"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kudsî bir hizmetin hadimi: Yeni Asya

Çetin ACAR
27 Kasım 2014, Perşembe
Lahana yaprağı kadar da olsa kendi gazetemiz olsa, Risale-i Nur’un hakikatlerini burada neşretsek, haykırsak; hem de muarızlarımıza hak ettikleri cevabı verebilsek…” (Zübeyir Gündüzalp - Hayatı - Mefkûresi; İ. Kaygusuz, Yeni Asya Neş., s. 422)

“Risale-i Nur’un bu vatan ve millete kazandırdığı büyük ve çok mukaddes iki neticeyi beyan etmesi, filhakika aynen bu iki neticenin tezahürü bu memlekette ve âlem-i İslâmda görülmüş olması dolayısıyla bu mektup çok ehemmiyetlidir.
“Risale-i Nur bu mübarek vatanın manevî bir halâskârı olmak cihetiyle, şimdi iki dehşetli manevî belâyı defetmek için, matbuat âlemi ile tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim.
O dehşetli belâdan birisi; Hıristiyan dinini mağlûp eden ve anarşiliği yetiştiren şimalde çıkan şiddetli dinsizlik cereyanı, bu vatanı manevî istilâsına karşı Risale-i Nur bir sedd-i Zülkarneyn gibi sedd-i Kur’ânî vazifesini görebilir.
İkincisi; âlem-i İslâm’ın bu mübarek vatanın ahalisine karşı pek şiddetli itiraz ve ittihamlarını izale etmek için, matbuat lisanıyla konuşmak lâzım gelmiş diye kalbime ihtar edildi.” (Mektubat, s. 812)
Üstadımız Bediüzzaman Hazretlerinin yazdığı bu lâhika mektubunda “…matbuat âlemi ile tezahüre başlamak….” sözüyle Risale-i Nur hareketinin her tarafta neşredilmesi, duyulması için gazetenin ne kadar ehemmiyetli bir vasıta olduğunu ifade eden sözlerinden sonra, Allah rahmet eylesin Zübeyir Ağabeyin de, Risale-i Nur’daki hakikatlerin neşredilmesi ve muarızlarımıza gereken cevabın verilmesi için “lahana yaprağı kadar da olsa bir gazetemizin olmasını” arzu etmesi Cenâb-ı Allah’ın nazarında bir duâ hükmüne geçmiş olmalı ki, bugün itibariyle günlük, baştan sona kadar Risale-i Nur’dan bahseden ve bid’a rüzgârları karşısında sarsılmadan, taviz vermeden, tehditlere aldırmadan, cemaatin şahs-ı manevisinin gücünü de arkasına alarak, başı dik olarak ve meşverete dayalı 16 sayfalık Yeni Asya’mız, 45 yıldır hakikatleri haykırmaya ve muarızlara cevap vermeye devam ediyor.
Çizgimiz; Kur’ân-ı Kerîm, Resûlullah’ın (asm) Sünnet-i Seniyyesi, hadis-i şerifler ve bunlardan süzülen Risale-i Nur’daki imanî ve içtimâî hakikatler.      
Tavizsiz istikrar çizgisinin ne demek olduğunu daha iyi anlamak için Asr-ı Saadet’ten ve Üstadımızın hayatından örneklerle yazımıza devam edelim:
Ebu Talib kendi kavminden gelen baskı ve tehditler karşısında, Resûlullah (asm) ile konuşmaya karar verir: “Ey Muhammed, kardeşimin oğlu! Kureyş ileri gelenleri senden şikâyet için geldiler. Bana, atalarının dini, putları ve kendi haklarında söylediklerini aktardılar. Vazgeçmediğin takdirde yapacaklarını söylediler, tehdit ettiler. Beni çok üzdüler. Diyorum ki dinleri, ilâhları, ataları hakkında daha dikkatli olsan? Beni de, kendini de şerlerinden uzak tutmuş olmaz mısın? Aksi halde güç yetiremeyeceğim bir işle karşı karşıya kalacağım.”
Resul-i Ekrem (asm), bunları amcasından duyabileceğini hiç tahmin edemiyordu. Gözleri yaşardı. Ona olan güveni zedelenmiş, sevgi ve saygısı gözlerinin dolmasına sebep olmuştu.
Cevaben; “Amca! Vallahi güneşi sağıma, ayı da soluma koysalar ben dâvâmdan vazgeçmem. Yüce Allah, bu dini cihana hâkim kılıncaya kadar dâvâmda sebat etmek benim görevimdir. Ölümden başka şey beni dâvâmdan vazgeçiremez.”
Hazreti Ali (ra), Peygamberimizin (asm) takip ettiği “adalet-i mahza”, yani Kur’ân ve Sünnetten asla taviz vermeden adaleti uygulamak için halife olmuştu. Dini siyasete âlet etmeden, siyaseti dine dost ve hizmetkâr yapmak için bu görevi kabul etmişti. Bunları yaparken de istişare ve şûrâ prensibine de büyük önem veriyordu. 
Ancak zaman ve zemin Hz. Ali’ye (ra) değil, saltanata ve hükümdarlığa güç veriyordu. Hz. Ali (ra) haklı dâvâsında yalnızlığa doğru itiliyordu. Bir gün bir grup insan Hz. Ali’nin (ra) yanına geldiler ve “Ey mü’minlerin emiri! Bölgenin eşrafına, soylularına ve komutanlarına beyt’ül-mâldan daha fazla pay ayırsanız iktidarınızı daha pekiştirmiş olursunuz. Bu durumda onlar sizi desteklerler, siz de böylece dört bir tarafa adaletinizi yayarsınız” dediler.
Hz. Ali (ra) cevaben “Allah’a yemin ederim ki, Medine’de kendime ait bir hurma ağacım olduğu sürece beytü’l-mâldan bir kuruş almayacağım. Ve kimseye de haksız bağışta bulunmayacağım. Yazıklar olsun size. Sizler benim iktidarımı haksızlık ve zulüm üzerine kurmamı mı istiyorsunuz?” deyip, aslında “Siyasal İslâmı” tard etmiş ve dinin hakikatlerinden taviz verilmemesi gerektiğini o günlerde bu sözleriyle göstermişti.
Aynen Hz. Ali’nin (ra) ve Resulullah’ın (asm) bu sözleri ve davranışlarının benzerini Üstadımızın hayatında da görmekteyiz. “Büyük memurlardan birkaç zat benden sordular ki: Mustafa Kemal Paşa sana üç yüz lira maaş verip, Kürdistan’a ve Vilayat-ı Şarkiyeye, Şeyh Sunusi yerine vaiz-i umumî yapmak teklifini neden kabul etmedin? Eğer kabul etseydin ihtilâl yüzünden kesilen yüz bin adamın hayatlarını kurtarmaya vesile olurdun, dediler. 

“Ben de onlara cevaben dedim ki: Yirmişer otuzar senelik hayat-ı dünyevîyeyi o adamlar için kurtarmadığıma bedel, yüz binler vatandaşa her birisine milyonlar sene uhrevî hayatı kazandırmaya vesile olan Risale-i Nur, o zayiatın yerine binler derece iş görmüş. Eğer o teklifi ben kabul etseydim, hiçbir şeye âlet olamayan ve sırr-ı ihlâsı taşıyan Risale-i Nur meydana gelmezdi.” (Tarihçe-i Hayat)        

“… M. Kemal Paşa itiraz ile içindeki niyet ve halet-i ruhiyesini ifadeyle Bediüzzaman’ı kendine çekmek ister ve nüfuzundan istifade etmek ister. Ve Bediüzzaman’a mebusluk, hem Darü’l- Hikmet’teki eski vazifesini, hem şarkta Şeyh Sunusi’nin yerine vaiz-i umumî, hem bir köşk tahsisi gibi teklifler yapar.
“Bediüzzaman, rivayetlerde gelen eşhas-ı ahirzamana ait haberlerin mühim bir kısmını (…) hadislerin ihbar ettiği âhirzamanın dehşetli şahıslarının âlem-i İslâm ve insaniyette zuhur ettiğini görür. (…) ‘O zamana yetiştiğiniz zaman, siyaset canibiyle onlara galebe edilmez; ancak manevî kılıç hükmünde İ’caz-ı Kur’ân’ın nuruyla mukabele edilebilir’ tavsiyesine müraatla, Ankara’da teşrik-i mesai edemeyeceği için kendisine tevdi edilmek istenen mebusluk, Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye gibi Diyanetteki azalığı, hem Vilâyat-ı Şarkiye Vaiz-i Umûmiliği tekliflerini kabul etmez.” (Tarihçe-i Hayat)
Dünyaya ait makam-mevki ve siyaset ile İslâma hizmet edilemeyeceğini ifade eden Resulullahın (asm), Hz. Ali’nin (ra) ve Üstadımızın hayatlarından, davranışlarından, sözlerinden örneklerle bu zamana geldiğimizde gazetemiz Yeni Asya’nın tavizsiz istikrar çizgisinin ne demek olduğu daha iyi anlaşılıyor. 
1970’lerde Türkiye’de İslâm adına siyasete atılan Millî Nizam Partisi, Üstadımızın bazı talebeleri de dahil olmak üzere birçok Nur Talebesinin kafasının karışmasına sebep olmuştur. O yıllarda başta Zübeyir Ağabeyin üstün gayretleri ve akabinde kurulan Yeni Asya’nın, din adına siyasete atılmanın Risale-i Nur’daki düsturlara münafi olduğu yönündeki gayretli ve hakikatli yazıları cemaatin daha fazla bölünmesini durdurmuş ve zamanla gazetemizin ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmıştır. 
12 Eylül 1980, ülkemiz için uğursuz bir gün. İhtilâl cuntası seçimle gelen hükümeti devirerek idareyi ele geçirir. Tabiî ki basının ehemmiyetini bildikleri için gazete sahipleriyle yapılan toplantıda ihtilâlciler; ihtilâlin övülmesini, konsey kararlarının desteklenmesi halinde her türlü sıkıntılarının hallolacağını, tirajlarının arttırılacağını v.b. teklifler sunarlar. Yeni Asya hariç hemen hemen bütün gazeteler bu baskı ve teklifler karşısında sindirilir, sonra Yeni Asya’ya tehditler gelmeye başlar. “Gazetenizi kapatırız, dershanelerinizi basar, sizi hapse atarız” gibi. Daha sonra gazetemizi kapattılar, bizleri hapse attılar; ancak Yeni Asya, Resulullah’tan (asm), Hz. Ali’den (ra) ve Üstadımızdan aldığı derse istinaden dâvâsından taviz vermedi. 
Ülkemiz için bir başka uğursuz günlerden biri de 28 Şubat 1997 idi. Basının susturulduğu veya cuntacıların istediği gibi yazdırıldığı bir dönemde, susmayan, gerçekleri yazmaktan vazgeçmeyen tek gazete Yeni Asya idi. Üniversitelerden dindar öğretim üyelerinin atıldığı, -benim iki kızımın da içlerinde bulunduğu- sadece başlarını örttükleri için okullarından atılan birçok kız talebenin haklarını, hukuklarını savunan tek basın organı yine Yeni Asya idi.
Resulullah’tan (asm) başlayıp, Hz. Ali (ra) ile devam eden ve âhirzamanda Üstadımız Bediüzzaman’a kadar gelen tavizsiz hizmet çizgisinin basın yoluyla bu zamandaki sesi, Yeni Asya’dır.
Herkesin iç tehdit aradığı bu günlerde Yeni Asya eğer “Gerçek iç tehdit Kemalizm’dir” diye manşet atabiliyorsa, bu gazete olsa olsa “KUDSÎ BİR HİZMETİN HADİMİ”dir, Mehdi-i Azam’ın sesidir. Hadislerle bildirilen, gücünü şahs-ı maneviden alan, cemaatin naşir-i efkârıdır. 
Böyle bir gazetenin okuyucusu olmak bile büyük bir nişan, bir paye, bir ayrıcalıktır.
 

Cenâb-ı Allah (cc) Yeni Asya’mızı, orada çalışanlarımızı ve okuyucularını, evlâtlarımızı, torunlarımızı ulvî dâvâmızdan ve istikametten ayırmasın inşaallah. (Âmin)

Okunma Sayısı: 2680
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • safpani

    27.11.2014 11:11:12

    Allah senden ebediyyen razi olsun Cetin kardesim/agebeyim. Cenab-u Hak kalemini daha da kuvvetlendirsin. Yeni yazilarinizi zenkle bekliyecegim ve okuyacagim inshaallah. Guangzhou/ Cin'den selamlar,Abdullah Aksu

  • hakan kagan

    27.11.2014 09:55:30

    Zubeyir aganeyin ferasetini goruyoruz.bugun nurcu gecinen bazilari baska meslek ve mesreplerin uydusu haline gelmis farkinda bile degil onlarin yayinlarini izleyip onlari gazetelerini okuyup onlar gibi dusunuyorlar.menfi hareketi icsellestirdiler.suursuzca oraya buraya saldiriyorlar.Zubeyir abi Nur icinde yat!!!bu sikintili gunlerde gececek ferasetin sadakatinin buyuklugunu zaman ortaya koyuyor

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı