Görünen o ki, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının ardından, dönemin Başbakan başdanışmanının, “orduya kumpas kuruldu” açıklamalarıyla, 28 Şubat “postmodern darbe” dâvâsı da tasfiye ediliyor.

Esasen, peşpeşe devam eden 28 Şubat tutuklamaları ve sorgulama operasyon dalgaları karşısında, “4. dalga”yı değerlendiren Erdoğan’ın, daha Mayıs 2012’de, “Bir dalga, iki dalga, üç dalga, dört dalga filan, bunlar toplumun huzurunu doğrusu kaçırıyor. Bu dalgalar böyle arka arkaya geldikçe o dalgalarda kusura bakmasınlar ülke boğulur. Bundan bizler de ciddî manada rahatsızız. Bu kadar bu iş bence uzatılmamalı” çıkıyla “tasfiye”nin ilk işâretleri verildi.

Doğrusu, Erdoğan’ın bu tepkisiyle, bir yandan sözkonusu operasyonların tâlimatla yapıldığı intibâını kuvvetlendirirken, daha o günden “Ergenekon”, “Balyoz” ve benzeri darbe davalarında güvensizlik meydana getirip ric’atın sinyalleri çakıldı. (Milliyet, 9.5.12)

“BİR MİZANSEN OYNANIYOR”

Ve geçtiğimiz hafta “iç güvenlik paketi” görüşmelerinde, “Bonzai ve benzeri uyuşturucunun kullanımı önlemek için tedbirleri tesbit etmeye yönelik” MHP önergesini reddeden AKP’nin, akabinde CHP’nin 12 Eylül 1980 askerî müdahalesinden itibaren günümüze kadar yaşanan olaylardan kaynaklanan mağduriyetlerin araştırılması ile ilgili önergenin gündeme alınmasına ilişkin önerisini reddetmesi bunun son kırılması oldu. 28 Şubat’ın sıkıyönetim komutanlarından, valilerinden, “postmodern darbe”ye payanda olmuş yöneticilerden, sorumlulardan hesap sorulmadı. “İrtica brifingleri”ni dakikalarca ayakta alkışlayan dönemin medya patronlarından hiç birine soruşturma yapılmadı.

“Karargâh”tan gönderilen talimatlar doğrultusunda hazırlandığına dair bilgi ve bulgulara ilişkin raporlara rağmen, ne 28 Şubat’ın baş aktörleri “paşalar”ın ve ne “sürec”in destekçisi bazı medya mensuplarının mal varlıklarındaki artışın hesabı sorulmadı. (Taraf, 2..1.14)

Düşülen vartada, başta davayı baştan beri tâkip eden Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) olmak üzere hukukçuların, yargılama sürecinde sürece dair kitap yazmış ve sanıklar hakkında dâvâ açanların dahi davaya müdahillik taleplerinin üçte ikisinin kabul edilmemesine karşı, hukuk çevrelerinin, süreçteki tahliyeler ve “karşılıklı helalleşmeler” benzeri komedilerle davaya yönelik ümitlerinin azaldığından yakınması, bunun açık göstergesi.

Bundandır ki gün geçtikçe “28 Şubat dâvâsı”nın da tıpkı demokrasiyi tahrip eden diğer “darbe dâvâları” gibi oldu bittiye getirildiği, davanın bir an önce en az hasarla kapatılmasına çalışıldığı kanaatleri kuvvetlendiriyor.

O denli ki kırılgan süreçte sonuçta, “postmodern darbe” sanıklarının cezâ alması bir yana, “TSK uyarı görevini yapmıştır, siyasiler abartılı tepki vererek hükümet değişikliğine gitmişlerdir. Türkiye Cumhuriyetinin kurucu yapısı olan Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin böyle bir görevi vardır!” kararından endişe ediliyor…

TASFİYEYE ZEMİN HAZIRLANIYOR

Düşülen vartada, 28 Şubat’ın medyatik dezenformasyon ve propagandalarla karanlıkta bırakılıyor. “28 Şubat”ın üzerindeki sır perdesi kaldırılmıyor. Gerçekler saptırılıp tersyüz ediliyor.

“Karargâh”a doluşup 28 Şubat’ı ayakta dakikalarca alkışlayan bürokratlar, üniversite rektörleri – hocaları, yüksek yargı mensupları, iş adamları ve sendika temsilcileri sorgulanmadı, sorgulanmıyor; finans desteği sağlayanlar sorgulanmıyor.

Özetle, mahkemenin gidişâtından, yüzbinlerce vatandaşı fişlendiği, binlerce vatandaşın çeşitli isnad ve iftiralarla görevine son verilip zorla istifa ettirildiği, onbinlerce kamu görevlisinin “irticaî karakter taşıyor” diye işinden atıldığı “postmodern darbe”nin baş aktörlerinin dahi hesap vermeyeceği kaygısı artıyor.

Hülâsa, 28 Şubat “postmodern darbe”nin “sivil ayağı” yargılanmadığı gibi, “askerî ayağı”nın yargılanması da sulandırılarak tasfiyeye zemin hazırlanıyor…