"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ankara’nın “Libya çıkmazı”

Cevher İLHAN
24 Ocak 2020, Cuma
Berlin Konferansından sonra Ankara’nın “asker sevki” üzerine kurulu “Libya politikası”nın da başarısızlıkla çıkmaza girmesi üzerine bu kez bir dizi medyatik çarpıtma yapılıyor.

Öncelikle 55 maddelik “sonuç bildirgesi”ni özetleyen ev sahibi Almanya Başbakanı Merkel’le BM Genel Sekreteri Guterres’in ilk olarak “Libya’ya askeri çözümün olamayacağı” vurgusuyla “daha pekiştirilmiş bir ateşkesin oluşturulması için silâh ambargosuna uyulmasıyla beraber, ateşkesin devamlılığın sağlanması, siyasi çözümlerin bulunmasıyla sürdürülmesi, sahada vekil güçlerin üzerinden devam eden çatışmalara son verilmesi ve tüm aktörlerden çatışmayı tırmandıracak ve durumu daha da kötü hale getirecek her türlü eylemden kaçınmasıyla siyasi sürece geçiş için ateşkes ve ambargo şartına uyulması, çatışan taraflara destek verılmemesi” çağrısı” çarpıcı. 

Ne var ki konferansın “komisyona havale”yle çözümü ötelediğine ve Hafter’i “taraf” olarak muhatap almakla “meşrulaştırdığı”na dikkat çeken uzmanlar, dokuz senedir süren Suriye krizine benzer ve netice alınmayan yeni bir “Cenevre süreci”nin tekrarlanacağı endişesini dile getiriyorlar. 

Taraflardan birinin uymaması halinde kırılgan olan ateşkesin bozulacağı ve Libya’nın da uzun yıllar süren iç savaş kargaşasında petrolünün hortumlanması ortamı oluşturularak nihayetinde ülkenin bölünüp parçalanması tehlikesinin devam ettiğini belirtiyorlar. 

BAŞARISIZLIĞA TEVİL VE TESELLİ…

Aslında her ne kadar içte üstü örtülüp geçiştirilse de, Hafter’e arka çıkan ABD, Rusya ve Fransa’nın Trablus’la görüşmesine, Trablus’a yakın duran İtalya ve Almanya’nın Hafter’le diyaloglarına karşı, Ankara’nın açıkça “taraf” olup Hafter güçleriyle savaşmak için asker göndermesinin Libya’da ateşkese, barış ve istikrara bir katkısı olmadığı, dahası Türkiye’yi peşinen “cephe ülkesi” yapıp çözümden dışladığı vakıası şimdiden tezâhür ediyor.  

Görünen o ki muhalefetin akl-ı selim ikazlarının inadına Libya’ya gönderilen Türk askerinin ne yapacağı, hangi rolünün olacağı belli değil. Libya’da iç savaşın tarafı olunmasının hiçbir mâkul izâhı yapılamıyor. Bundandır ki “siyasi iktidara ilişik yorumcular”, daha ilk günde akıbeti meçhul bir çıkmaza giren Ankara’nın Libya’daki iç savaşa “askeri müdahale” aceleciliğine garip teviller getiriyorlar. “Türkiye adı geçmediği bir organizasyonda ilk defa yer aldı” tesellisini telkine çırpınıyorlar. 

Bu yüzden bir taraftan “Mehmetçiğin Libya’ya eğitim, istihbarat, koordinasyon, insanî hususlar ve danışmanlık için gittiği”ni ileri sürerken; diğer taraftan “Hafter ateşkese uymaz ve paralı askerlerle savaşmaya devam ederse Türkiye muharip olarak savaşacak” diye konuşuyorlar. 

Dahası, Rusya’dan İngiltere’ye, Fransa’dan İtalya’ya, Çin’den Cezayir ve Birleşik Arap Emirliklerine on iki ülkenin ve dört çok uluslu örgütün katıldığı konferansta Türkiye’nin de katılmasının “asker sevki sayesinde olduğu” uçuk yorumları yapılıyor. Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Kongo Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Tshisekedi’nin eğ yer aldığı  on iki ülkenin yer aldığı masada Cumhurbaşkanı’nın da yer almasına anlamsız övgüler diziyorlar.

“ARABULUCU, BARIŞTIRICI VE BİRLEŞTİRİCİ ROL”

Oysa Ankara’nın, Hafter güçlerine karşı sırf Serrac’ı korumak uğruna savaşmak üzere Libya’ya asker göndermesinin ateşkes ve siyasi çözümde hiçbir etkisinin olmadığı, iddia edildiği gibi Türkiye’nin elini kuvvetlendirmediği ortaya çıkıyor. Türkiye, Suriye’de düştüğü tuzağa düşmeyebilir ve Trablus hükûmetini desteklemekle birlikte bütün taraflarla konuşan konumda olabilirdi.

Gerçek şu ki, 2011’de dönemin Başbakanı’nın önce “NATO’nun Libya’da ne işi var!” deyip üç hafta sonra “NATO’nun Libya’ya müdahalesinin gereğini” savunan çarkla Türkiye’nin altı gemi ile askeri müdahaleye katılması ve Kaddafi’nin işgalci emperyal ecnebilerce linç edilmesiyle ateşlenen iç savaş tefrika fitnesi ateşinin alevlenmesinde Ankara büyük vebal taşıyor. 

Düşülen vartada “Eğer Türkiye o zaman NATO paravanında Libya’ya askeri müdahaleye katılmasaydı, şimdi tarafsız kalmakla etkili olabilirdi” değerlendirmesi haklı çıkıyor. Bugün de bütün taraflarla diplomatik kapıyı açık tutmadığı için açığa düşüp dışlanıyor. Libya Konferansı, bu ülke ile dört yüz yıllık tarihî verâseti taşıyan Türkiye’de değil, Almanya’da yapılıyor.  

Özetle, Libya’da ateşkesin kalıcı olması, küresel güçlerin taşeronu silâhlı örgütler üzerinden sürdürülen iç savaşın sona ermesi, barışı ve istikrarı için Ankara’nın bütün taraflarla diyalog ve diplomasiyi sürdüren “arabulucu, barıştırıcı ve birleştirici rolü” üstlenmesi gerekiyor.

“Askeri müdahale” yerine, ülkenin yüzde 80’ini ve petrol rezervlerini ele geçiren, ecnebilerin arka çıktığı Hafter güçlerinin Trablus kuşatmasını daha da daralttığı, önemli petrol sahalarını ablukaya aldığı çıkmazda kapsamlı bir plânla barışın başka da yolu yok…

Okunma Sayısı: 1307
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı