"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur’u okumak, anlamak ve yaşamak

Çetin ACAR
26 Ocak 2015, Pazartesi
“Risale-i Nur, sair ilimler ve kitaplar gibi okunmamalı. Çünkü ondaki iman-ı tahkiki ilimleri, başka ilimlere ve maariflere benzemez” (Emirdağ Lâhikası, 126)

Üstadımızın bu veciz cümlesinden anlaşılıyor ki, Risale-i Nur’u diğer ilim kitaplarından (tıp, mühendislik, hukuk, astronomi v.b.) ayırdığı gibi, ”onlar gibi okunmamalı” derken de onların çok üstünde olduğunu da ifade ediyor.

Üstadımızın “sair ilimler” diye ifade ettiği ilimleri elde etmek için; meselâ tıp fakültesinde okuyup, ileride hekim olacak kişinin, mesleğini eline alabilmesi için binlerce tıbbî terimi ezberlemesinin yanında, yabancı dil de bilmesi gerekiyor. Uzmanlık, TUS, staj, derken yıl kaybetmezse 8-9 yılı bulan eğitim sonunda hekim olabiliyor. Sair ilimleri de buna kıyasladığımızda aynı durum karşımıza çıkıyor.

Muvakkat olan bu dünyada maişetini temin etmek için bu kadar zahmet ve sıkıntıya katlanıldığına göre, insanlığa, iki cihan saadeti kazandıracak, Risale-i Nur’u öğrenmek uğruna bin kat daha zahmet çekilse yine azdır.

“İmanın rükünlerinden en mühimi, iman-ı billahtır. Allah’a imandır; sonra nübüvvet ve haşirdir. Bunun için insanın en başta elde etmeye çalıştığı ilim, iman ilmidir. İlimlerin esası, ilimlerin şahı ve padişahı iman ilmidir” (Konferans- Zübeyir Gündüzalp, Sözler, s. 1217) tesbiti; dünyada ne kadar ilim varsa hepsi Cenâb-ı Allah’ın bir isminin tecellisi olduğunun ispatıdır.

Risale-i Nur’u öğrenmek için, öncelikle fıtratımızda bulunan iman hakikatlerini öğrenme duygularımızı harekete geçirmemiz lâzım. “Ameller niyetlere göredir” hadis-i şerifine göre, bizler halisane olarak neye niyet edersek, Cenâb-ı Allah’da bizi oraya sevkeder.

Fen ilimlerini öğrenmek için yaptıklarımızın yanında; iman ilimlerini öğrenmek için yapılacak fedakârlıkların başında, Zübeyir Abi’nin dediği gibi “Üç şey kalbe nasihati tesir ettirmez; uyku sevgisi, taam sevgisi, rahat sevgisi.” Evet samimî olarak öğrenme isteğimiz varsa, bizi dünyaya bağlayan ve nefsimize hoş gelen bazı alışkanlıklarımızı terk etmemiz lâzım.

Peygamber Efendimiz (asm) ilim öğrenmekle ilgili hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor: “İlim öğreniniz. Çünkü onun öğrenilmesi, Allah’a karşı haşyettir (Allah korkusu) Talebi ibadettir. Müzakeresi tesbihtir. Ondan bahis ise cihaddır.” (Muaz Bin Cebel) 

İşte bu zamandaki hakiki ilimler Risale-i Nur’dadır. Ve onların öğrenildiği yerler, medrese-i Nuriyelerdir. Alınan ve öğrenilen ilim Allah korkusunun en büyüğüdür. Yani Allah’tan nasıl korkmamız, ve nasıl ümitvar olmamız gerektiğinin derslerinin verildiği yerlerdir. Yukarıda bahsettiğimiz fedakârlıklar sonucunda ilim talep etmek ise ibadettir. Risale-i Nur hem zikir, hem şükür, hem fikir, hem duâ, hem ubudiyettir. Müzakere etmek ise tesbihtir. Ondaki iman hakikatlerinden bahis ise cihad-ı manevidir. (Hadis-i Şerif’in bu kısmında, ahir zamandaki cihadın silâhla, savaşla değil, iman hakikatlerini okuyup, müzakere ederek yapılacağının işaretini de almaktayız.)

“En mühim iki şey: Okumak; uhuvvet ve ihlâs, yani samimiyet perdesinde hizmet.” “Bütün tehlike okuyamamaktan çıkıyor, okuyamamaktan kork.” Zübeyir Abi’nin okumakla ilgili bu veciz sözlerinden sonra, bir hatırasında; “Üstadın dersi 5 saat devam etmişti. Biz Üstada belli etmeden ayak değiştiriyorduk. Üstad bunları fark ederdi, gözünden bir şey kaçmazdı. Gözüyle meramını anlatabilirdi. Bize o zaman dedi: ‘Ben dersi nefsime okuyorum. İsteyen gidebilir’ (Bir Dava Adamının Notları, s. 75) . 

Okumakla ilgili Bayram Yüksel Abi hatırasında, “Üstad bir gün ‘Evlatlârım, bu ders yalnız bizi değil, bütün kâinatı alâkadar eden bir derstir. Bu dersi mele-i alanın sakinleri de dinliyorlar. Bu ders çok mühimdir.” “Yine bir gün ‘Evlâtlarım, siz zannediyor musunuz ki, biz beş-altı kişi ders yapıyoruz? Biz bu dersimizle Anadolu’da binler ders yapan cemaatlerin arasına manen giriyoruz. (Son Şahitler, s. 71)  Üstadımızın bu sözlerinden de anlıyoruz ki; Risale-i Nur dersleri okunduğu mekâna münhasır olmayıp, o kutsî derslerin melekût âleminde de çok dinleyicileri var. 

“Risale-i Nur’u okuduğumuzda nasıl anlarız?” konusuna gelince; Risale-i Nur, âyet ve hadislerden tereşşuh etmiş, sünûhat-ı kalbiye, mevhibe-i İlâhiye, inayat-ı Rabbaniye olduğu için, onu halis bir niyetle okuyan muhatab, samimî bir gayret ile ona müşteri olmalı, ondan sonra ihlâsının derecesine ve kabiliyeti nisbetinde Risalelerden istifade eder. Meyve bahçesine giren boyunun yüksekliğine göre meyvelerden istifade ettiği gibi, Risale-i Nurlarla muhatap olanlar da istifadesiz kalmaz.

Risaleleri anlamanın en önemli ve olmazsa olmazları ise; hiçbir zaman terk etmememiz gereken günlük şahsî okumalarımızın yanında, cemaatin derslerine de mutlak surette katılmaktır. 

Hulusi Abi, bir hatırasında şöyle demektedir: “Bir gün Hz. Üstad şöyle buyurdu: ‘Eğer siz eski zamanda olsaydınız, bu dersleri ve hakikatleri öğrenebilmek için, buraya diz üstü yürüyerek, sürüne sürüne gelirdiniz.” (Son Şahitler 1. cilt, sh. 330) Zübeyir Abi ise ”Hizmet hizmet derken şahsî okumasını unutanın hizmeti muvakkat olur” (Nefis Muhasebesi, s. 61) diyerek günlük okumalarımızın ne kadar ehemmiyetli olduğunu ifade etmişlerdir.

Okuduklarımızdan ve anladıklarımızdan nefsimizin de hissesini alıp almadığını, doğru yolda mı, yoksa yanlış yolda mı gittiğimizi öğrenmek için en önemli ölçümüz şunlar olmalıdır ; anladıklarımızı hayatımıza geçirip, o düsturları yaşayabiliyor muyuz? Aile hayatımızda, iş hayatımızda, içtimaî hayatımızda, “Çoğu zaman lisan-ı hal, lisan-ı kal’den etkilidir” düsturu ile Risale-i Nur’dan kazandıklarımızı hal lisanımızla da olsa başkalarına mesaj verebiliyor muyuz?     

İhlâs, uhuvvet, tesanüt, sadakat, samimiyet düsturları dairesinde Risale-i Nur hakikatlerini müsait olan insanlara anlatabiliyor muyuz? Her zaman cebimizde bulundurduğumuz küçük Risalelerden hediye edebiliyor muyuz? Ve özellikle Risale-i Nur’ları matbuat lisanıyla toplumumuza tebliğ eden naşir-i efkârımız olan gazetemiz Yeni Asya başta olmak üzere diğer yayınlarımız olan dergilerimizi, kitaplarımızı alıp, okuyup kendi malımız gibi başkalarına da tavsiye ediyor muyuz? Hizmeti hiç aklımızdan çıkarmayıp, hizmetle yatıp, hizmetle kalkıyor muyuz?    

Eğer bu sorulara nefsimizle birlikte cevabımız “evet” ise, işte o zaman Risale-i Nur’daki müjdeler ışığında şunları rahatça söyleyebiliriz: “Ey sahabe mesleğinin takipçileri. Ey veraset-i nübüvvet yolunda ilerleyenler, ey Resulullah’ın (asm) Sünnet-i Seniyyesinden ayrılmayanlar. Ey cennette Üstatlarına komşu olacaklar. Ey cadde-i Kübra-i Kur’ân’iyede yürüyenler. Ey âyet ve hadis-i şeriflere masadak olup, hüsn-ü hatime ile müjdelenen kudsî cemaat. Okuduğunuzu hayatınıza geçirip yaşadığınız için, ne mutlu size.”

Benim gibi aciz, fakir, günahkâr birisini de aranıza alır mısınız? 

Haza min fazlı rabbi.

Okunma Sayısı: 2682
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı