Seçim sürecinde dini istimal gırla gidiyor. Bilindiği gibi daha önce “Referandumda ‘hayır oyu verenler ‘şeytandır!” sözleri savrulmuş, bir milletvekili “Erdoğan için her gün iki rekât şükür namazı kılmamız gerekir” demiş, “Erdoğan’a dokunmak bile ibâdettir” cümlesi sarfedilmişti…
Bu konudaki onca çarpıklıklara yenileri ilâve edilmiş; son haftalarda, din görevlilerince Bursa Ulucami’de AKP Genel Başkanı olarak övgülerle karşılanan Cumhurbaşkanı’na bu kez Gaziantep’te bir camide AKP’nin mitingine çağrıda bulunulmasının ardından bu kez İzmir’de “cumhur ittifakı”nın büyükşehir adayının bir kooperatifi ziyareti sırasında kooperatif başkanı, “AKP’ye oy vermeyeni Allah çarpar!” diye konuşmuştu. (gazeteler, 5.2.19)
En son Millî Savunma ve Millî Eğitim Bakanlığı yapmış bir AKP’li vekil, partisinin il belediye başkanına oy isterken, “İnanıyorum ki vereceğiniz destek yarın ruz-i mahşerde (kıyamet gününde), yine sizin berat (âhirette kurtuluş) belgelerinizden biri olacak” çıkışı (Gazeteler, 26.1.19) tartışmaları bitmeden, AKP Urfa Milletvekili’nin “Yarın inşallah mahşerde Allah’ın karşısına çıktığınız zaman, Allah o emaneti bize verdiğinizden dolayı, size inşallah hiçbir hesap sormayacak!” garabetli sözleri tartışmayı yeniden alevlendirdi. (gazeteler, 3.3.19)
Ve bu durum, Bediüzzaman’ın ifâdesiyle “Siyasetçilik taraftarlığıyla umûmun mâl-i mukaddesi (mukaddes ortak değeri) olan dini, inhisar zihniyetiyle kendi meslektaşlarına (siyasetdaşlarına) daha ziyade has göstermekle, kavi (kuvvetli) bir ekseriyette dine aleyhtarlık meyli uyandırmakla (dini) nazardan düşürmek” cinâyetinin vahametini teyid ediyor. (Sünûhat, 65-67)
GARABET
“Kürdistan” tâbiri “ihânet”se…
Mahalli seçimler sürecinde, “kamplaştırma ve kutuplaştırma” siyasetiyle toplumu ayrıştıran tehlikeli polemiklerden biri de “Kürdistan” polemiği üzerinden yapılıyor.
Partisinin mitinglerinde “Türkiye’de ‘Kürdistan diye bir bölge var mı?” diye sorup bu tâbiri kullananlara “çekin-gidin, defolun!” diye âdeta kovan, hatta buna MHP dışındaki diğer partileri de katarak milletin yarısını itham garabetini sergileyen Cumhurbaşkanı’nın bir zamanlar Başbakan olarak İmralı’daki terörist başına “Sayın Öcalan” dediği gibi, “Kürdistan” tanımını da en çok kendisi kullandığı arşivlerde.
Meselâ, partisinin grubunda, Diyarbakır’da “Kürdistan” kelimesini kullandığı için bazı çevrelerce “bölücü” ilân edildiğinden yakınmış; “Meclis kütüphanesine gitsinler ilk Meclis zabıtlarını, gizli celse zabıtlarını okusunlar, orada Doğu-Güneydoğu’nun ‘Kürdistan eyaleti’, Doğu Karadeniz’in ‘Lazistan eyaleti’ olduğunu görecekler” eleştirisiyle “Kürdistan” kelimesinin ötesinde “eyâlet” ifâdesiyle grubundan yoğun alkış almış. (Akşam, 19.11.13)
Yine bir televizyonda 2023’te Başbakan olması durumunda ‘eyalet sistemini önereceğini’ söyleyip, “Dünyada gelişmiş güçlü ülkelere bakarsanız, bunların hiçbirinde eyalet korkusu diye bir şey yoktur. O güçlü Osmanlı’da ‘Lazistan eyaleti’ var, ‘Kürdistan eyalet’i var. Güney’de ‘eyalet sistemi’ var…” diye konuşmuş. (CNN Türk, Kanal D, 30.3.13)
Bu durumda şu garabet ortaya çıkıyor, “Kürdistan” tâbiri “ihânet”se, bu sözler nasıl tevil edilecek?
Garabet içinde garabet…
HAFTANIN SÖZÜ
Siyaset bu çıkmazdan kurtulmalı
“Siyasî mücadelenin ‘ihanet ve vatanperverlik çıkmazı’ndan kurtulması birinci meseledir. Kimse fikirleri ve siyasî tercihleri nedeniyle hâin olamayacağı gibi kimse de hamasette mahir olduğu için bir başkasından daha vatanperver olamaz. Unutulmamalı ki iyi ya da kötü sıfatla yaftalanan herkes neticede bu ülkede birlikte yaşamaktadır. Yaşamaya da devam edecektir. Tedirginlikler veya hak edilmemiş üstünlük payeleri neticede huzursuzluk ve umutsuzluktan başka sonuç doğurmayacaktır. Bunun da ne demokrasiye, ne ülkeye, ne de bekaya faydası olacaktır.”
Mustafa Karaalioğlu, (Karar, 2.3.19)