Seçim ve sandık sahtekârlıklarına dair iddiaların ardı arkası kesilmiyor. Zira ekonomik yıkımın dip yapmasına, hiper enflasyonla, zamlarla pahalılığın katlanmasına, deprem bölgesine üç gün sonra ancak müdahale eden arama-kurtarma başarısızlığına rağmen Erdoğan’ın yüzde 52 oy çıkması çarpıklığının hiçbir mâkul izâhı yapılamıyor.
Öncelikle seçimde seçmen sayısının uyuşmaması, nüfus artışının seçmen artışından daha düşük kalması, bazı sandıklarda oy kullanan seçmenin seçmen sayısını aşması, milyonlarca üniversiteli seçmenin oy kullanamaması, ortalıkta gezen dört milyon seçmene dair belirsizlikler hâlâ karanlıkta.
Deprem bölgesindeki on bir ilde 4 milyonu bulan vatandaşın bölgeyi terk etmesine karşı 8.5 milyon kişinin -2018’deki seçimden fazla- oy kullanmasıyla seçmen sayısında hiçbir kaybın olmaması, üstelik katılımın artması istifhamları daha da derinleştiriyor.
Başta milyonlarca Suriyeli ve Afganlı olmak üzere geçici sığınmacıların arasından kaç yüz bin ya da kaç milyon sığınmacının “seçmen” yapılıp oy kullandırıldığına ilişkin muammaya mukabil hiç bir açıklama yapılmıyor.
Bu açıdan, içte ve dışta birçok bağımsız gözlemcinin tesbitiyle hiçbir ahlâkî değer ve kural tanımadan devlet imkânlarının hoyratça istimaliyle, 29 kanalın tepe tepe kullanılmasıyla medyanın partizanca tarafgir asparagaslarıyla, montajlanmış iftiralarla, her türlü baskı, tehdit ve şantajın dayatılmasıyla, milyonlarca sahte oyun atıldığına ilişkin şâyialarla 14-28 Mayıs seçimleri çok partili dönemin en âdil olmayan, en hileli ve şâibeli antidemokratik seçimi olarak kayıtlara geçiyor…
VAZİYET
“Neredeeen nereye!”
Mâlum Cumhurbaşkanı’nın “darbeci diktatör”, “zâlim ve katil” diye tahkir ettiği ve “asla bir araya gelmem” dediği Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile bir araya gelmesi siyasi iktidarın her yanlışına “gerekçeler” üreten “yandaş medya”da da şaşkınlıkla karşılanmıştı.
31 Mart 2019 İstanbul seçimlerinde “millet ittifakı” adayı İmamoğlu’nu kastederek “Pazar günü oylarınızı Sisi’ye mi yoksa -partisinin adayı- B. Yıldırım’a mı vereceksiniz!” diye konuşan Erdoğan, akabinde “dünya kupası açılışı” için gittiği Katar’da yanyana fotoğraf verdiği Sisi’yle el sıkışması dış politikadaki “yaman çelişkili çarkları” gündeme getirip siyasetin çirkin yüzünü açığa çıkarmıştı.
Bu yüzden “besleme basın”dan bazı gazeteler “Sisi ile -iki elle- el sıkışması”nı iç sayfalarda vermekle gizlemeye çalışırken, “iktidara iliştirilmiş yorumcular” çarpıklığı “teğet” geçmişlerdi.
Bu vaziyet, “global rest”ten “yeni normal”e dönüşte dâvet ettiği İhvan mensuplarını sınırdışı eden, bütün kanallarını kapatan, meydanlardaki “Rabia’dan ‘bizim Rabiamız’a”ya, ‘Mursi’den Sisi’ye” savrulmayı gözler önüne sererken bir defa daha “neredeeen nereye!” dedirtiyor…
GARABET
Kimler için “şampanya patlatıldı!”
Seçim kampanyasında “iktidar cephesi”nin miting meydanlarına seccade ile çıkmakla başlayan dinî değerlerin istismarı gırla gitti. Özellikle Adalet Bakanı Bozdağ’ın “14 Mayıs akşamı ya şampanya patlatıp bunu sabaha kadar kutlayanlar olacak ya da temiz alnını şükür için secdeye koyanlar olacak” diye “millet ittifakı”na oy veren milyonlarca seçmeni peşinen “şampanya patlatmak”la suçlaması, dini sadece partisine inhisarla vıcık vıcık istimali skandalı günlerce tartışıldı.
Bu arada “millet ittifakı”na oy veren vatandaşları “alınlarını secdeye koymama” ve “şampanya patlatma” ithamına karşı Ankara BB Başkanı Mansur Yavaş’ın kazandığı gece sabaha karşı Hacı Bayram Camiine gidip “şükür secdesi”ni yaptıklarını hatırlatması ile ana muhalefet milletvekili Ali Mahir Başarır’ın Bakan’a “Ben bu meydanlarda şampanya içen görmedim ama senin nerelerde şampanya patlattığını söylersem Urfa’da sokağa çıkamazsın!” tepkisi cevapsız kalırken, seçim gecesi sokaklara taşan partili fanatiklerin kışkırtıcı slogan ve taşkınlıklarla insanları yaralayan silâhları patlatmaları dikkatleri çekti.
Ancak en garibi, Erdoğan’ın kazanmasını kutlayan Rusların “şampanya patlatması” oldu. Yani muhalefet değil, AKP iktidarı için “şampanyalar patlatıldı…”
KISACA
Siyasetin düştüğü varta
İtiraf edilen iftiralı kara propagandalı seçimin çarpıtmalarından biri de AKP iktidarında yapılan ve depremde yıkılan onca kamu ve özel hastaneden biri olan Hatay Defne’deki hastane üzerinde yapıldı.
2010 yılından beri “çürük raporu” verilmesine rağmen boşaltılıp kapatılmadığından depremde seksen beş vatandaşın can verdiği hastanenin diğer bölümleri bitmezken, bir tek prefabrik “âcil bölümü”nü apar topar açılışında Cumhurbaşkanı’nın “Burada bize oy çıkmadığı halde bu hastaneyi bitirdik; bize oy vermediniz ama yine de hastaneyi yaptık” demesi, siyasetin düştüğü vartayı ifşa etti.
Kısacası Bediüzzaman’ın beyânıyla, milleti “mugalâta (yanıltıcı çarpıtmalar) ve cerbeze (demagoji) ile iğfal”a yeltenen ve kutuplaştırmayı tahrikle ekonomik çöküşü karambola getirtme peşinde her haliyle sırıtan çiğ ve sakil siyasetin “yalana fazla revaç veren propaganda-i siyaset”le düşürdüğü vartayı açığa çıkardı. (Divân-ı Harb-i Örfî, 51)
Yazık…