiferin dehşetli tehdid hücumuyla Rüstem ve Herkül tarafına koşmasına karşı o iki kahraman ne kadar korkacaklar, ne kadar kaçacaklar!.. O hârika cesaretleriyle bin metreden fazla kaçacaklar. Bakınız nasıl bu dabbetülarzın tehdidine karşı hürriyetleri, cesaretleri mahvolur. Kaçmaktan başka çare bulamıyorlar. Çünkü onlar, onun kumandanına ve intizamına itikad etmedikleri için mutî’ bir merkeb zannetmiyorlar. Belki gayet müdhiş, parçalayıcı, vagon cesametinde yirmi arslanı arkasına takmış bir nevi arslan tevehhüm ederler.

Ey kardeşlerim ve ey elli sene sonra bu sözleri işiten arkadaşlarım! İşte altı yaşına girmeyen bu çocuğa o iki kahramandan ziyade cesaret ve hürriyet veren ve çok mertebe onların fevkinde bir emniyet ve korkmamak haletini veren, o masumun kalbinde hakikatın bir çekirdeği olan şimendiferin intizamına ve dizgini bir kumandanın elinde bulunduğuna ve cereyanı bir intizam altında ve birisi onu kendi hesa- bıyla gezdirmesine olan itikadı ve itminanı ve imanıdır. 

Ve o iki kahramanı gayet korkutan ve vicdanlarını vehme esir eden, onların onun kumandanını bilmemek ve intizamına inanmamak olan cahilane itikadsızlıklarıdır.” (Hutbe-i Şamiye) 

Bediüzzaman’ın ümidi “nesl-i cedid”i temsil eden “imanlı ve itimadlı çocuk”ların -inşallah- bu hikâyeye güzel bir son yazacak olmalarıdır.

Okunma Sayısı: 3623
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı