"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Meşakkat ‘medar-ı makbuliyettir’

Çetin ACAR
03 Şubat 2015, Salı
Bizler; düz yollarda, ovalarda ilerlerken, eşimiz, dostumuz ve akrabalarımız ile güle oynaya mesafe alırız.

Çünkü güvendiğimiz her şey, herkes yanımızdadır. Tehlike ihtimali hemen hemen yok gibidir. Başımıza ufak tefek işler gelse bile herkes yardımımıza koşar, derdimize derman bulunur. Hasta olsak hastane, doktor, ilâç her şey bulunur. Ancak ilerledikçe yolda yalnızlaşırız, düz yolların yerine karşımıza engebeler, çukurlar çıkar.

İlerlemek gitgide zorlaşmaya başlamıştır. Karşımıza çıkan tepelerden, kıraç arazilerden, taşlıklardan kazasız belasız geçmemiz, kayalıkların üzerinden düşmeden, ayağımızı kaydırmadan atlamamız lazım. Sert dikenler vardır, acımasızca batar, kanatır. Ayakkabımızın altı eskimiş, incelmiştir, küçücük taşlar ayağımızı acıtıyordur.

Önümüzdeki yol gittikçe yükselmeye başlamışsa eğer, yalnızlaşmamız da hızlanır. Beraber yürüdüğümüz insanlar yavaş yavaş terk etmeye başlamıştır. Düz yollardaki dostlarımız, akrabalarımız yanımızda değildir artık. Hastalıkta, açlıkta, yalnızlıkta kendi başımızın çaresini bakmak zorundayız.

Bu yolda ilerlerken yorgunluğa ve uykusuzluğa aldırmadan, düşmanlarımız bizi istirahat ve uykuda yakalamamaları için, nefsimize hoş gelen birçok şeyi terk etmemizin gerektiğini de unutmadan, sürüden ayrılma zamanımız gelmiştir. Tehlikeler artmaya devam eder. Gecenin karanlığı kalın bir yorgan gibi üstümüzü örterken, gündüzün kavurucu sıcağı için sığınacak bir yer bulmanın telaşı kaplar. Düz yollarda görmediğimiz vahşi hayvanlarla karşılaşırız. Kimi uçar, kimi sürünür, kimi koşar. Bazıları ısırır, bazıları zehirlidir öldürür. Bazıları da tuzak kurar arkadan saldırır.

Zirveye doğru yaklaştıkça sayılan tehlikelerin hepsi bir araya gelerek hücuma başlarlar. Hedeflerinde biz varız. Bu noktadan sonra, hata yapmadan daha dikkatli olmak zorundayız. Mesafe aldığımız bunca yolda kazandığımız tecrübelerle tehlikeleri bertaraf etmemiz lazım.

Ayağımıza dikenleri batırmadan, bastığımız yere dikkat ederek kaymadan, muzır ve vahşi hayvanların arasından zarar görmeden geçerek.

Zirveye ulaşınca rüzgârlar daha sert esmeye başlar, başımızın üzerinde fırtınaların koptuğunu görürüz. Düşmeden ayakta kalmak için sağlam bir istinat direğine ihtiyacımız vardır. Erzakımız tükenmiş, aç bî ilâç kalmış da olabiliriz. Tehlikelerin bazıları eteğimizden, paçamızdan, kolumuzdan, bacağımızdan asılarak, bizi aşağı doğru çekerek geldiğimiz yere indirmek isterler. Kazandığımız tecrübeleri doğru kullanmazsak, tepe taklak geldiğimiz yerden daha aşağıya gider, şeytanın malebagâhı oluruz.

İşte aynen bu misaller gibi; Risale-i Nurları yeni tanıyıp cemaate giren biri kendini dümdüz yolda ilerleyen biri gibi görür. Herkes onunla dost ve arkadaştır. Okuyup anladıkça hele öğrendiği hakikatleri de anlatmaya başlayınca, bazı nazarları üzerinde hisseder. Nefis ve şeytanı kulağına bazı şeyleri üflemeye başlar. Çünkü; “...şeytan bu hizmetin hadimleri ile çok uğraşır.” (İhlas Risalesi)

Kendimiz için bir şeylerin zorlaşmaya başladığını anladığımızda, hizmetteki şahsî imtihanımız başlamıştır, bundan sonraki yolculuğumuz kıraç ve engebeli yollardır. Bundan sonra atacağımız her adım, ağzımızdan çıkacak her kelimeyi dikkatle seçmemiz gerekir. Zira düsturlara uymayan her yanlış söz veya davranış ilerlemekte olduğumuz yolumuzu uzatacaktır. Hizmetteki devamlılığımız, istikametimiz ve semeredar olması için şu iki husus çok önemlidir: Birincisi, her fıtrat aynı değildir. İkincisi ise, şahısların kusurlarına bakılmaz.

Beraber yürüdüğümüz en yakın dava arkadaşlarımızın yanımızdan ayrılıp başka yerlere gittiğini gördükçe, ayağımıza batan dikenler, sadece ayağımızı değil, kalbimizi de kanattığını hisseder ve bunun hikmetini araştırırız. Ama bu-la-ma-yız. Ancak, hakikat bildiğimiz yoldan ayrılmadıkça vicdanımız rahattır. “Tek başıma da kalsam bu hakikatlerden ayrılmayacağım” diyerek, Risale-i Nur’lardaki sadakat derslerini daha iyi okuyup, dâvâmızdan taviz vermezsek, Risale-i Nur düsturlarına uygun hareket etmiş oluruz.

Ancak zirveye yaklaştıkça; düzlükte görmediğimiz muzır hayvanların hücumu başlar. Nedir bunlar? Şöhret hırsı yani ‘Hubb-u cah’, daha sonra, mühim ve esaslı bir his olan ‘Korku damarı’nı yoklar, bilahare ‘tama’ hırsından girer, sonra en etkili olması muhtemel ‘unsuriyet’ yani milliyetçilik çıbanını kaşır. Ve, Üstadımın “En tehlikeli damar enaniyettir... Dikkat ediniz sizi onunla avlamasınlar” dediği enaniyeti hücum eder. Şeytanın son hücumu da nefse çok hoş gelen “Tembellik, tenperverlik ve vazifedarlık” hislerini harekete geçirir, hizmetten alıkoymaya çalışır, bu hücumlar karşısında sığınılacak yer, “Hücumat-ı Sitte” risalesini daha dikkatli ve daha sık okumaktır.

Zor da olsa zirveye varılmıştır, sayılan bütün tehlikeler hücuma geçmiş, rüzgârlar, sert fırtınalara dönüşmüştür. Şeytanî ve nefsanî vesveselerle birlikte, en büyük derdimiz olan siyasi cereyanlardan da kendimizi muhafaza etmemizin gereği anlaşılmıştır. Bunlardan korunmanın çaresi ise Üstadımızın sıkça okunmasını tavsiye ettiği “Meyvenin Dördüncü Meselesi”ni okumalıyız. Yani kafamızı karıştıran beklenmedik olaylar karşısında şaşkına döndüğümüzde yapacağımız iş, hizmetimizin direksiyonu ve pusulamız olan “Lâhika” mektuplarını okuyarak istikametimizi bulabiliriz.

Yukarıya çıkmak her ne kadar önemli ise de daha da önemlisi orada devamlı kalabilmektir. Hizmet için aldığımız görevler icabı fıtratları birbirinden farklı olan kardeşlerimizi, incitmeden idare etmenin zorluğunu aşmak için, hizmetimizin temel direği ve o şiddetli fırtınalardan bizleri koruyacak sığınağımız, istinadgâhımız, Üstadımızın en az on beş günde bir okunmasını söylediği “İhlâs Risalesi”ni her zaman, önce kendi nefsimize okumalıyız.

İşte birinci düstur: “Amelinizde rıza-ı İlâhi olmalı”. Evet, hizmetimizi sadece Allah’ın rızası üzerine bina etsek, her şeyi ama her şeyi halletmiş olmaz mıyız? Cenab-ı Allah cümlemizi ihlâs düsturlarından ayırmasın. Amin.

Okunma Sayısı: 1949
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Muhammed Said

    3.2.2015 16:20:14

    Allah razı olsun. Duygularımıza tercüman olmuşsunuz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı