Vakıa şu ki, Fırat’ın batısındaki binlerce PYD/YPG militanının Türkiye’nin yanıbaşındaki 550 kilometrelik Fırat’ın doğrusuna çekilip konuşlandırılmasıyla, küresel işgalcilerin taşeronu silâhlı örgüt daha da güçlendiriliyor. En az 60 bin militanı olan örgütün kontrolündeki “kantonlar” üzerinden kurdurulmak istenen “tefrika koridoru”yla Suriye’yi etnik ve mezhebî iftiraklarla bölüp parçalama projesine zemin hazırlanıyor.

Her ne kadar Millî Savunma Bakanı, “Burada PYD/YPG’yi, terör uzantılarını ABD ile mutâbakata vararak çıkartmayı, Suriye’nin tamamında da terör örgütlerinin birlikte temizlenmesinin önünü açacak bir proje olarak görüyoruz” dese de, Ankara’dakilerin en üst düzeyde “umarız bu mutâbakatı uygularız” temennileri, kaygıyı da açığa çıkıyor. 

ABD İLE “MUHATARALI İŞBİRLİĞİ”

Bu durum, Ankara’nın diğer garantör ülkeler İran ve Rusya ile ilerletilen “Astana ve Soçi mutâbakatları”nı devre dışı bıraktırıp Suriye’yi üçe-dörde bölmeyi hedefleyen ABD ile neden “Menbiç işbirliği”ne girdiği sorusunu sorduruyor. 

Gerçekten, AKP iktidarında Ankara, Suriye’de ateşkesle çatışmasızlığı sağlayan, ülkenin egemenliği, toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve siyasî birliğini esas alan, Şam’la Suriye’deki meşru muhalefetin ve bütün grupların katıldığı “Astana ve Soçi süreçleri”ni neden tasfiyeye kalkışıyor?  

“Baskın seçim”de daha birkaç hafta önce en üst düzeyde, “Ey Amerika!”, “Ey Trump!” diye veryansın edilip -sözde- rest çekilen ABD ile neden garip bir şekilde yeniden Suriye üzerinde pazarlıkla muhataralı işbirliğine gidiliyor?

Bu konuda “hedef ülkelere” yönelik darbe, çatışma ve suikastların, iç savaş ve kalkışma fitnelerinin, kargaşa ve kaosun tezgâhlandığı küresel fitne mihrakı Amerikan Dış İlişkiler Konseyi’nin (CFR) “Kuzey Suriye; ABD, Türkiye ve Kürtler’” başlıklı panelinde konuşan CIA uzmanı Henri Barkey’in, “Her şeyden önce, Menbiç meselesi Erdoğan için seçimler yüzünden önemliydi, bir açıdan, ABD ona bir hediye verdi. Bu, Erdoğan’ın istediği bir şeydi ve sonunda istediğini aldı” ikrarı, “Menbiç mutâbakatı”nın arka plânını deşifre ediyor. (Sputnik, 9.6.18) 

“TEK ADAMLIK REJİMİ” İÇİN…

12 Eylül darbesini, dönemin Amerikan Başkanı’na “Türkiye’de bizim çocuklar başardı” diye haber veren bir diğer CIA şefi Paul Bernard Henze, “1 Mart 2003’teki “hükûmet tezkeresi”nin Meclis’te reddedilmesi ve Anayasa Mahkemesi’nin 911 kilometrelik Suriye sınırındaki mayınlı arazinin İsrailli firmalara 49 yıllığına ihâlesini iptal etmesine karşı, 2006 yılında Beyaz Saraya sunduğu ve “CIA’nin eski kirli planı” olarak bilinen “Türkiye raporu”nda, “tefrika projeleri”nin gerçekleşmesi için Meclis ve yargı gibi denetim mekanizmalarının ortadan kaldırılması gereğini bildirmişti. 

‘Bu şekliyle (parlamenter sistemle) Türkiye’nin Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olamayız” diyen CIA’nın Türkiye eski istasyon şefi, “Hükûmeti ikna ettiğimizde Meclis; Meclis’i ikna ettiğimizde ordu; orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza geçebiliyor. Eğer ana plânımızda Amerika’nın çıkarı Türkiye’de bir federalizmin kurulması ise mutlaka ve öncelikle Türkiye’de Meclis, yargı, ordu ve hükûmeti tek elde toplayan başkanlık rejimine geçilmelidir. Zira bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır. Eğer ‘o bir kişi’ Amerikan çıkarlarına yardım etmek konusunda tereddüt ederse, Libya ve Irak’ta olduğu gibi bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak Amerika için sorun olmaz” önerisinde bulunmuştu. (gundeminiz.com)

Bundandır ki “tek adamlık rejimi”in resmen tahkimi için CIA uzmanının ikrarıyla tam da “baskın seçim” öncesinde, “ABD, Erdoğan için seçimlerde çok önemli olan Menbiç’i kendisine hediye ediyor.  

“Mutlaka ve öncelikle Meclis, yargı, ordu ve hükümeti tek elde toplayıp” her dayattıklarını yaptırtmak için…