Yeni yılın ilk suni tartışması, yine dinin siyasette istimali.
Önce İstanbul’da bir vakfın Hz. Mevlânâ’nın 747. vuslat yıldönümünde düzenlediği “şeb-i arus” anma programda “Türkçe ezan ve Kur’ân okutulduğu” iddiasıyla fırtına kopartıldı.
Vakıa şu ki ezanın okunmadığı, bütün Mevlânâ ihtifallerinde olduğu gibi aslı Farsça naatlarla selâm ve salâvatların getirildiği -vakıfça hazırlanan- programda bazı ciddî hatalar yapılmış.
Elbette ki Kur’ân aslından kıraat/tilâvet olunur; ve iktidara ilişik gazete ve televizyonların portallarındaki videolarda “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” diye başlayıp “O ne güzel Allah ki O’nun onun bir benzeri yok” diye birkaç cümlenin Kur’ân kıraati tarzında seslendirilmesi yanlışı elbette eleştirilmelidir.
“TÜRKÇE MEÂLİ, KUR’ÂN DEĞİLDİR…”
Ancak “Kur’ân-ı Kerim, hem lafzı hem mânâsı ile Kur’ân’dır” hakikatini hatırlatan, “namazda Kur’ân kıraatinin farz olduğunu ve Kur’ân’ın tercümesi ve tefsirlerine ‘Kur’ân’ denilmeyeceğini bildiren Diyanet’in hazırladığı birçok programda da “Kur’ân’ın Türkçe meâli” okunuyor.
Gerçek şu ki Diyanet’in, nazara verdiği “9 Ramazan 1324/23 Mart 1926 tarih ve 743 numaralı Müşavere Hey’eti ve Din İşleri Yüksek Kurulumuzun 04.12.1997 tarih ve 103 sayılı- kararında da ‘Namaz ibâdetinde Kur’ân’ın asli haliyle okunması ile kişinin kendi dilinde dua edebilmesi birbiriyle karıştırılmamalıdır. (…) Namazın rüknü olan Kur’ân kıraati ancak orijinal lafızlarıyla okunduğunda bu farz yerine getirilmiş olur. Namazda Kur’ân kıraati icmâ ile farz olduğu ve meâllerin hiç birine yine icmâen Kur’an denilemeyeceği için namazda Kur’ân meâli ile kıraatte bulunulması İslâm ümmetinin ittifakıyla meşru görülmemiştir” hükmü namaz için geçerli.
“DİNİ NAZARDAN DÜŞÜRÜYOR”
Çarpıcı olan, aynı Diyanetin son yıllarda bilhassa seçim her sath-ı mâilinde dinin siyasete âlet edilmesine hiçbir tepki vermemesi. İktidara ilişik medyayla bazı mahfillerin, dini değerlerin siyasi propagandaya âlet edilmesine, camilerde siyasi propaganda çarpıklıklarına sessiz kalmaları.
Oysa bütün Müslümanların ortak ibâdet mekânı olan camilerin, mihrapların-minberlerin parti propagandasında istimali, dinî değerlerin siyaset malzemesi olarak kullanılması ile toplumda kırılma ve kutuplaşma tefrika fitnesi ateşlendiriliyor.
Elbette ki, Kur’ân’ın Türkçe okunduğu anlamına gelecek özensizliklerden sakınmalı. Kadın erkek semâzenlerin birlikte semâ yapmaları gibi dinen hiçbir cevâzı olmayan tuhaf bid’atlara karşı dikkatli olunmalı. İnsafsızca istismarla, politik polemikli “kimlik siyaseti”yle ayrıştırma ve düşmanlaştırmayla dini hoyratça siyasi arenada suiistimale bahane arayan siyasete koz verilmemeli.
Bunun yanında dine en büyük zararı veren siyasette din istismarına da fırsat verilmemeli…