"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kur’an eczanesinden bir ilaç: Zekât

Caner KUTLU
27 Temmuz 2017, Perşembe
Emek ve ittihad -6-

Batı sistemi, zengin ferdi fakir (muhtaç) eder. İslâmın insan (fıtrat) merkezli olması ile, (ki bu medeniyet tasavvurunun da temelini teşkil eder) Batı’nın sistem merkezli, insanın ve emeğin hiyerarşiye mahkûm edildiği yaklaşımı arasındaki farkları ortaya çıkarır. “Sen çalış ben yiyeyim” bu demektir. Sistemin sertliğini ifade eden de: “Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse, bana ne” sözüdür. (Son dönemlerde Batı, zihninde Mars gibi dünyadışında “koloni”ler oluşturarak sistem tartışıyor; şimdilik mevcut dışında yeni bir yaklaşım çıkmıyor. Yani, Batı sağdan da yaklaşsa soldan da yaklaşsa sonuç değişmiyor, çünkü insana ve âleme bakış, araçlar değişse de aynı kalıyor. 

O zaman Müslümanlar için ise bir başka soruyu (pratik ve teorik) sormak gerekiyor: Mülteci olmak ne öğretir? Bir de buna Bediüzzaman’ın “insan bir yolcudur”unu ekleyip...)

Batı ‘sistem’inin ürettiği iki söz (her şartta) iki meyveyi veriyor:

Birincisi: Sefahet ve şiddeti besleyen sermaye (ruh-u gaddarın bir unsuru olarak)

İkincisi: Anarşistlikle yakıp yıkan emek...

Bediüzzaman, Avrupa’nın iki dehşetli anlayışına karşı gelişen iki söze Kur’ân eczanesinden iki ilâç tavsiye ediyor:

1. Zekât: Elindekilerin ‘belirli’ miktarını, rızayı İlâhî için, vermektir. Mal ve sermaye ile başlayıp, insanın sahip olduğu her şeyle devam edilecektir. Zekât bir çatıdır. İlmin zekâtı olduğu gibi, yeme içmenin, aklın, kalbin (hatta gönlün), gözün, kulağın, sağlığın, bedenin zekâtı; sevincin paylaşılması, güleryüzün yayılması, selâm ile barış ve dostluğun, evlilik ile “sevgilerini, aşklarını, şevklerini”; cemaate katılmak ile kardeşlik ve halis niyetlerinin paylaşılması, sadece insanlara değil başka mahlûkata da (çevre duyarlılığı) sorumluluk duyulması olarak çoğaltılabilecektir. Şeriat bunların her birinin miktarını, oranını bir hesaba bağlar; evrenselleştirir. 

“Komşusu açken tok yatan bizden değildir” nebevî fermanına her işte uymak şeklinde bir ahlâk geliştirir. Böylece toplum tabakaları arasındaki sevgi ve barış, dostluk ve kardeşlik köprüleri atılacaktır. Sosyalizmin hayali “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” (birbirini kabul etmek) bir su içinde erimek gibi ya da bir çatı altında toplanmak biçimiyle, bu olsa gerektir. Aynen demokratik beklentinin olması gibi... Bediüzzaman’ın Ermeni ve Rumlar ile emek ve komşuluk hukuku çerçevesinde bulduğu azınlık ilişkileri gibi... Medeniyet noktasında pek çok bağlantı kanalları bulunur. “Müellefe-i kulûb” yani kalpleri İslâm’a ısındırılmaya çalışılan kimselerle ilgili uygulamalarda olduğu gibi... Buradan pekâlâ bir ‘zekât doktrini’ geliştirilebilir. Çünkü Batı’nın sağdan ve soldan teorik açmazları olduğu gözden kaçırılmamalı... 

Bu bağlamda Gabriel Rockhill’in The Philosophical Salon’daki şu uyarısı herkes için geçerli olmalı:  

“Entelektüel çalışmaların “gerçek dünyada” neredeyse hiçbir etkisinin olmadığını yanlış bir biçimde varsayarsak, teorik çalışmaların pratik sonuçlarını es geçmekle kalmaz, aynı zamanda yürütülen siyasî projeleri dikkate almayarak hiç farkında olmadan bu projelerin kültürel taşıyıcısı durumuna düşebiliriz.” 

