"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bombalanan gündemden…

Cevher İLHAN
18 Ağustos 2015, Salı
Terörün azdığı, peşpeşe gelen şehid cenâzelerinin geldiği, ekonominin s.o.s sinyallerini verdiği, Türkiye’nin yanıbaşında süren iç savaş kargaşası başta olmak üzere içte ve dıştaki ağır gündemde Ankara’da tam bir siyasî satranç oynanıyor.

 

Siyasî partiler, bir erken seçim hesabında. Meydanlarda halka karşı kullanacakları argümanlar için politik hamleler ve manevralar peşinde. 

Bu satırların yazıldığı sırada Davutoğlu-Bahçeli görüşmesi devam ediyordu. Gerçi kritik virajda “şartlı koalisyon” isteyen MHP’nin “şartları”nın başında gelen “Anayasa’nın ilk dört maddesinin korunması”nın kabul edileceği, “çözüm süreci’nin derhal bitirilmesi”nin bizzat Cumhurbaşkanı’nın “buzdolabında” ifâdesiyle zaten askıda olduğu, “yolsuzluklarla mücadele”nin önşart olarak onaylanıp 17-25 Aralık yolsuzluk - rüşvet soruşturmaları yargıya havale edilebileceği söyleniyordu. Geriye “Cumhurbaşkanı’nın anayasal sınırları içine çekilmesi”nde de orta bir nokta bulunacağı belirtiliyordu. 

Ancak, tıpkı CHP’nin “on dört ilkesi”nde olduğu gibi MHP’nin ileri sürdüğü dört şart “AKP-MHP koalisyonu”nun da önünde engel olarak görülüyor. Seçim sürecinde meydanlara inip açık açık önce AKP’ye  400 milletvekili isteyen, ardından hiç olmazsa tek başına iktidarı arayan Erdoğan’ın , 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını beğenmeyip, ülkeyi “tekrar seçim”e götürme emelinde… 

NETİCE ÇIKMAZSA…

Özetle, problem, Cumhurbaşkanı âdeta halka “yanlış yaptınız, oyunuzu gözden geçirin ve AKP’yi tek başına iktidar yapın!” diretmesiyle seçmen irâdesini yeniden deneme diretmesinden kaynaklanıyor. Bu yüzden, Davutoğlu’nun ikrarıyla baştan beri gündemde duran erken seçim seçeneği “kuvvetle muhtemel” ve hatta “tek ihtimal” haline gelmiş. 

Tesbit şu ki, koalisyon çözümsüzlüğü iktidar partisinin ısrarla “süreli seçim hükûmeti” istemesinden kaynaklanıyor. Seçimden 32 gün sonra 34 gün süren ve kırk saatten fazla süren CHP ile “istikşâfi görüşmeler”den bir sonuç çıkmaması da bundan. Anamuhalef partisinin dört yıllık reform hükûmeti istemesine karşı AKP’nin “üç aylık bir seçim hükûmeti” önerisinde ayak diretmesi de. 

Bundandır ki,  bir başka partinin hükûmet ortağı olmasını istemeyen Erdoğan açk açık eski partisini buna zorluyor. Davutoğlu’nun Kılıçdaroğlu son “karar görüşmesi” öncesinde, “İntihar edecek hali yok ya!” diye “ayar vermesi” ve Bahçeli ile buluşacağının ortaya çıkmasından sonra durup dururken -bir soru üzerine- “Muhatabım değil!” sert çıkışı bu hesâpla.

Yine bundandır ki, siyasî kulislerde Davutoğlu’nun “top çevirdiği”nden, yine oyalayıp avuttuğundan bahisle, bu görüşmeden de bir netice çıkmamasının baş sorumlusunun, siyasete ve koalisyon çalışmalarına müdahale eden Cumhurbaşkanı olacağı belirtiliyor.  

Zira seçimin üzerinden 70 gün geçtiği halde, onca koalisyon seçeneği ortasında hâlâ bir hükûmet kurulamamasın, başında beri Cumhurbaşkanı’nın mutâbakata kapalı, sandıktan çıkan millet irâdesini önemsemeyen, ille de “seçim”i dayatan tutumundan kaynaklandığından -“yandaş mahfiller” hâriç- hemen hemen herkes hemfikir. Ve yoğunlaşan terör olaylarıyla ortalık kan gölüne dönerken, politik hesaplarla ülke kriz ve kaosa sürükleniyor. 

Hülâsa, 7 Haziran seçimlerinden bu yana iktidar partisi ciddî bir koalisyon arayışında değil, Saray’ın “erken seçim projesi”ne çalışıyor, buna aracılık ediyor…

“FİİLÎ DURUM” GARABETİ

Bu açıdan, “sonuc”a varılmaması halinde Cumhurbaşkanı’na fatura edilmemesi için, “erken seçim kararı”nın Meclis’ten alınması taktiğine başvuruluyor, bu maksatla iktidar partisinin âcilen Meclis’i olağanüstü toplantıya çağırmaya hazırlandığı belirtiliyor…

Görünen o ki, koalisyonun kurulması bir yana, Erdoğan Meclis’in dahi açık kalmasını istemiyor. AKP’nin dışında diğer partilerin ortak olacağı bir hükûmeti örtülü bir biçimde “engelliyor.” Herhangi bir koalisyon formülüne karşı çıkıyor; kurulmamasını, geç kurulmasını kâr sayıyor. 

Kurulsa da “reform ya da onarım hükûmeti” olmayıp ülkenin problemlerine eğilen bir “icraat hükûmeti” değil, sadece seçime götürecek azınlık veya seçim hükûmeti olmasını dayatıyor. Öncelikle başta bazı bakan çocuklarına ve iktidar partisine yakın işadamı ve bürokratlara ucu uzanan 17-25 Aralık soruşturmaları olmak üzere yolsuzluk ve rüşvet iddialarının yargının önüne gelmemesi için…

Bunun için sürekli tartışmaları değiştirme hesabına gündemi bombalıyor. En son Anayasanın ilgili hükûmleri ortada dururken “Türkiye’nin yönetim sistemi değişmiştir, fiili gücüm var” çıkışıyla, hukukun kendinden menkul “fiilî durum”a uyarlanması garabetini dillendiriyor…

Yazık değil mi harcanan bunca emeğe ve yeniden seçimle ülkenin maddî ve mânevî kaybına!

Okunma Sayısı: 1520
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı