"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman’ı ve Risaleleri nazara verirdi

Cevher İLHAN
27 Haziran 2015, Cumartesi
Merhum Demirel -10

Demirel’in Bediüzzaman ve Risaleler hakkındaki tesbit ve takdirleri, hastalığının ilerlediği son zamanlarına kadar yaptığımız bütün görüşmelerde devam etti.

18 Ekim 2009’daki ziyarette “hoş geldiniz” faslından sonra Kutlular Ağabeyin 1964’de Adalet Partisi Genel Başkanlığı seçiminde ilk tanışmaları, o günden bugüne şâhid oldukları demokrasi mücadelesine değinmesi üzerine, “Allah ve siz şâhidsiniz ki bir ömrü boşa geçirmedik. İnsanların iyiliği için harcadık, milletin huzuru, sükûnu, refahı, hakkı ve hukuku için uğraştık. Bu inşaallah İslâmköy’deki müzenin/külliyenin kapısında da yazılacaktır” diye konuşmuştu.

Ancak en kayda değeri, “Neme lâzım, bu bizi ilgilendirmez demedik. Haksızlık etmemeye çalıştık, buğz etmedik. Allah affetsin kusurumuz varsa. Ama Allah şâhittir ki ihlâs ile hareket ettik. Kötülüğü niyet etmedik, kötülük düşünmedik. Kamu hizmeti yapanların herkesi memnun etmesi gerekir, yanlış yapma hakkı yoktur” sözlerinden sonra sözü Bediüzzaman’a getirmesiydi.

Yasaklı dönemde yüzlerce Divan-ı Harbi Örfî kitabını dağıttığının, Nur eserlerini gelenlere okuduğunun ve özellikle “Padişah, Peygamberimizin (asm) emrine itaat etse ve yolundan gitse Halifedir. Biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa Peygambere tâbi olmayıp zulmedenler, padişah da olsalar haydutturlar” paragrafına dikkat çektiğinin hatırlatılmasına, “O gene benim cebimde, -masasındaki kitaba işâret ederek- devamlı masamda durur” diyordu…

“ÜSTAD’DAN BAHSETMEZSE KÜÇÜK DÜŞERDİ”

Bediüzzaman’ın sıkıyönetim mahkemesindeki müdafaasını, avluda on beş kişinin asılı olduğu dehşet ortamında yaptığını nazara vererek, “Herkesin kahraman olması mümkün değildir. Bazı insanlar, gerçek liderler, önderler kahraman yaratılıyor” yorumu getiriyordu. Üstad’ın 27 yıl hapishane ve tarassut altında kalmasına “Öyle insanları hapishanelere götürmenin mânâsı yok. Onlar hapishanelere sığmaz. Atarsanız da hapishaneler onlar için cennet bahçesi olur” değerlendirmesinde bulundu. Ve “kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir” mânâsı tekrarlandı.

Bu arada, Bediüzzaman’ın Asr-ı Saadetteki demokratik sosyal devlet anlayışını hedef gösterdiği, millî irâdenin tecellisine, demokrasiye, insan hak ve hürriyetlerine Kur’ân nâmına sahip çıkıp “Kimin itirazı varsa dört mezhepten delil gösterebilirim” temel târiflerinden hareketle, çağdaş yüksek insanî değerlerin İslâm’la bağdaştığı gerçeği Demirel’in de beyân ve tasdikiyle bir defa daha teyid edildi.

Görüşmede, aktüel siyasete dair konular da gündeme geldi. O günlerde Başbakan Erdoğan partisinin kongresinde 14 ismin sonunda “Bitlisli Said Nursî”yi saymıştı. Medyada, Demirel’in 1960’lardan beri Bediüzzaman’ı her fırsatta büyük bir cesâretle savunup vukufiyetle Risalelere atıflar ve iktibaslar yapmasını atlayarak, “İlk kez bir Başbakan Said Nursî ismini telâffuz ettiği” çarpıtmasını yapmışlardı. Demirel’e, “Oysa siz en zor ve sıkıntılı zamanlarda açıkça Bediüzzaman’ı ve eserlerini nazara verdiniz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” diye sormuştuk. Buna cevabı oldukça anlamlıydı:

“Erdoğan, Nâzım Hikmet’ten, Ahmet Kaya’dan bahsettikten, bunca ismi saydıktan sonra, bu meseleler konuşulurken Üstad’dan bahsetmezse küçük düşer(di.) Kaldı ki bugünkü ortamda onun şehâdetine ihtiyaç olduğuna pek fazla kani değilim. Kişi kendini ‘meşrû ettirme’ amacıyla kullanıyorsa bu doğru değil. Hak için, hakikat için yaparsa takdir ederim, ama bunu başka gâyelerle yapıyor. (Ancak) Türkiye öyle bir yere gelmiş ki ne söylersen gidiyor! Peki, bugüne kadar neredeydi?!”

“BİR AYAĞI SAİD NURSÎ’DE, BİR AYAĞI TAHİR HOCA’DA” İDDİASINA

Sohbette, Cuma namazına giden ilk başbakan olarak döneminde yüzlerce İmam-Hatibin açılmasıyla “Demokrat misyon” iktidarlarında sayıları 571’e varan imam hatip okulunun, yirmiden fazla yüksek İslâm enstitüsünün, üç bini aşkın Kur’ân Kursunun hizmete açılması, okullara din derslerinin konulması, din eğitimi ve öğretimine verilen önem de yeniden nazara verildi.

Keza siyasetin milletin inanç değerlerine, siyasetçilerin dini en azından asgarî ölçüde yaşayan mânevî değerlere saygılı ve vasıflı olması gerektiği üzerinde de duruldu.

Demirel’in buna açıklaması da mânidardı. “Sizin bu saydıklarınıza biz ‘Muhafazakârlık ve Demokratlık’ diyoruz” cümlesiyle Demokratlık ve Muhâfazakârlığın beraber olmasının ehemmiyetini ve siyasetçinin halkın değerlerine saygı ve dikkati, ibret verici bir siyasî diyalogla anlatmıştı:

“İnönü bana dedi ki, ‘Bir ayağı Said Nursî’de, bir ayağı Tahir (Büyükkörükçü) Hoca’da. Ben de Meclis kürsüsüne çıktım, ‘Sen bizi irtica ile suçluyorsun! Halbuki biz kurduğun okullarda okuduk…’ diye cevap verdim…”

Böylece ustalıkla halkın nezdinde İnönü’nün iddiasını reddetmemiş, gerekli cevabı vermişti…

Okunma Sayısı: 1603
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı