"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

‘Çözüm’ün çâresi

Cevher İLHAN
20 Nisan 2015, Pazartesi
Diyadin çatışmasının ardından hükûmet cânibiyle HDP/Kandil’in karşılıklı suçlamaları karambolunda “çözüm süreci”nin bir defa daha rafa kaldırıldığı artık taraflarca da ikrar ediliyor.

Ne var ki her iki cenâhtan gelen “provokasyonlar artabilir” ifşaatı, devlet içindeki “derin odaklar”dan iktidara, derin mihraklarca “eylemsizlik”te kalan “çözüm süreci”nin yeniden terörün tırmandırılıp yaygınlaştırılması “dehşet plânı”nı sözkonusu ediyor. Ve hortlatılan çatışmalarla Türkiye’nin ateşe atılması “kirli oyunu”nun bir defa daha sahnelenmesini gündeme getiriyor.

Özellikle, “şehidlerin Batı’ya gitmesi” gerilimi ve kutuplaşmayla siyasî rantı hesâbına oy devşirme plânıyla, seçim sath-ı mailinde Diyadin’in bir köyündeki şenliğe asker sevkiyatına “AKP’nin çatışmayla oylarını arttırma ve HDP’nin barajı aşmaması” katakullisi kınamaları dikkat çekici.

Keza Kandil’den sonra PKK’nın silâhlı kolu YDG-H’nin, “seçim öncesi bu provokasyona prim ve fırsat vermemek için ‘terk edilen’ askerlerin yem olması oyununu bozdukları” açıklamasına mukabil, PKK’nın, iktidarın “HDP barajı aşmasın ki çatışma ortamı oluşsun” komplosunu ileri sürmesi çarpıcı.

Kısacası, iki yıldır benzeri eylemlere askerin operasyonuna izin vermeyen valinin, seçime iki ay kala operasyonlar için tâlimat yağması, “süreç’te neler oluyor?” sorusunu sorduruyor.

“ÇATIŞMALI SÜREÇ’ GELİŞTİRİLECEK!”

Vakıa şu ki, “çözüm süreci”nin ikide bir tökezleyip inkıtaa uğramasının en baş gelen sebebi, siyasî iktidarın baştan beri “çözüm süreci”ni İmralı-PKK/Kandil’le arasında yürütmesi zâfiyeti. Müzâkere ve mutâbakatın, milletin onayından uzak sâdece örgütle ve belli bir kesimle yürütülmesi.

Daha da vahimi, AKP’nin “başkanlık sistemi”ni getirecek sayıya ulaşmayacağı hatta tek başına iktidar çoğunluğunu kaybedeceği endişesiyle, benzeri karanlık olaylara fırsat verileceği ileri sürülüyor. Bu açıdan, KCK yöneticilerinin “seçim öncesi kaos ortamı meydana getirmek maksadıyla havadan ve karadan operasyonlar yapılacak, çatışmalı bir süreç geliştirilecek!” ihbarı kayda değer.

Yine Cumhurbaşkanı’nın miting meydanlarında “Kürt sorunu yoktur” çıkışıyla çarkı; hükûmet temsilcilerinin bir yandan kamuoyuna “on maddelik ortak mutâbakat”tan dem vururken, diğer yandan muhataplarını suçlayarak resmen “çözüm’ askıda” ifşaatları stratejiden yoksunluğu ortaya koyuyor.

Hulâsa, ortadaki çözümsüzlük ve karmaşa, “çözüm”ün öncelikle Meclis çatışı altında tartışılıp ele alınması; bütün fikirlerin konuşulup taleplerin değerlendirilmesi gerektiği görüşünü haklı çıkarıyor.

Bu bakımdan, siyasî iktidarın Öcalan’ı, PKK’yı ve Kürtlerin ancak belli bir bölümünün oyunu alan HDP’yi “Kürtlerin temsilcisi” yanlışını bırakıp “sürec”i geniş kesimlerin katılmasıyla millet nezdinde tartışması şart. Ve meselenin, bir tek “silâhların susması” ve “çatışmazlık” üzerinde değil, oldukça geniş kapsamıyla bütün demokratik hak ve özgürlükler ekseninde ele alınması icâb ediyor.

Aksi halde, PKK/Kandil, Diyadin’dekine benzer çatışmaları engellese dahi, sorunların meşrû ve sorumlu merciler nezdinde görüşülüp karara bağlanmamasıyla, çoğu ecnebi istihbarat servislerinin güdümündeki taşeron örgütler her an “sürec”i ıskartaya çıkaran provokasyonlara başvurabilir. Ya da “çözüm”ü istemeyen PKK’nın bazı unsurları, “çatışmazlığı” berhava eden provokasyonlara girişebilir.

ÇÖZÜM MERCİİ MECLİS’TİR

Bunun içindir ki, “çözüm”ün çâresi, Bediüzzaman’ın bundan 95 yıl önce, Ermeni Boğos Nubar Paşa ile Kürt Şerif Paşa’nın Paris’te ecnebilerin tertip ve tahrikiyle Osmanlı’dan iftirakla “Ermenistan ve Kürdistan kurulması” konferansındaki muhtıraya karşı, “Hakikî Kürdler, kimseyi kendilerine vekil-i müdafi olarak kabul etmiyorlar. Onların vekili ve Kürdlük nâmına söz söyleyecek, ancak Meclis-i Mebusân-ı Osmaniyedeki mebuslar olabilir” itirazındaki haklı tesbittedir. (Eski Said Dönemi Eserleri, 107)

Ve “Kürdler bu hususta kimsenin tavassut ve müdahalesine muhtaç değildirler. Eğer Kürdlerin serbesti inkişafını (demokratik hak ve hürriyetlerle maddî kalkınmasını) düşünmek lâzım gelirse bunu Boğos Nubar’la Şerif Paşa değil, devlet-i âliye düşünür” cevabındaki hakikattedir.

Hulâsa, topyekûn vatanla Doğu-Güneydoğu’nun, bütün unsurlarla Kürtlerin meselelerinin, halkın bilgisi dahilinde müzâkere edilip çözüleceği yegâne plâtform ve hal mercii, Kürtlerin de temsil edildiği, milletin hakkını ve hukukunu korumakla yükümlü Meclis’tir, örgütler değil. Muhatap, bölgeden seçilenlerle birlikte bütün milletvekilleridir; örgüt elebaşlarıyla sorumsuz aktörler değil.

Aksi halde meşrû zeminlerin dışında, milletten kopuk, bölge halkını tek başıyla asla temsil etmeyen mihraklarla, hiçbir teminatı olmayan, güven vermeyen mâhiyeti meçhul mahfillerle kapalı kapılar arkasındaki pazarlıklarla hiçbir köklü ve sürdürülebilir nihâî “çözüm”e varılamaz.

Varılamayacağı, büyük iddialarla ve beklentilerle başlatılıp her defasında akamete uğrayan, barışın ve “çatışmazlığın” bozulup terörün yeniden avdet ettiği kırılgan akıbetsiz “süreç”lerle ortada…

Okunma Sayısı: 1498
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı