Darbe dâvâlarından dönüş, darbeyi deşifre edenlerin “suçlu” ilân edilmesine kadar vardı.
Yargıtay kararıyla “darbe hazırlığı” olduğu açıkça tescil edilen “Balyoz” belgelerini yargıya teslim eden Baransu’nun tutuklanmasına siyasî iktidarın açıkça arka çıkması, “darbelerle hesaplaşma” iddiasının temelden samimiyetsizliğini bir defa daha ortaya çıkardı.
Esasen kırılma, dönemin Başbakanının yargıdan şikâyetiyle, iktidarın önerisiyle altyapısı hazırlanmadan “darbeye ortam hazırlama’ ve ‘darbeye teşebbüs” dâvâlarının görüldüğü Özel Yetkili Mahkemelerinin apar topar kaldırılmasıyla ilk sinyallerini vermişti. Mahkemenin otuz üç “Ergenekon sanığı”nın tahliyesini reddiyle ilgili Adalet Bakanı’nın “Ortada olmayan bir mahkeme var, hâkim ve savcıların görevi sona ermiştir, karar verme yetkileri yoktur” çıkışıyla açığa çıktı.
Ve peşinden dönemin Başbakanının “savcısıyım” deyip savcılarına “kahraman” diye medhiyeler dizdiği Ergenekon dâvâlarında tahliyeler başladı. Ardından 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan sonra Erdoğan’ın başdanışmanının “orduya kumpas kuruldu” çıkışıyla hızlandı. AKP sözcüleri her ne kadar kamuoyuna karşı “dâvâların devam ettiğini” söyleseler de, tahliyelerle dâvâların artık tasfiye sürecine girdiği iyice anlaşıldı.
Keza bizzat Başbakan’ın uluorta topyekûn yargıyı ithamıyla tetiklenen ve iktidar yanlısı mihrakların politik dezenformasyonlarıyla pompalanan “algı operasyonu”yla “darbe dâvâları”ndan çark süreci başladı…
“YÜZYILIN DÂVÂSI”NDAN CAYILDI!
Peşinden, bireysel başvuruyla Anayasa Mahkemesi’nin kararı bahane edilerek, hukuk tarihimizde ilk defa yaşanan bir garabetle, Yargıtay’da onanıp kesinleşen, yargı süreci biten “Balyoz” mahkûmları toptan serbest bırakıldı. Medyatik manipülasyonlarla dâvâların içi boşaltıldı.
Yine Başbakan’ın “peşpeşe dalgalar”a veryansın ettiği ve hiç tutuklusu kalmayan 103 sanıklı “28 Şubat postmodern darbe” dâvâsı da âdeta durdu. “Cuntacılar” tek tek tahliye edildi.
Düşülen vartada kamuoyu nezdinde “demokrasiyi katleden darbelerle ve ara dönemlerle hesâplaşıldığı”, “darbecilerin yargılandığı” propagandasıyla sandıktan oy devşirilip halka karşı hâlâ “darbelerin sigaya çekildiği” propagandası yapılırken, perde gerisinde “darbe dâvâları”nı boşa çıkarma ameliyesi devam ediyor.
Görünen o ki, bu kez icâd edilen “paralelle mücadele” paravanında, “iktidara kumpas kuruldu” çarpıtmasıyla “yeni ittifaklar” üzerinden iktidar mahfillerinin evvelce “yüzyılın dâvâsı” olarak sunduğu “darbe dâvâları”ndan cayılıyor…
“KONJONKTÜREL GÖSTERİ” İMİŞ
Şu garabete bakınız ki, darbe dâvâlarındaki “uzun tutukluluk süreleri”ni eleştirenleri, âdil yargılama hakkının gasbedilmesine dikkat çekenleri, “yargılama hataları”yla dâvâlara şâibe bulaşması uyarısı yapanları “Ergenekoncu” diye itham eden mihraklar, şimdi aynı “gerekçeler”le “darbe dâvâları”nı ıskartaya çıkarma gayretkeşliği içindeler.
Girilen “hukuk kaosu”nda, AKP iktidarı sözcüleri, açık açık darbe dâvâlarında “kumpasa geldiklerini” ileri sürüyorlar.
Ve yıllardır yargılamakla övündükleri darbecilerin yargının önüne çıkarılmasını “paralel”e yükleyip, yargılayanları yargılamaya kalkışıyorlar.
Özetle, darbe teşebbüslerini ifşa eden gazetecilerin tutuklanması, darbe davalarındaki ric’atin tezâhürü. “Darbelerin ve darbecilerin yargılanması” söyleminin, demokratik bir irâde ve direnç ile olmayıp tamamen siyasî ranta dönük bir “konjonktürel gösteri”den ibâret olduğu ortaya çıkıyor...