"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Düstur-u adâlet”ten sapılmamalı

Cevher İLHAN
30 Temmuz 2016, Cumartesi
“Darbe girişimi” sonrası ilk Bakanlar Kurulu toplantısında, yeni süreçte güvenlik önlemlerinin yanısıra, yargılama usulleri gibi çok önemli başlıkların ele alındığı Bakanlar Kurulu toplantısında, “savaş koşullarının hüküm sürdüğü savaş hukuku” sâikiyle “özel yetkili ‘savaş-darbe’ mahkemeleri”yle “özel yetkili savcı ve hâkimler” gündeme geldi, ancak bunun yerine OHAL getirildi.

Ne var ki, OHAL’ın ilk KHK’sıyla onbinlerce gözaltı ve tutuklamalarla, kamuda 60 bine yaklaşan ve gün geçtikçe kapsamı genişletilen açığa almalarla sürecin “tasfiye ve tâkibat süreci”ne dönüştüğüne dair endişeler arttırıyor.

Yargıdaki kırılma, 12 Eylül 2010 referandumuyla, Türkiye’nin imza koyduğu ve iç hukuku bağlayan Anayasa’nın 90. maddesiyle uymakla yükümlü olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve AB ve demokratik kriterlerin aksine yeni Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) tamamen yürütmenin güdümüne sokulup kat kat yetkileri arttırılan Bakanlığın bir genel müdürlüğü haline getirilmesiyle derinleştirildi…

YARGIDA KIRILMA YAKINMALARI

17-25 Aralık yolsuzluk-rüşvet soruşturmaları engellenmesinin ardından “paralelle mücadele” paravanında, Cumhurbaşkanı’nın “savcısıyım” dediği başta “Ergenekon” ve “Balyoz” olmak üzere “darbeye ortam hazırlama ve darbeye teşebbüs” davaları ıskartaya çıkarıldı.

Bunda uluslararası hukuka, yargılama usullerine, standartlarına ve kriterlerine uymayan bir tür “sivil sıkıyönetim operasyon mahkemeleri” olduğu AB “Türkiye ilerleme raporları”nda Ankara’ya iletilen ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin (DGM) yerine ihdas edilen “özel yetkili mahkemeler”in ve “özel yetkili savcılıklar”ın ihdasıyla, bütün uyarılara kulak tıkanarak, âdil yargılama ilkelerine aykırı yetkilerle başta “uzun tutukluluk kararları” olmak üzere yargılama hatalarıyla sulandırıldı.

Başbakan Yardımcısı’nın “Orduya kumpas kurulmuş” çıkışıyla, Cumhurbaşkanı’nın Harp Akademileri Komutanlığı’nda “subay tutuklamalarına gönlünün râzı olmadığını” söyleyip bir nevi “özür dilemesi”yle bütün “darbe davaları” tasfiye edildi. (Gazeteler, 20.3.15)

Devamında HSYK üzerinden yargıya müdahaleyle Cumhurbaşkanı’nın “proje mahkeme” dediği tek hâkimlik Sulh Ceza Hâkimlikleriyle yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı bütünüyle berhava edildi.

Aslında evvela bağımsız ve tarafsız olmayan adâletin güçlünün güçsüzü ezeceğini belirten dönemin hükûmet sözcüsü, “Yargı, on kurum içinden sondan üçüncü, dördüncü sırada. Yargıya güven bitmişse kafamızı ellerimizin arasına alıp düşünmemiz lâzım. Saraylar yaptık, ama adâlete, yargıya duyulan güveni artıramadık. Bundan bütün ülke zarar görür” itirafında bulundu. (Gazeteler, 11.5.2015)

Peşinden Meclis eski Başkanı Çiçek, “hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve tâlimat veremeyeceğini, tavsiye ve telkinde bulunamayacağını” teminat altına alan “Anayasanın 138. maddesi ölmüştür” açıklamasıyla yargı bağımsızlığının yok edildiğini ikrar etti. (Milliyet, 16.5.15) Yine Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Kılıç, “Toplumda yargıya güven azaldı” değerlendirmesinde bulundu. (gazeteler, 22.4.16)

“ADÂLETİN MÂHİYETİNİ ZULME ÇEVİRİR…”

Ve yargının en üst kurulu HSYK Başkanvekili Yılmaz, “Geçmişte yüzde 70’lerde olan yargıya güven yüzde 30’lara gerilemiştir” diye yakındı. (DHA, 22.4.16)

Gelinen vartada, bir nevi “özel yetkili mahkemeler” gibi, kamu kurumlarında oluşturulan komisyonların MGK’ca “terör örgütü” ilân edilen bir “yapı”ya “mensubiyeti, iltisakı (ilişiği), irtibatı”nın ötesinde hiçbir ilgisi olmayanların hak kazandıkları işlerinden uzaklaştırılmaları, tam bir furyaya dönüşmüş vaziyette.

Bu bakımdan, suçsuzların ve mâsumların haksızlıklara ve hukuksuzluklara uğratılmalarının engellenmesi için öncelikle ciddî soruşturma ve âdilâne yargılama oldukça önemli.

Bunun içindir ki, Bediüzzaman’ın “düstur-u adâlet”ten sapılarak “hissiyatını karıştıranların adâlet nâmına pek çok zulmettikleri” “evham, garâz ve inad”la” sırf inanç, görüş ve kanaatlerinden olayı insanların hak ve hukuklarına ilişilmesiyle ve “sureten adâlet içinde müthiş günâhlara girmek ihtimali”yle, “adâlet noktasından tarafgirlik fikriyle adâletin mahiyetini zulme çevirir” ikazı bu süreçte fevkalâde ehemmiyetli. (Tarihçe-i Hayat, 487, 202;Şuâlar, 313)

Okunma Sayısı: 2697
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • abuzuddın

    30.7.2016 19:50:34

    artık söz bitti,kaderde olan yaşanacak.Kimi Habil kimi Kabil olacak.Yol iki sonunda ya ebedi mükafat ya da azap olacak

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı