"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hizmette istiğna’nın ehemmiyeti

Çetin ACAR
22 Aralık 2014, Pazartesi
Risale-i Nur mesleğinin en önemli düsturu ihlâstır, ihlâstan sonra istiğnadır.

Allah’ın dinini neşretmek isteyenlerden başta Peygamberler olmak üzere, daha sonra gelen evliyalar, asfiyalar, mücedditler, kutb-u azamlar gibi Allah’ın seçtiği bütün mübarek insanlar, diğerleri tarafından “Acaba bu işte bir menfaati mi var, bizi önce kendine çekip sonra bizden para mı isteyecek?“ diye hep şüphe ile bakılmış ve daima bir şühpe içinde kalmışlardır. Tabiî ki insanları böyle düşünmeye sevk edenlerde geçmişte olduğu gibi zamanımızda da vardır.

Cenâb-ı Allah’ın zalim kavimlere ıslah olmaları için seçtiği peygamberlere müşrikler tarafından yapılan ilk ithamları da “Acaba bunu para için mi yapıyor?” yönünde olmuştur. İman ve Kur’ân hizmetinin, müsbet veya menfi yönde tesir eden bu çok önemli düsturu hakkında Cenâb-ı Allah Kur’ân-ı Kerîm’in müteaddit yerlerinde ikazlarını yaptığı gibi kıyamete kadar bu hizmetin içinde bulunacak olanlara da yollarını çizmiştir. ”Doğru yolda olan ve sizden bir ücret istemeyenlere tabi olun.” (Yasin Sûresi 21) “Benden yüz çeviriyorsanız, ben zaten hizmetime karşılık sizden bir ücret istemiş değilim. Benim mükâfatımı ancak Allah verir. Ve ben Hakk’a teslim olanlardan olmakla emrolundum.” (Yunus Sûresi 72) gibi âyetler de bu çok önemli meselenin müteaddit kere zikredilmesi hizmette İSTİĞNA düsturunun ehemmiyetini gösteriyor. Ve zamanımıza kadar gelen bütün müçtehitler, mezhep imamları, evliyaların ve İslâmiyete hizmet eden Allah’ın makbul kullarının dikkat ettikleri en mühim şiarları, halklardan, hizmetlerinin karşılığında kesinlikle bir ücret, bir menfaat talep etmemeleri olmuştur.

Sahabe efendilerimizin dahi dehşetinden sakındığı, Resulullah (asm) bile “O zamana (Ahir zaman deccalına) yetiştiğiniz zaman siyaset canibiyle onlara galebe edilmez; ancak manevî kılıç hükmünde olan i’caz-ı Kur’ân’ın nuruyla mukabele edilebilir” hadisleri ile dehşetini ifade ettiği bu ahir zamanın müceddidi, bütün zındıka komitesinin takip ve tarassudu altında bulunan Bediüzzaman; “Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi, ilmi vasıta-ı cer etmekle ittiham ediyorlar (...) Bunlara fiilen tekzip lâzımdır” (Tarihçe-i Hayat, 28) diyerek, istiğna düsturunu daima ön planda tutmuştur.

Daha dünyaya teşrif etmeden, babası Sofi Mirza Efendi hayvanlarıyla başkasına ait bahçelerden geçerken gayrın ekin ve ağaçlarından yememeleri için hayvanlarının ağızlarını bağlaması, hiç kimseden zekât ve yardım almadan geçimlerini sağlamaları gösteriyor ki, evlâtları Said’in gelecekte çok önemli hizmetlerin başına geçeceğinin hazırlığı daha dünyaya gelmeden başlamış bulunuyor.  

“Medar-ı hayrettir ki, o eski zamanda evkaftan beş talebenin tayınatını Van’da Eski Said kabul etmiş, o az para ile bazen talebesi yirmiye, otuza, altmışa kadar çıktığı halde kendi talebelerinin tayınatını kendisi veriyordu. O kanaatın ve iktisadın bereketiyle ve kendi beş altı mavzer tüfeğini satmakla istiğna kaidesini bozmadı. O zaman meşhur Tahir Paşa gibi çok yardımcılar varken kaidesini bozmadı.“ (Emirdağ Lâhikası)

M. Kemal’in üç yüz lira maaşla umumî vaiz ve mebusluk teklifini de, hiçbir şeye alet ve tabi olmayan ve sırr-ı ihlâsı taşıyan Risale-i Nur’un neşrine mani olmamak için istiğna düsturunu bozmamış, hiç düşünmeden red etmiştir.  

Sadece ilmin izzetini muhafaza ve iman ve Risale-i Nur hizmetinin selâmeti için, ömrünün sonuna kadar istiğna düsturundan vazgeçmeyen Üstadımız gibi, acaba kaç kişi bunca dünya menfaatini ve makamını elinin tersiyle iter?  

Bir sepetlik dünyalığı bulunan Üstadımızın istiğnasının acaba ne kadarını hayatımızda tatbik ediyoruz? “Hizmetimiz gelişecek, büyüyecek” deyip, ehil olmayanlarda yardım kabul edersek o zaman bizi biz yapan özelliklerimizi de kaybedebiliriz.  

 Hasıl-ı kelâm; ihlâsı yaşamazsak anlattığımız ihlâsın tesiri olmaz. İktisadı yaşamazsak anlattığımız iktisadın tesiri olmaz. İstiğnayı yaşamadığımız zaman da muvaffak olmak mümkün olmaz. Şefkat tokatlarını hiç aklımızdan çıkarmayalım. ”La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü min-ezzalimin” (Enbiya, s. 87)

Okunma Sayısı: 1447
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gülşah

    22.12.2014 11:15:50

    Daha geçen talebelerle bu konu üzerinde konuşmuştuk, tevafuk oldu. Unuttuğumuz yerleri de hatırlatan farklı bağlantılarla ufuk açan istifadeli bir yazı olmuş kaleminize sağlık. Devamını bekliyoruz. Selamlar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı