Pentagon’un PYD/YPG’ye uçaksavara varan ağır silâh sevkıyatı emrivakisi sürerken, Türkiye’nin sözkonusu süreçlerden dışlanan ABD’nin “siyasi çözüm”ü zehirleyen tahriklere geldiği endişeleri artıyor.

Aslında Rusya’nın Türkiye’nin Afrin ve Menbiç’e müdahalesine sıcak bakmayıp rahatsız olduğu, korumasındaki Afrin operasyonuyla Rus uçağının düşürülmesine benzer yeni bir krizi tetikleyeceği sinyalleri veriliyor.  

Keza Şam’dan gelen “Topraklarımıza herhangi bir hava saldırısı anında karşılık bulacaktır” çıkışının, Suriye yönetimin yanındaki İran’la da anlaşmazlığa sebebiyet verileceği kaydediliyor. 

Bu konuda haftalar öncesinde, meçhul SİHA’larla Suriye’deki Rus üslerinin vurulmasıyla başlanan ve Rusya ve İran büyükelçilerinin Dışişlerine çağrıldığı süreçte, iki garantör komşu ülkeden Türkiye’ye sözkonusu uzlaşmalarda söz verdiği “Sorumluluklarını hatırlatma!” uyarısı çarpıcı. 

Yine Rusya basınının, Afrin operasyonunun Astana ve Soçi süreçlerini baltalayacağı, ABD’nin Türkiye, İran ve Rusya’nın garantör ülkeler olarak vardığı ve özellikle “siyasi çözümü ıskartaya çıkarma tuzağı olduğu” ikazı bu açıdan dikkate değer. 

SURİYE’Yİ PARÇALAMA PLÂNI

Belli ki, ABD, bölgede İsrail’in karşısında güçlü bir ülkenin kalmaması uğruna Suriye’nin de bölünüp parçalaması projesi hesâbına barış ve siyasî çözüm tasfiye edilmek isteniyor. 

Bunun içindir ki, sözde “IŞİD’le mücadele” paravanında dört bin TIR dolusu silâh ve mühimmat verdiği PYD/YPG’ye “Sınır Koruma Güvenliği Gücü”nün oluşumu için askerî eğitim vererek başta Türkiye ve bütün bölgenin başına büyük gâileler açacak “terör ve koridor devletçiği” kurduruluyor.

Gerçek şu ki, ABD’nin sözkonusu örgüt güdümündeki Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) desteğini bildirmesi samimiyetsizlikle muallel iki yüzlülüğü deşifre ediyor. 

Diğer yandan ABD’nin tahrikiyle alevlendirilecek yeni terör dalgası fitnesinin bu kez yeni bir “Türk – Kürt çatışması” olarak lanse edilmesiyle Türkiye’nin başına yeni bir belâ sarılıyor.

Anlaşılan o ki, Ankara’nın altı yıldır iflas eden “Suriye politikaları”na dönüşle yeniden vahim vartalara düşlüyor. Zira Afrin operasyonuyla, Fırat’ın doğusunda ABD’nin desteğinde PYD/YPG’nin güçlenmesinin önüne geçilmediği gibi terör örgütlerinin daha da palazlanmasına bahaneler sunuluyor. 

Fırat’ın batısı mevzubahis örgütten arındırılsa da, Suriye’nin doğusunu kontrolünde tutan örgütün ülkenin kuzeyinin ülkeden koparılarak bölünüp parçalanması dehşet plânının önünü açan vartaya düşülüyor. 

MEÇHUL MACERÂLARA KARŞI...

Özetle, altı yıldır süren, yüz binlerce çocuk, ihtiyar, kadının bulunduğu altı yüz bin Suriye’nin katledildiği ecnebilerce silâhlandırılmış uydu taşeron terör örgütleriyle sürdürülen kanlı iç savaş komplosuna devam ediliyor.  

Ne zaman sona ereceği bilinmeyen operasyonla, bir yandan Astana ve Soçi süreçleri ıskartaya çıkarılırken, diğer yandan Suriye’deki ateşkes, barış ve çözüm sürecini tehlikeye atacak ciddi risklerle Türkiye’nin “Suriye çözüm masası”ndan dışlanmasıyla karşı karşıya bırakıyor. 

Bu bakımdan, Ankara’nın sonu meçhul macerâlara karşı fevkalâde dikkatli olması, “Suriye’nin toprak bütünlüğü, egemenliği, bağımsızlığı, siyasi birliği ve bütünlüğünün korunmasını” esas olan “siyasî çözüm mutâbakatı”nı hayata geçiren gerçek politikalarla etkin ve netice alıcı diplomasiyi öncelemesi büyük önem taşıyor.