İman sebebiyle her bir mahlûkla kurulan “teorik” bağ, büyük bir “pratik” güç kazandırır; Yunus’un dediği ‘yaratılmış’ olmak dolayısıyla, ya da Bediüzzaman’ın müsbet hareket tanımı ile acz ve fakr (ihtiyaçlar sebebiyle herkes ekonomiye muhataptır) noktasında kurulan eşitlik, sosyali bir düz çizgide (hatt-ı vasat) birleştirecektir. 

Kâinatta fıtrat, sosyalde hatt-ı vasat üzerinde... 

Bu noktada ilginç bir hesap da, Üstâd’ın Sünûhat’ında var. 

Buna göre üç şeyin zekâtında “borçlar”ın ödenmemesi, önemsenmemesi, biriktirilmesi veya geciktirilmesi musîbetlere sebep olmuştur: 

“Tekrar biri sordu:

   - ... Hangi fiiliniz ile kadere fetva verdiniz ki, şu musîbetle hükmetti. Musîbet-i âmme, ekseriyetin hatasına terettüb eder...   

Dedim:  - Mukaddemesi, üç mühim erkân-ı İslâmiyedeki ihmalimizdir: Salât, savm, zekât. Zira yirmidört saattan yalnız bir saatı, beş namaz için Hâlık Teâlâ bizden istedi. Tenbellik ettik. Beş sene yirmidört saat talim, meşakkat, tahrik ile bir nevi namaz kıldırdı. Hem senede yalnız bir ay oruç için nefsimizden istedi. Nefsimize acıdık. Keffareten beş sene oruç tutturdu. On’dan, kırktan yalnız biri, ihsan ettiği maldan zekât istedi. Buhl ettik, zulmettik. O da bizden müterakim zekâtı aldı. (Sünûhat) 

Zekât, Batı’da üretilen bir kavramı da geçersiz kılıyor: “Öteki”. Sartre, “karşı Cehennemdir” derken sosyalist düşüncenin içine ‘öteki’ tanımı ile yaklaşıyordu. Bu da her sıkıştığı noktada şiddet üretti. Gabriel Rockhill, bütün dünyadaki entelektüeller olarak gücümüzün farkına varmalı ve bu doğrultuda eşitliğe ve ekolojik prensiplere olduğu kadar kapitalizm ve emperyalizm karşıtlığına dayalı sistemli ve köktenci bir eleştiri geliştirmek için elimizden geleni yapmalıyız, diyor, birlikte çalışarak ve gerekli kurumları müşterek bir biçimde oluşturma kabiliyetimizi ortaya koyarak hakikati söyleme gücünü kazanmalıyız. Çünkü ancak bu türden bir dünyada ve bu dünyanın üreteceği eleştirel düşünce atmosferinde, hakikat duyulur olur ve nihayetinde güç yapılarının kendisi değişir.

Batı’nın öteki dışında düşünebilmesi mümkün değildir, çünkü zihin uzayı “benlik, ulus ve kültür” kurgusuyla şekillenmiştir. Bunun “hareket” biçimi de cidaldir. İnsanları sınıflara ayırmadan göremez. Yani bir zenci ‘zenci’ olarak görünebilir. Zencinin merkeze yerleşimi ya da pay almasının yolu şiddeti göze almaktır. Sosyalizm bu yolu izlemek zorunluluğu dolayısıyla “devrim” tek yoldur. Türkiye’de emekçi ve Kürt kimliğine yıllarca önerilen yol da budur maalesef... Bunun için “demokrasi, ama nasıl bir demokrasi” teklifi ile çıkmak gerek. Bediüzzaman’ın “meşrûiyet-i meşrûa” ve “hürriyet-i şer’i” açılımları deşifre edilerek... Bediüzzaman’ın bu zamanda “öteki”ne karşı geliştirdiği hakikat tarîkinin bir parçası “şefkat” olması da eklenerek...

Okunma Sayısı: 3915
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı