En son İran’ın Hoy şehrinde meydana gelen 5.9’luk ve sınırda Van’ın Başkale köylerinde dokuz vatandaşın can verip dokuzu ağır 39’unun yaralandığı deprem fırtınası devam ediyor.
Verilen bilgilere göre Elazığ ve civarında 2 bin 500’ü, Manisa - Akhisar ve havalisinde 3 bini aşan deprem olmuş; yetkililer sözkonusu deprem bölgesinde günde 100-150 depremin meydana geldiğini, küçük ve orta büyüklükte de olsa peşpeşe depremlerle yorgun olan binalarda oluşan çatlakların ve hasarlı binaların kat kat arttığını bildiriyorlar.
Şimdiye kadar yapılan incelemelere göre bir tek Elazığ’da yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı toplam bina sayısı 8 bin 137 olurken; bağımsız bölüm sayısının 19 bin 294 olması; Malatya’da yıkık, âcil yıkılacak ve ağır hasarlı toplam bina sayısı 3 bin 540, bağımsız bölüm sayısının 6 bin 977’i bulması” vahameti ele veriyor. (Elazığ Son Haber, 7.2.20)
Çarpıcı olan, bu süreçte bütün bunlara karşı muhalefetin peşpeşe “depremlerde ihmallerin araştırılması, alınması gereken önlemlerin görüşülmesi” amacıyla âcil bir çalışma yürütülmesi” için Meclis Araştırma Komisyonu kurulması ve sadece AKP iktidarı döneminde “deprem vergisi”yle toplanan “36 milyar dolar deprem vergisi kalem kalem nereye harcandığı”na ve “felâkete tedbir” önerilerine dair önergelerine peşinen “iktidar cephesi”nce red tavrının sürdürülmesi.
Yargının “devletin denetim görevini yeterince yerine getiremediği, denetim mekanizmasını kuramadığı için meydana gelen can ve mal kaybından sorumlu olduğu” kararlarına rağmen, hâlâ deprem paralarının yerine göre harcanıp harcanmadığı tekliflerinin iktidar partisince reddedilmesi.
Musibetin - felâketin bu denli umumileşmesine rağmen siyasi iktidarca hâlâ kamuoyundan ve muhalefetten gelen araştırma ve işbirliği çağrılarına yanaşılmaması.
“Menfi siyaset”in “felâketi dahi siyasileştiren” tavrıyla “asıl felâket” bu.
“Libya şehitleri” neden gizleniyor?”
Cumhurbaşkanı’nın “Hafter’e karşı kahraman askerlerimiz ve Suriye Milli Ordusu’ndan ekiplerimizle beraber oradayız, mücadeleyi orada sürdürüyorlar” cümlesi, Türkiye’nin “Suriye milli ordusu” dediği ÖSO elemanlarını Suriye gönderdiği iddialarına destek verirken “Tabii birkaç tane şehidimiz var. Birkaç tane şehidimizin karşılığında yüze yakın orada lejyonerlerden etkisiz hale getirdik. Şehitler tepesi hiçbir zaman boş kalmayacak” ifadeleri içte yeni bir tartışmayı başlattı. (gazeteler, 22.2.20)
Başta bir albayla halen sayısı bildirilmeyip kamuoyundan gizlenen şehitlerin gizlice toprağa verildiğine dair sosyal medya paylaşımlarından ilgili resmi makamlarca hâlâ hiçbir bilgilendirmenin yapılmaması tam bir garabet oldu.
Garabetlerin başında, “Libya şehitlerinin halktan gizlendiği, “birkaç tane şehit” diye şehitere ‘tane’ denilmesinin saygısızlık olduğu, üzücü ve yaralayıcı olduğu, insana ne kadar değer verildiğinin tezâhürü olduğu” tepkileri karşılıksız kalırken gazetecilerin sosyal medya hesaplarının kapatılması geliyor.
Ve muhalefet sözcülerinin, “Sayın Cumhurbaşkanı mitingte çay dağıtırken ‘birkaç tane şehidimiz var’ diyor, ‘iktidar, neden şehitlerin kimlikleri, nerede ve nasıl şehit olduklarına dair en ufak bir bilgi verilmiyor?’, ‘İktidar şehitleri neden saklıyor?’, ‘Libya şehitlerinin ismi neden açıklanmıyor?” sorularının cevapsız kalması. Ankara’dan hâlâ tatmin edici bir açıklamanın gelmemesi.
Garabet içinde garabet…
BİR SORU
“18 yıllık iktidara ‘Deprem için ne yaptınız’ sorusu da, ‘Japonya’da 8-9 şiddetindeki bir depremde kimsenin burnu kanamıyorken, burada insanlar neden ölüyor?’ sorusu da, hatta daha fazlası da sorulur…”
Elif Çakır
(Karar, 30.1.20)