"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Fecaatten “başarı hikâyesi” türetildi…

Cevher İLHAN
13 Ekim 2014, Pazartesi 00:01
Gündemden kalkan konulardan biri de, Türkiye’nin Musul Konsolosluğu’nda çalışan 46’sı vatandaş 49 rehinenin 101 gün IŞİD’in elinde kalmasının perde arkası oldu.

Nihayette rehinelerin kurtarılması elbette sevinilecek bir sonuçtu; ancak birçok fecaatte olduğu gibi gündemin karambolunda olup bitenlerin arka plânı doğru dürüst sorulmadı, bir nev’î üstü örtüldü.  

Rehinelerin aylar sonra Türkiye’ye teslim edilmesi “büyük başarı” olarak sunulurken, Başkonsolosluğun basılıp vatandaşlarımızın üç ay on bir gün örgütün elinde tutulmasındaki ağır ihmaller ıskalandı. Oysa Musul’u işgalin günler öncesinden başladığı, valinin bile şehri terk ettiği süreçte konsolosluğu boşaltmak için Başkonsolosun Ankara’yı uyardığı ve bizzat dönemin Başbakanının, Dışişleri Bakan Yardımcısına “Teslim olsunlar, sonra kurtarırız” tâlimatını verdiği o sırada medyada yer almıştı.
Bu arada IŞİD’in Musul’a âdeta bağıra bağıra geldiği, konsolosluğun bir “tahliye plânı” yaptığı, ancak son anda Ankara’dan gelen direktifle bundan vazgeçildiği rehinelerce de anlatıldı. Rehineler arasında yer alan özel harekâtçı Veysel Can’ın, “Konsolosluk baskını öncesi IŞİD bildiriler dağıtarak, sesli anonslarla insanların şehri terk etmesini söylemiş. Bizim binamızın karşısındaki operasyon birliği de kentten ayrıldı. Sonra baskın günü kapıya geldiler. Tahminime göre içinde 500 kilodan fazla patlayıcı bulunan üç kamyoneti kapılarımızın önüne koydular. Başkonsolos, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun talimatıyla teslim olma kararını verdi” ifşaatları sıcak gündemin hayhuyunda kaynadı. Rehinelerin 101 günlük endişeli bekleyişte, örgütün elinde esir bırakılıp, kaçırıldıkları Musul’da sekiz kez yer değiştirilip, Irak ordusunun bombalamasından kıl payı kurtulmaları, karanlık dehlizlerde, “kafa kesen” dehşet ve vahşet infaz videoları seyrettirilerek, her an tepelerinde tutulan otomatik silâhlarla taranma psikolojik baskı ve işkence görmeleri “teğet” geçildi. 
Buna mukabil, Cumhurbaşkanı’nın “Çok başarılı bir operasyon yaptık, bir vatandaşımızın bile burnu kanamadı” cümlesiyle; Başbakan’ın “Operasyonun arkasında sayısız isimsiz kahraman var” deyip MİT’i ziyaret ederek IŞİD’le “operasyon” ya da “pazarlık”ta görev alanları tebrik etmesiyle, başarısızlıktan “başarı hikâyesi” çıkarıldı. Öylesine ki Cumhurbaşkanı, “Konsoloslukta ‘fırtına’ isimli bir köpeğimiz vardı, o köpeğimizi kurtaramadık, buna çok üzüldüm” diye “kahramanlık hikâyesi”ni dramatize etti. 
Özetle, 101 günlük esaretli serüvenin, hükûmete yakın medyada türetilen “kurtarılma destanları”yla hiç örtüşmediği ortaya çıktı. Günler öncesinden yapılan uyarılarla konsolosluğun boşaltılması ve bütün görevlilerin yakınlarındaki havaalanına nakledilmesi mümkünken nakledilmemesi; göz göre göre konsolosluk personelinin IŞİD’e teslim edilmesi yeterince tartışılmadı. En çarpıcısı da “rehineler” kurtarıldı; lâkin Türkiye’nin Musul Konsolosluğu hâlâ IŞİD’in işgalinde.  
Gerçekten, Musul’da tek diplomatik temsilcilik olarak bırakılan konsolosluğumuzun bu hale düşmesinin sorumluları kim?  

SORMAK LÂZIM

Bir canın-şehidin “maliyeti” ne?

İçişleri Bakanı Efgan Ala, önce son günlerdeki kanlı olayların bilânçosunu açıklamış: “35 ilde olaylar oldu. Büyük çoğunluğu karşılıklı grupların şiddet eylemlerinde 31 kişi hayatını kaybetmiş, 2 emniyet görevlimiz şehit olmuştur. 221 sivil, 139 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bunlardan 125’i polis, 5’i jandarma eridir. Toplam 351 kişi yaralanmıştır.” 
Ardından devam etmiş, “Şiddet eylemlerinde 212 okul, 67 emniyet, 25 kaymakamlık, 29 parti binası, çocuk yuvaları, Kızılay kan merkezleri, belediye binalarının aralarında olduğu 780 bina... toplam olarak 1113 bina yakılmış veya tahrip edilmiştir. Özel araçlar, belediye araçları, ambulanslar ve polis araçları yakılmış ve toplamda 1177 araç kullanılamaz hale getirilmiştir…” Ayrıca 6-10 Ekim tarihleri arasında bu vandalizmi yapanlardan 1024 şahsın gözaltına alındığını, bunlardan 58’inin tutuklandığını, soruşturmaların devam ettiğini, olaylara katılanları, ortalığı yıkıp yakanları tesbit çalışmalarının hızla yürütüldüğünü eklemiş. 
Bütün bunları söyledikten sonra, “Biz İçişleri Bakanlığı olarak elbette kendi üzerimize düşeni en güzel, en az mâliyetle en az zarar verir biçimde, milletimizi en çok memnun edecek hassasiyetle yerine getirmeye çalışıyoruz” demiş…
Sormak lâzım; “en az maliyet” ne demek? Bir canın, bir şehidin “maliyeti” nedir?.  Bakan “maliyeti” neye göre hesaplıyor? Doğrusu merak konusu…

İNCİ

“Gıpta edilecek politika”!

İçişleri Bakanı Ala, “Türkiye’nin bölgesinde meydana gelen olaylara ve iç karışıklıklara yönelik dünyanın gıpta ettiği bir politika izlediğini” ifâde ederek övünmüş. Beş gün içinde 37 vatandaşın katledildiği, yüzlercesinin yaralandığı, sokakların yangın yerine çevrildiği, günlerdir terör, çatışma, ölümün kol gezdiği bir Türkiye var ortada. Kobani dolayısıyla tetiklenen olaylarda ülkeyi topyekûn fitne ateşine iten olaylarda hükûmetin krizi yönetemediği görülüyor. 
Hâlâ yangına körükle gidiliyor. Siyasî iktidar adına konuşanlar, başta Cumhurbaşkanı bütün muhalefeti isim vererek meydanlarda tek tek suçluyor. Başbakan, anamuhalefet liderine, “Aklına ihtiyacımız yok, konuşma, sus!” diye çıkışıyor.
Diğer yandan Türkiye, sonu meçhul Ortadoğu bataklığına saplanmakla karşı karşıya bırakılıyor. Amerikan Savunma Bakanı Chuck Hagel tıpkı Irak’ta olduğu gibi Suriye’ye karşı da NATO paravanında İncirlik Üssü’ne savaş ve bombardıman uçaklarının konuşlanacağını ileri sürüyor. 
Amerikan Dışişleri Sözcüsü Jen Psaki, ABD’den Ankara’ya gelecek bir ekibin, “IŞİD’e askerî hazırlık için ‘ortak askerî plânlama’ yapacağını bildiriyor. Batı medyası, Erdoğan’ın “eğit-donat” önerisiyle, Türkiye’nin Suriye’deki muhalefete silâh eğitimi vereceği haberlerini uçuruyor. Ve bütün bunlara karşı Bakan, kerâmeti kendinden menkul Türkiye’nin politikalarına dünyanın “gıpta” ettiğini söylüyor. 
Gerçekten, bu tablonun nesine “gıpta” edilir? 
Merak konusu… 

GARABET                            

Neyin “özrü”?

Bayram haftasında tam bir “özür” garabeti yaşandı. Önce Amerika Başkan Yardımcısı Joe Biden, (3 Ekim’de) Harvard Üniversitesi Siyaset Enstitüsü’ndeki konuşmasında, bölgedeki müttefikleri Türkiye, Suudî Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’ın IŞİD’i desteklediğini iddia etti. Türkiye başta olmak üzere bu ülkeler için, “Esad’ı devirme ve bir Sünnî-Şiî savaşı çıkarmada çok kararlıydılar. Ne yaptılar? Esad’la savaşacak herkese yüz milyonlarca dolar para ve on binlerce ton silâh akıttılar. El Nusra, El Kaide için destek olacak, dünyanın diğer yerlerinden gelen cihadistlerin aşırı unsurlarını kabul ettiler. Türkiye’yi IŞİD’e desteği kesmeye ikna edemedik” sözlerini sarf etti.
Biden, bununla da kalmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisine, ‘Hem Suriye, hem Irak konusunda siz haklıydınız, çok fazla insanın Suriye’ye geçişine izin verdik, şimdi sınırı mühürlemeye çalışıyoruz” dediğini dile getirdi. 
Ve Erdoğan’ın “Eğer bu ifâdeleri kullandıysa, benim için Biden tarih olmuştur” sert tepkisi üzerine, önce Beyaz Saray’dan Biden’in Suriye’deki belirsizliğe dikkat çekmek için bu sözleri söylediği; aslında Erdoğan’a hayranlık duyduğu duyuruldu. Peşinden de Biden, “Sözlerim, Türkiye’nin bilinçli olarak IŞİD’i ya da diğer unsurları desteklediği şeklinde algılandıysa özür dilerim” dedi.
Her iki halde de, temelde Biden’in lâfları yalanlanmazken, işin garabeti, yerli medyada “Biden özür diledi” manşetlerinin atılmasıydı. Oysa Biden, sözlerinden değil, kapalı kapılar arkasında konuşulanların deşifre edilmesinden “üzüntü” duyup, “özür” dilemişti…

Okunma Sayısı: 2423
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Yunus Emre

    13.10.2014 12:20:26

    Allah razı olsun! Tespitleriniz tam yerinde. Sosyal medyada yazılarınızı paylaşarak tarafgir ve partizan arkadaşların da gerçekleri görebilmesine çalışıyoruz fakat maalesef tarafgirlik hastalığı tedavisi en zor hastalıklardan birisi pek muvaffak olamıyoruz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı