"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Talebe, marifeti keşfetmekle yükümlüdür

Caner KUTLU
18 Ocak 2018, Perşembe
Öğretmeni yenen “talebe!” -16-

Yeni tarih başlangıç çizgisinde artık çoklu düşünme boyutları, birleşik (mezcolmuş) zihin işleyişi gerektiriyor. İdeolojiler dönemi bitiyor. Benlik etrafında üretilen tek dünyalar çalışmıyor. Felsefe çağı bitti. Hele antik Yunan tanrılarına öykünerek üretilen “Ata”lara bağımlı çağdaş uygarlık tezleri çöpe atılıyor. Zihinler “tanrıları” öldürüyor. Her halde “la ilâhe” hakikatı tarih önüne hiç bu kadar parlamıyordu. Beklenen “nur” belki de bu hakikatın apaçık göründüğü bugünkü tarihti. “Haşr-i cismânî” hakikati akıl ile kalbi marifet ile geleceği birleştiriyor. Yani zaman büyük füzyon için ideal bir noktasından geçiyor. Bu da şu demektir; yeniden tarih yazmaya gerek yok, tarihin sonu gelmedi; devam ediyor ve edecektir. Her şeyin bir sonu olduğu gibi mutlaka sonrası da vardır.

Diğer tarafta, “haşr-i cismânî” temelinde zihinler inşâ (ya da restore) edilmezse bu tarih insanı nereye götürebilir? Ütopyadan distopyaya; insan eğitimlerini sadece oyun ve oyalanmalardan ibaret kılan endişe verici bir boşluk ortamına...

Stancuta Ramona Dima-Laza “Ütopya’dan Distopyaya Karşı Mükemmel Bir Varoluş İçin Mükemmel bir Çevre” adlı makalesinde bu durumu itiraf ediyor. Çünkü: ” İnsan zekâsı bireyden bireye değiştiği için her biri kendi algı kapasitesine göre bilgi işlemektedir. Düşünce süreçlerinin işleyişi insanlar için hâlâ bir muammadır, çünkü bu birçok etmenden etkilenen karmaşık bir mekanizmadan oluşur. Ne yazık ki, bunu çözümlemek insanlar için bir zorunluluktur, çünkü diğer türlü ütopya imkânsızlaşır. İnsanlar mükemmel bir çevre üretseler bile, insan beyninin karmaşıklığından kaynaklanabilecek olumsuz hisler ve duygular ortaya çıkmaya devam edecektir”. Bediüzzaman efkâr ve maneviyatta teşrikin verimsiz sonuçlar verdiğini söylerken teavün ve tecavüb gereğinden bahsediyor. O halde çok önemli bir incelik tarih önünde duruyor. 

Yani: “Cumhurun istidad-ı efkârı derecesinde şeriatın irşad etmesidir.” (Muhakemat) çünkü; “İslâmiyet ise insaniyet-i kübra ve şeriat ise medeniyet-i fuzla (en faziletli medeniyet) olduğundan; âlem-i İslâmiyet, medine-i fâzıla-i Eflatuniye olmağa sezadır.” (Tarihçe-i Hayat)

Bu noktada İslâm’ın Medine-i Fazıla yerine geçmesi gereği... Bediüzzaman cehalet ve zarurete karşı “san’at” ve marifet derken tam da bugünün ütopya ve distopya arasında salınan insanlığın tenvirine işaret ediyordu: Neam, insan hayvan gibi yaşamamalıdır ve yaşamaz. Belki şeref-i insaniyete münasib bir kemal ile yaşamak gerektir. Binaenaleyh beşere mesken ve melbes ve me’keli, sanayi-i kesîre ile taltif etmesine muhtaçtır. Bu san’atlarda yalnızca kudretinin adem-i kifayetine binaen ebna-yı cinsiyle imtizac etmek o da, iştirak etmek, o da, teavün etmek, o da, sa’yin semeratını mübadele etmesini iktiza etmekle beraber kuva-yı insaniyedeki inhimak ve tecavüz sebebiyle adalete ihtiyaç, o da, her aklın adalete adem-i kifayetine binaen onu muhafaza edecek kavanin-i külliyenin vaz’larına ihtiyaç, o da, tesirini muhafaza etmek için icra edecek bir mukannine, o mukannin dahi zahiren ve bâtınen hâkimiyetini muhafaza etmek için maddeten ve manen tefevvuka, hem de Sâni’-i Âlem’in tarafından bazı umûr ile muhassas olmasıyla bir imtiyaz ve kuvvet-i nisbete, hem de evamirine olan itaatı temin ve tesis eden azamet-i Sâni’in tasavvurunu zihinlerde idame edecek bir müzekkire-i mükerrere olan ibadete muhtaçtır. O ibadet dahi Sâni’in canibine efkârı tevcih eder. O teveccüh ise inkıyadı tesis, o inkıyad dahi, nizam-ı ekmele îsal eder. O nizam-ı ekmel dahi, sırr-ı hikmetten tevellüd eder. Sırr-ı hikmet dahi ademü’l-abesiyeti ve Sâni’in hikmeti, masnu’daki teennuku kendine şahid gösterir.

İşte eğer insanın hayvandan şu cihat-ı selâse ile olan temayüzünü derk edebildin; bizzarure netice veriyor ki: Nübüvvet-i mutlaka, nev’-i beşerde kutub, belki merkez ve bir mihverdir ki; ahval-i beşer onun üzerine deveran ediyor. 

Şöyle ki: Cihet-i ûlâda dikkat et! Bak nasıl sevkü’l-insaniyet ve meyl-i tabiînin adem-i kifayeti ve nazarın kusuru ve tarîk-ı akıldaki evhamın ihtilâtı, nasıl nev’-i beşeri eşedd-i ihtiyaçla bir mürşid ve muallime muhtaç eder. O mürşid Peygamberdir. (Muhakemat)

Bir karşılaştırma bunun insan eğitimindeki yansımaları hakkında ufuk açabilir:

Nev’-i insanın dörtten birini teşkil eden çocuklar, âhiret imanıyla insanca yaşayabilirler ve insaniyetin istidadlarını taşıyabilirler. Yoksa elîm endişeler içinde, kendini uyutturmak ve unutturmak için çocukça oyuncaklarıyla, haylaz bir hayatla yaşayacak. Çünki her vakit etrafında onun gibi çocukların ölmesiyle onun nazik dimağında ve ileride uzun arzuları taşıyan zaîf kalbinde ve mukavemetsiz ruhunda öyle bir tesir yapar ki; hayatı ve aklı o bîçareye âlet-i azab ve işkence edeceği zamanda, âhiret imanının dersiyle, görmemek için oyuncaklar altında onlardan saklandığı o endişeler yerinde, bir sevinç ve genişlik hissederek der: “Bu kardeşim veya arkadaşım öldü, Cennet’in bir kuşu oldu. Bizden daha iyi keyfeder, gezer. Ve vâlidem öldü, fakat rahmet-i İlahiyeye gitti, yine beni Cennet’te kucağına alıp sevecek ve ben de o şefkatli anneciğimi göreceğim.” diye insaniyete lâyık bir tarzda yaşayabilir. (Asa-yı Musa)

Eğitimin işte, buradaki gibi, bir oyun ve oyalanmadan başka olduğunu ortaya çıkarmak önemli bir iş olarak duruyor; Bediüzzaman’ın “mezc”inin en mühim bir başka kritik eşiği budur. 

Şu ifadeler buradaki soruna işaret ediyor: “Bilgi, ütopyaya açılan kapının anahtarı olduğu için bilgiyle herşey elde edilebilir. Ütopik bir toplum için bilim insanları robot ve makinelerin olabildiğince fazla kullanılması fikrini gittikçe daha fazla desteklemektedir. Bu sebeple çevrimiçi üniversitelerin, asgarî düzeyde zaman ve para harcayarak kaliteli eğitim almak isteyen ütopik toplum bireyi için en iyi seçenek olduğunu düşünürler. Ekonomik yükün hem birey hem de okullar için azaltılması eğitimin önündeki engelleri aşarak her bir kimseye bütünlüklü bir özgürlük ve kendi bireysel öğrenme ritmini seçme imkânı sağlar. Böyle bir bağlamda öğretmenlerin tamamen ortadan kaldırıldığı düşünülebilir, ancak bu söz konusu değildir. Öğretmenler uzmanlıklarını keşif yapma ve yeni bilgi biçimleri ortaya koyma amacıyla araştırma alanında kullanmalıdırlar.”

Bu durumda “talebe”, tarih önünde, boşlukları dolduracak, verileri birleştirecek imkânları kullanacak “marifet”i keşfetmekle yükümlüdür. 

Beklenti de bu yöndedir:

“İnsanlar geçmiş şimdi ve gelecek arasındaki boşluğu ya da gerçeklik ile ütopyayı ayıran uçurumu doldurmak üzere mutlak seçim özgürlüğüyle birlikte ruhsal tatmine giden yolun önünü açmak için bilinmeyen bir durum ya da yöntem keşfedebilirler.”

Okunma Sayısı: 2875
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı