‘Fethullahçı Terör Örgütü’ olarak karar alıp hükûmete gönderdik; şimdi de Bakanlar Kurulu’da bunların ‘terör örgütü’ olarak tescilini de gerçekleştireceğiz” cümlesine birçok yorum yapıldı.

Yargıtay eski Başkanı Sami Selçuk, “Böyle bir kararın Adalet Bakanı’nın bulunduğu bir kurul tarafından alınması üzücü ve düşündürücü. Anayasa’nın 138. maddesinin ikinci fıkrasına tam anlamıyla ters düşen bir anlayış. Çünkü anayasaya göre bırakın böyle bir kararı almayı, bu konuda herhangi bir telkinde bulunulması bile yasaktır. Yargının önündeki dâvâda böyle bir telkinde bulunulması, buna yol açılması üzücü olmuştur. Bunu kabul etmek mümkün değildir” dedi.

“Kral da olsa herkesin yasalara uymak mecburiyetinde olduğunu” kaydeden Yargıtay Onursal Başkanı’nın, “Suç ve hukuki konularda son kararı verecek merci yargıdır, başka merciler ve başkanları asla karar veremezler. Son sözü söyleyen, denetimini yapan merci olan Yargıtay hukuki açıdan denetler ve kararını verir. Bakanlar Kurulu, yasama organı, MGK ne derse desin, yargıçlar bir oluşumun ‘terör örgütü’ olup olmadığına yasadaki ve hukukun tanımlarına göre karar verirler ve kimseyi dinlemezler” tesbitleri, işlemesi gereken yargı sürecini özetledi.

Keza Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, MGK tavsiyesiyle Bakanlar Kurulu kararının yargı yerine ikamesini, “Biz bu filmi görmüştük; kendilerine düşman gördükleri kişiler için kullandıkları bir araç” olarak tanımlarken; Mazlum-Der eski Başkanı Ömer F. Gergerlioğlu, “Devletin ceberut anlayışından dindarlar çok çekti. 28 Şubat’ın mağdurları, bugün aynı mağduriyeti düşman gördüğü bir câmiaya yapıyor” analizini yaptı.

Ancak en özet tesbit, Doç. Dr. Koray Çalışkan’ın, “Millet MGK mı seçiyor? 28 Şubat’ın fotokopisini çekmişler, ‘yeni Türkiye’ diyorlar…” çarpıcı tesbiti oldu.

“Neresi terörist bu insanların?”

“İslâmî değerlere göre eğer bir ülkede adâletsizlik varsa, gökten altın yağsa, idâre devam etmez. Başörtülülerin bugünkü gibi kelepçelendiği görülmedi. Askerî vesâyet döneminde en ağır şeyleri söyledik, kimse dokunmadı. İki aylık bebeği ile anne hapse giriyor. Zavallı kadınlara bu yapılır mı? Hayır yapan, memlekete iyilik yapan insanlar bunlar. Neyin paralelinden bahsediyorsun o halde? Neresi terörist bu insanların?”

Ahmet Rüştü Çelebi (Birlik Vakfı Kurucusu)

“Adâleti de asfaltlara gömdünüz!”

“Daha önce ‘Millî Görüş gömleği’ni çıkartmıştınız. Şimdi de ‘demokrasi gömleği’ni çıkarıyorsunuz. Yıkımı başarıyla gerçekleştirdiniz, ama yerine kötü bir eski vesâyet sistemini yeniden inşa etmekten başka bir şey koyamadınız. Yola çıkarken ‘âdil ve özgür Türkiye’ demiştiniz, ama maalesef adâleti ve özgürlüğü de asfaltlara gömdünüz, üzerine de beton döktünüz. Sadece yolları değil, milleti de böldünüz. Yolsuzluk var’ dememiz için ’17-25 Aralık’a ihtiyacımız yok. Her yerde, müthiş bir servet yığılması, her tarafta ‘Ak’ plâkalı otobüs gibi cipler dolaşıyor. Soruyorum, bu kadar lüks, bu kadar servet nereden geliyor? Bunlar ‘darbe’ filân değil, illüzyon yapıyorsunuz. Bu saraylar, bu lüks, bu şatafat, bu yüzlerce arabalık konvoylar, bu afra tafralar, bu kibirler…”

Mehmet Bekâroğlu

SÖZÜN ÖZÜ

“Birinci şart-ı adâlet…”

“Hükûmetin (devletin) daireleri içinde en ziyâde hürriyetini muhâfaza etmeye ve tesirât-ı hâriciyeden (adâlet dışı etkilerden) en ziyade bîtarafane (tarafsız), hissiyatsız bakmakla mükellef olan elbette mahkemedir. Adliye memurları (hâkimler, savcılar), hissiyattan ve tesirât-ı hâriciyeden bütün bütün azâde (tam hür, bağımsız) ve serbest olmalı. Hâkim ve mahkemenin, tarafgirlik şâibesinden müberrâ (temiz, arınmış) ve gâyet bîtarafâne bakması birinci şart-ı adâlettir.”

Bediüzzaman (Tarihçe-i Hayat, 201-2)