"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Öğretmenini yenen “talebe” -5

Caner KUTLU
29 Haziran 2017, Perşembe 23:59

“Mesela, sırr-ı vahdet ile kâinat öyle cesîm ve cismanî bir melaike hükmünde olur ki mevcudatın nevileri adedince yüz binler başlı ve her başında o nevide bulunan fertlerin sayısınca yüz binler ağız ve her ağzında o ferdin cihazat ve ecza ve aza ve hüceyratı miktarınca yüz binler diller ile Sâni’ini takdis ederek tesbihat yapan İsrafil-misal ubudiyette ulvî bir makam sahibi bir acayibü’l-mahlukat iken hem sırr-ı tevhid ile âhiret âlemlerine ve menzillerine çok mahsulat yetiştiren bir mezraa ve dâr-ı saadet tabakalarına a’mal-i beşeriye gibi çok hasılatıyla levazımat tedarik eden bir fabrika ve âlem-i bekada hususan Cennet-i a’lâdaki ehl-i temaşaya dünyadan alınma sermedî manzaraları göstermek için mütemadiyen işleyen yüz bin yüzlü sinemalı bir fotoğraf iken; şirk ise bu çok acib ve tam mutî, hayattar ve cismanî melaikeyi camid, ruhsuz, fâni, vazifesiz, hêlik, manasız, hâdisatın herc ü merci altında ve inkılâbların fırtınaları içinde, adem zulümatında yuvarlanan bir perişan mecmua-yı vâhiyesi, hem bu çok garib ve tam muntazam, menfaattar fabrikayı mahsulatsız, neticesiz, işsiz, muattal, karmakarışık olarak şuursuz tesadüflerin oyuncağı ve sağır tabiatın ve kör kuvvetin mel’abegâhı ve umum zîşuurun matemhanesi ve bütün zîhayatın mezbahası ve hüzüngâhı suretine çevirir. İşte (inneşşirke le zulmü azîm) sırrıyla, şirk bir tek seyyie iken ne kadar çok ve büyük cinayetlere medar oluyor ki Cehennemde hadsiz azaba müstahak eder.”  

(Şuâlar) 

Burada (rölativiteyi nasıl da “mana-i harfi ve mana-i ismî” sistemiyle yeniden tanımlıyor!) nasıl berrak ve evrensel bir zihin coğrafyası görülüyor değil mi? 

Tabiat kanunları ile başlamaktan, “sır” ile başlamak, ki (İbn-i Hacer’de geçtiği üzere; sır tutmak Allah’ın sünnetidir, Sünnetullah) bu “mana-i harfi ile bakarak mana-i ismi görmek” olan sistematiğin “ilk muharrik noktası” denilebilir. Elbette sırlar aynı zamanda kodları verir. [Gazali’nin dediği gibi; sırlar -şüphesiz nefsinden- özgür mü’minlerin kalplerinde gömülüdür].  

Bediüzzaman’ın “dört kelime dört kelâm”ı eşyayı “tağyir” ettiğini söylediği nazar ve niyet kavramlarını temelde ihtiva eder ve iç içe bir sarmal yaparak din ve fennin bütün boyutlarını işaretler. “Hakikat sonrası” dil ve anlam bozukluklarını çözecek “belâgat-ı Kur’âniye” içinden çıkacak “nazm-ı maani” buradan yol alacak olmalıdır. Yani, eşyanın mahiyetinin “tağyir” ile “tamiri” (ki buna güzellik denir, hüsn) aynı noktada inşa edilecek bir “tecdid” dili ile imkân dahilinde bulunabilecektir. Fıtrat da kâinatta böyle işlemiyor mu zaten? (İşte madde, kuantum düzeyinden makro kâinata kadar hem yıkıma hem de sürekliliğe sahip..)

Bediüzzaman’ın; Ezcümle: “Âyâtın delail-i i’cazının miftahı ve esrar-ı belâgatının keşşafı yalnız belâgat-ı Arabiyedir. Felsefe-i Yunaniye değildir.” 

Muhakemat - dediği tam yeri burası olmalıdır. Eşyanın “tağyir” ile “tamir”i kelimeleri, başta eşyanın birer makine gibi düşünülerek, ki Bediüzzaman eşyayı birer makine ve kâinatı  fabrika olarak tanımlıyor; eşyanın fıtrattaki kusursuzluğu ile kendine ait kabiliyetsizliği arasındaki mutlak tezadın ancak mana-i harfi ve mana-i ismi ilişkisi kurularak eşyada görülen her bir niteliğin bir fiil (işleyiş), fiilin isim (Esma-i İlâhî), ismin sıfat (Allah’ın Zâtî ve subûtî sıfatları) sıfatın şuunât (şuunât-ı İlâhî) ve nihayet şuunâtın bütün kemallerin kaynağı ve nihayeti olan Zât-ı (Zât-ı Akdes) yükselen bir seri ile işaret ve temsil ediyor. [Bu sistemin kavramsal ifadesi Âyet’ül Kübrâ’da anlatıldığı üzere şu kelimedir; “Allah’u ekber”]. Bu çalışma eşyayı ve tabiatı “fıtrat” eksenine yerleştirecek Kur’ân’ın belâgatıdır. 

Çünkü, “Kâinatta nazarı, kör tabiat yerine şuurlu hem rahmetli bir san’at-ı İlâhî onun medar-ı bahsi, tabiattan bahsetmez.

Kör kuvvetin yerine inayetli, hikmetli bir kudret-i İlâhî ona medar-ı beyan. Onun için kâinat, vahşetzar suret giymez.”  (Mu’cizat-ı Kur’ân’iye)  

Ruşen Çakır yıllar önce “benim görüşüme göre Said Nursî Türkiye’de yüzyıl içerisinde özellikle Cumhuriyet tarihinde en önemli düşünce ve eylem adamıdır” demişti. (Aynı fikrini sürdürdüğünü geçen günlerde deklare etti). Bunun sebebini ise şöyle açıklamıştı; “... Risaleler’in çevresindeki halkaya, talebelerine, aktardığı İslâm yorumlaması bence çok ilginç. Şöyle ki; artık pozitif bilimlerle İslâm öğretisinin çelişmediği düşüncesini çok ilginç buluyorum. Bir anlamda pozitivizme yaklaşıyor, ama bir anlamda... Çok ilginç olan görüşlerinin Türkiye’de bir çığır açtığını düşünüyorum. Bu doğru olur, yanlış olur önemli değil, önemli olan bunun yeni bir düşünce geliştirmesi ve bu düşünceyi aynı zamanda toplumsallaştırmayı bilmesi. Belki de Said Nursî’yi en önemli kılan; düşünceyi harekete dönüştürebilmesidir.”

Çakır’ın Bediüzzaman’ın “müsbet hareket”ini düşünce ve eylem olarak keşfetmesi “neredeyse” bazı modern düşüncelerle (pozitivizm ve rölativizmle) bazı ince dönüş yerlerini atlayarak da olsa (ki buralar modern düşünce enstrümanlarınca üstü kapatılan “müsbet düşünce ve hareket”in ise asıl çıkış noktalarıdır) tartışma zeminine koyması önemlidir. Buradan mevcut verileri işlemekle “talebe” için hakikatı gösterecek neticeleri vereceği muhakkaktır.

İslâm’ın evrensel ve medenî karşılıkları ile başarısız bir “yeni inkılâb”ın, bunların karşısında bozgunculuğu yerli anlayış ve tavra dönüştüren “Kemalizm”le ilişkisi öğretmeni yenen “talebe”nin Bediüzzaman’ın işaret ettiği Ahmedler, Saidler, Tahirler vs olarak tahakkuk edeceği bir vasatı üretmekteki sorumluluğunu da ortaya çıkarıyor. Değil mi?     

Okunma Sayısı: 3885
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı