"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman’ın hatırlattığı hukukî müteârife...

Cevher İLHAN
19 Mayıs 2015, Salı
“Darbe davaları”nın peşpeşe tasfiyesi sürecinde, bu davaları takip eden ve ayrıca 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarını yürüten savcılarla hâkimlerin ellerindeki dosyaların alınıp kıyım ve sürgüne uğratılmaları, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını bir defa daha gündeme getirdi.

Genelkurmay Askerî Savcılığı “Ergenekon” benzeri yapıları “illegal yapılanma” iddiasıyla beş yıl boyunca “şüpheli” kapsamında soruşturduğu 1426 subaya “tâkipsizlik” verirken, yeni Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun, hâkimler ve savcıları kararlarından dolayı tutuklatıp meslekten ihrâç etmesi,“darbe davaları”ndaki keskin U dönüşüyle yargının bağımsızlığının hedeflendiğini ele veriyor.  

Oysa “mahkemelerin ve hâkimlerin bağımsızlığı”nı esas alan Anayasa’nın 138. maddesi ile devamı maddeler, hâkimlerin görevlerinde bağımsız olduğunu vaz eder. Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre verdikleri hükümde hiçbir organ, makam, merci ve kişinin yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremeyeceğini, genelge gönderemeyeceğini; tavsiye ve telkinde bulunamayacağını öngörür.

“Hâkimlerin, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifâ edecekleri”ni güvence altına alır; yasama, yürütme ve idârenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olup, hiçbir suretle bunları değiştiremeyeceğini ve gereğinin yerine getirilmesini geciktiremeyeceğini bildirir.

MAHKEMELER TAM HÜR VE BAĞIMSIZ OLMALI

Keza 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 88. maddesinde, “Ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri dışında suç işlediği ileri sürülen hâkim ve savcılar yakalanamaz, üzerleri ve konutları aranamaz, sorguya çekilemez” kaydı, savcıların ve hâkimlerin görevlerinden ve verdikleri kararlardan dolayı soruşturulup mesleklerden ihracının açıkça hukuka aykırı olduğunu belirler.

Akabinde, “Buna aykırı hareket eden kolluk kuvvetleri amir ve memurları hakkında yetkili cumhuriyet savcılığınca genel hükümlere göre doğrudan doğruya soruşturma ve kovuşturma yapılır” ibâresi, kararlarından dolayı savcı/hâkimlerin tutuklanıp sorgulanmasının suç olduğunu ortaya koyar. Ve Ceza Kanunu’nun 309. maddesi, bu müdahaleyi “cebir ve şiddet kullanarak, anayasal düzeni fiilen ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçu olarak tanımlar, “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası”nı öngörür. 

Gerçek şu ki, sadece Anayasa ve kanunlarda değil, bütün beynelmilel temel hukukî kuralların başında, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hâkimlerin vicdanî kanaatleriyle kararlarının teminatı sayılır. Zira hür ve bağımsız olmayan yargı âdil yargı olamaz ve adâlet dağıtamaz.

Bu bakımdan, adâlete, Cenâb-ı Hak’ın “Adl” ismi ve “Âdil-i Mutlak” sıfatı ekseninde bakan Bediüzzaman’ın, herkesin “hürriyetle, hukùk-u hürriyetini müdafaa hakkı”yla hakkını ve hukukunu arayacağı gerçek bir adâlet için, evvela “mahkemenin hürriyet-i tammesi” dediği yargının tam hür ve bağımsızlığını vurgulaması fevkalâde ehemmiyetlidir. 

“TESİRÂT-I HÂRİCİYEDEN AZÂDE” 

Hâkim ve mahkemenin tarafgirlik şâibesinden uzak tamamen tarafsız bakmasını “adâletin birinci şartı” sayan Bediüzzaman, “Hükûmetin (devletin) daireleri içinde en ziyade hürriyetini (bağımsızlığını) muhâfaza etmeye ve tesirât-ı hâriciyeden (adâlet dışı etkilerden) bütün bütün azâde (tam bağımsız), en ziyade bîtarafane (tarafsız), hissiyatsız bakmakla mükellef olan elbette mahkemedir” der.

Ona göre, “gayet bîtarafâne bir merci” dediği mahkemeler, başta devlet ve siyasî otorite olmak üzere adâlet dışı bütün etkili mihraklardan bağımsız kalmalı. Adâlet müessesesi hiçbir cereyâna kapılmamalı, hiçbir tarafgirliğe kaymamalı ve hiçbir baskıyı kabul etmemeli. 

Mahkemede sanıkların makam-mevkilerine bakılmaması gerektiğini, “Cihangir hükümdarların ve kahraman kumandanların küçük mahkemelerde diz çöküp kemâl-i inkıyad (tam itaat) ile mutavaat göstermeleri (uyup baş eğmeleri), mahkemenin, hiçbir cihet ile zedelenmeyecek yüksek mânevî haysiyet ve şerefinin mevcudiyetini ispat eder” dediği tarihî vakıalarla tesbit eder. Hazret-i Ömer’in, hilâfetinde, yönetime, Müslümanların mukaddes değerlerine, dinlerine, kanunlara muhâlif bir Hıristiyan ile mahkemede muhâkeme olunmasını nazara verir. (Tarihçe-i Hayat, 201-2; 564-5)

Hulâsa, hâricî “telkinat”, “tâlimat” ve baskılarla siyasallaşıp bağımsızlık ve tarafsızlığını kaybeden yargının çâresi, Bediüzzaman’ın “Adliye memurları (hâkimler, savcılar), hissiyattan ve tesirât-ı hâriciyeden azâde ve serbest olmalı” târifindedir.

Zira Bediüzzaman târifiyle, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, özgürlükçü demokrasilerde çağdaş hukukun ulaşmaya uğraştığı, bütün dünya adâlet müesseselerinde cârî ve hâkim olan hukukî bir müteârifedir…

Okunma Sayısı: 1406
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı