"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kâinat kitabının satırlarını okumak

Çetin ACAR
15 Ağustos 2017, Salı
Elimizin ayağımızın çekilip, gece, o siyah yorganını yeryüzünü örttüğünde, biz insanlardan apayrı bir alemin sahipleri olan gündüz zakirlerinin vazifelerini bitirip gizlendikten sonra yerlerini gecenin zakirlerine bıraktığı, zikir ve ibadet vazifelerinin eksiksiz yapıldığı, o kusursuz dünyalarını dinleyerek tefekkür ettim.

Ya Rabbim! gecenin sessizliğini delip geçen o musika-i Rahmaniye, kainatın yaratılışından bugüne kadar; birbirlerinin dünyalarına tecavüz etmeden, birbirini kıskanmadan, kendini beğenmişlik ve enaniyet göstermeden, her türlü tasannudan uzak, birbirlerine saygılı, gürültü patırtı yapmadan, çevreyi kirletmeden nasıl geçiniyorsunuz? Ey ehl-i hayvan!

Sadece ama sadece kendilerini yaratan Halık’ını medh-ü senadan başka, rızıklarını veren Razık’ını şükürden başka, kendilerinin yegane sahibi olan Malik’ini tefekkürden başka, hiçbir şey düşünmeden tam bir ihlasla zikir ve ibadetleri ile meşgul olan orkestra elemanlarını ibretle, hayretle tefekkür edip, uzun uzun hiç bıkmadan dinledim, insanlığımı ve imanımı gözden geçirdim.

Yirmi dördüncü sözde Üstadım. . . “Onlardan bir kısmı leylidir; gecede sükuta dalan ve sükunete giren bütün küçük hayvanların kasidehan enisleri, gecenin sükunetinde ve mevcudatın sükutunda onların tatlı sözlü nutukhanlarıdır ve o meclis-i halvette olan zikr-i hafinin dairesinde birer kutuptur ki, her birisi onu dinler, kendi kalpleriyle Fatır-ı Zülcelallerine bir nevi zikir ve tesbih ederler. . . Güya bir zikr-i cehri halkasının bir reisi gibi, işitenlerin cezbelerini tahrik ediyorlar ki, o vakit işitenlerin her birisi lisan-ı mahsusuyla ve bir avaz-ı hususi ile Fatır-ı Zülcelalin zikrine başlar.” (Sözler 396)

On sekiz bin alemin birinin temsilcisi olan bu taife, vazifelerini aksatmadan ifa eden bu ehl-i zikir taifesinin, gizemli dünyalarına biraz olsun temaşa ettiğimizde, onların bazıları diğerlerine rızık oluyor, kendileri de başkalarını rızık yapıp istifade ediyor, fıtratlarına yerleştirilen duygularla nesillerinin devamı için çalıştıkları gibi, hayatlarının idamesi için techiz edildikleri silahlarını istimal ediyorlar. Ama ne birileri çoğalıyor, ne de birileri azalıyor. Tam bir muazene-i İlahi!

İmanın şahikasında olan Üstadımızın da sık sık kırlara gezmeye gitmesi ve aylarca Çam Dağında tek başına kalması, kâinatın zikrini bizzat yaşamak ve müşahede etmek içindir. Çünkü yaşayan bilir, bilen konuşur, konuşan yazar.

“Bir vakit Barla’da Çam Dağında yüksek bir mevkide, gecede semanın yüzüne baktım. . . Yıldızların lisan-ı hal ile konuşmalarını hayalen işittim. . .

Dinle de yıldızları şu hutbe-i şirinine,

Name-i nurini hikmet, bak ne takrir eylemiş.

Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanı ile derler:

“bir Kadir-i Zülcelalin haşmet-i sultanına,

Birer bürhan-ı nurefşanız . . . biz. . .

. . . Müsebbihiz zikrederiz abidane. . .” (Sözler 257)

İşte yerdeki böceklerden, gökyüzündeki yıldızlara kadar, Rabbinin fıtratlarına yerleştirdiği zikir ve tesbihat vazifelerini illeti “emir” olduğu için yapan, kainat kitabının bir sahifesi olan bu şuursuz mahlukların halet-i ruhiyelerini okumak da biz şuurlu insanlara kalıyor.

Halıkından aldığı emirle Resulullahın hayatını kurtarmak için en zayıf hane olan evini müşrik ordusunun aşamayacağı kadar sağlam yapan “Ankebut” tan, iktidarının en güçlü olduğu zamanda zalim Nemrudun burnundan girip, kafasını duvara vurdura vurdura geberten, “sivrisinek” ten, Firavunun haşmetli sarayını yerle bir eden “karınca”dan alacağımız çok dersler olmalı.

“. . . Demek onun nağamat-ı hazinanesi (üzüntü veren nağmeler), hayvani teellümattan gelen teşekkiyat (şikayet) değil, belki ataya-i Rahmaniyeden gelen (Allahın verdiği hediyeler için) bir teşekkürattır”

Oysa bizleri en mükemmel şekilde yaratan Rabbimize demeliyiz ki;

“Ey fahre meftun, şöhrete mübtela, medhe düşkün, hodbinlikte bihemta sersem nefsim! . . . Senin vazifen Fahir değil şükürdür. Sana layık olan şöhret değil, tevazudur, hacalettir. Senin hakkın medih değil istiğfardır, nedamettir. . .” (Sözler 258)

Allah’ım bütün dualarımı, tesbihatlarımı, ibadetlerimi senden hiçbir karşılık beklemeden zikir eden bu mahluklarınki gibi halisane yapılan dualar zümresine dahil et, Ya Mucip, Ya Semi! Amin... 

Okunma Sayısı: 2184
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı