"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Camide “siyasî mesaj”!

Cevher İLHAN
28 Mayıs 2019, Salı
Bilindiği gibi son yıllardaki referandum ve seçim kampanyalarında cami avlularında “Tayyibim” başlıklı ilâhiler broşürü dağıtıldı.

Bir milletvekili “Tayyip Erdoğan için her gün iki rekât şükür namazı kılmamız gerekir” sözünü sarfetti.  “İktidara ilişik bir tarihçi”, “İslâmî kaideye göre Erdoğan’a oy vermek İslâmın gereğidir” dedi.

Dinî değerlerin, mukaddeslerin siyasette istismarı ve istimali en son 31 Mart seçimlerinde çokça tartışıldı. Öylesine ki iktidara yakın mahfillerce de en çok dine zarar verdiği eleştirileri yapıldı.

Yine adayların camide “seçim konuşması” yapmalarına, mesela bir büyükşehir adayının camide seçim propagandası görüntüsünü sosyal medya hesâbından ifşasına benzer “dinin siyasette kullanılması”na karşı hep sessiz kalındı. (gazeteler, 18.2.19)

Bu arada AKP’li adaylara camilerde duâ edildi. Mesela bir büyük ilde Ulucami’ye girişi sırasında verdiği vaazı kesen imam, “Milletimizin canından çok sevdiği, aziz bildiği Cumhurbaşkanımız camiimize teşrif etmiştir. Dua ediyoruz, hürmet ediyoruz” ifâdelerini kullandı. Buna Diyanet’ten hiçbir açıklama ve düzeltme gelmedi. (Yeniçağ, 16.2.19)

Özetle, AKP iktidarında okula, adliyeye, kışlaya sokulan siyaset camiye de sokuldu. Dini açıdan fevkalâde mahzurlu vahim yakıştırmalarla dinî değer ve mekânlar siyasette hoyratça kullanıldı…

“CAMİLER BİR SİYASİ PARTİNİN PROPAGANDA ARACI OLMASIN”

Mitinglerde, toplantılarda “din istismarı ve tekelciliği”, 23 Haziran seçimleri sürecinde de dinî mekânlar, mescidler - câmiler üzerinden fütursuzca sürdürülüyor.

İstanbul Alibeyköy’deki Hacı Osman Torun Camiinin açılışına Diyanet İşleri Başkanı ile katılan Cumhurbaşkanı’nın 23 Haziran seçimini kast ederek, “Şimdi önümüzde bir ay sonra ülkemizde de biliyorsunuz sandık var. Herhalde bu sandığın hakkını vereceğiz. İnşallah hırsızlara bu işi bırakmayacağız. Değil mi? Kendi kültürlerinde şu gördüğünüz anlayışın olmadığı kişilere bu işi bırakmayacağız” diye konuşması bunun ilk sinyallerini çaktı.

Bu arada bilhassa iktidar cânibince iftar toplantılarında en üst düzeyde siyasi rakipleri hedef alan ağır siyasi salvolarda bulunuluyor, politik söylemlerle tahkirler savruluyor. Siyasi tercihleri ne olursa olsun bütün Müslümanların ortak ibâdet mekânı olan camilerin, mihrapların, minberlerin bir partinin propagandasında istimali toplumda derin kırılmaların ateşini alevlendiriyor.

Bu durum, İhvan-ı Müslimin’in Tunus kolu olarak bilinen Nahda siyasi hareketinin temsilcisi Raşid Gannuşi’nin, “Geldiğimiz noktada düşüncem şudur; siyasi partilerin işi siyaset yapmaktır. Bunun dışındaki alanlarda ise sivil inisiyatifler rol almalıdır. Mesela mescit ve camiler siyasetten uzak olsun. Minberler bir siyasi partinin propaganda aracı olmasın” çağrısındaki gerçeği ortaya koyuyor. (www.usasabah.com, 28.11.2016)

Ülkesinde ve Arap-İslâm dünyasında “din nâmına siyaset”in verdiği en evvel dine ve dindarlara verdiği zarara dikkat çeken Gannuşi, “Parti kadroları artık camilerde vaaz veremeyecek, örneğin dinî kuruluş ya da hayır kurumları gibi  sivil toplum kuruluşlarında yönetici pozisyonuna gelemeyecek. Siyasi ve dinî alanları ayırmalıyız. Hiçbir siyasi parti dini temsil ettiğini iddia edemez, etmemeli. Din siyasetin dışında tutulmalı. İmamlar, siyasi partilerde görev almamalı. Camiler, insanların bir araya geleceği yerler olmalı, ayrışma alanları değil” tesbitiyle siyasetin dine tasallutundan aldıkları dersin ehemmiyetini okutturuyor.  

“AHVAL-İ SİYASİYE YALANDAN, HİLEDEN, ŞEYTANΠFİKİRLERDEN HÂLİ DEĞİL”

Ve bu tesbit, Bediüzzaman’ın “Umumun mâl-i mukaddesi (mukaddes ortak değeri) olan dini, inhisar zihniyetiyle kendi meslektaşlarına (siyasetdaşlarına, partililerine) daha ziyade has göstermekle, kavi (kuvvetli) bir ekseriyette dine aleyhtarlık meyli uyandırmakla (din) nazardan düşürülüyor”ifâdesindeki hakikatli ikazı bildiriyor. (Sünûhat, 65-67)

Yine “Cumada hutbe, zaruriyat ve müsellemâtı (kabul edilmiş İslâmî umumi temel kaideleri) tezkirdir (hatırlatmadır, tembihtir); nazariyâtı tâlim değildir” izâhında bulunan Bediüzzaman’ın,”Ahval-i siyasiye yalandan, hîleden, şeytanî fikirlerden hâli değildir. Hutbe makamı ise, ahkâm-ı İlâhiyenin tebliği için ittihaz edilmiş (hazırlanmış, kabul edilmiş) bir makamdır” ikazının haklılığını teyid ediyor. (Mektûbat, Hakikat Çekirdekleri, 463; Mesnevi-i Nuriye, Hubâb, 79)

Yine Bediüzzaman’ın beyânıyla, “menfi siyaset”le “dinin dahilde (içte, Müslümanlara, vatandaşlara karşı) menfi bir surette istimali”, “adüvv-ü dinden (din düşmanından) daha fazla dine zarar veriyor.”

Okunma Sayısı: 3521
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı