"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Fikir, ifâde ve vicdan hürriyeti

Cevher İLHAN
01 Kasım 2020, Pazar
BEDİÜZZAMAN’IN MEŞRÛTİYET/DEMOKRASİ TÂRİF VE TESBİTLERİ - 11

Bediüzzaman, fikir hürriyetini insanın en tabiî hakkı görür.

Cumhuriyeti hürriyetle târif eder; genel hürriyeti, fertlerin hürriyetinin yekûnuyla açıklar; ve “ne nefsine, ne gayriye (başkasına) za- rarının dokunmaması”yla sınırlarını çizdiği umumî hürriyeti de yine adâletle sınırlar. “Hürriyet budur ki, kanun-u adâlet ve te’dipten (adâletin cezâlandırmasından) başka hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın (korunsun), herkes harekât-ı meşrûasında (meşrû hareketlerinde) şâhâne serbest olsun” hükmüyle izâh eder. (a.g.e., 55-57)

Temel hak ve hürriyetler kapsamında ana umdeleri tanımlarken, bunların başında ifâde hürriyetini sayar.

Bu açıdan, “Âsâyişe, emniyete dokunmamak şartıyla, hiç kimse vicdanıyla, kalbiyle kabul ettiği bir fikirden, bir metoddan dolayı mes’ul olmaz” düsturuyla, bugün hâlâ hudutları tartışılan ve hâlen çağdaş hukukun, en ileri ve hürriyetçi de- mokrasilerin varmaya çalıştığı kriterleri belirler.

Bediüzzaman’ın tesbitiyle, “ka-bul etmemek, tasdik etmemek, idârece bir cünha (sorgulanacak bir kabahat), bir suç teşkil etmez. En müthiş bir muhalif, rejim müessesesini tel’in de etse, bilfiil idâreye ilişmese, onun mefkûresine kanunen ilişilmez. Hürriyet-i vicdan ve hürriyet-i fikir, onları tebrie eder (suçsuzluğunu ortaya koyar.)”

Bediüzzaman’a göre, farklı görüşleri ileri sürmek ve muhalefet, “meşrû ve samimî bir muvâzene-i adâlet unsurudur.” Adâletin ölçüsü-tartısı olup dengesini sağlar. (Tarihçe-i Hayat, 564-5)

Bundandır ki, Bediüzzaman’ın, adâlet müessesesinin hiçbir cereyana kapılmaması, hiçbir tarafgirliğe girmemesi; vatandaşların haklarını aramalarının yegâne mercii olan hâkim ve mahkemenin tarafgirlik şâibesinden uzak ve gayet bîtarafane bakmasının “adâletin birinci şartı” olmasına dair tarifleri, yargının bağımsızlık ve tarafsızlık sorununu çözecek ölçülerdir.

Bu bakımından, bütün milletin tek bir siyasî görüşte olmasının mümkün olmadığını kaydeden Bediüzzaman’ın, “hürriyetin en geniş şekli olan hürriyetçi demokratik cumhuriyette, elbette hakikî ve kat’î ve reddedilmez kanaat-i ilmiyeyi ve efkâr-ı sâibeyi (maksada uygun fikirleri, doğru düşünceleri) asâyişe dokunmamak şartıyla, hürriyet-i ilmiyeyi (ilmî hürriyeti) istibdât altına almayan ve onu bir suç tanımayan adâlet ve hukuk sistemi” tesbitleri düşünce ve ifade de en illeri ve kapsayıcı hürriyeti ihtiva eder. (Tarihçe-i Hayat, 204)

BEDİÜZZAMAN’IN ADÂLET TÂRİFİ VE TESBİTLERİ ADÂLET, KUR’ÂN’IN DÖRT ESASINDAN BİRİDİR

Kur’ân’ın hedeflediği “dört esas unsuru”, “tevhid, nübüvvet, hâşir (âhiret), adâlet ve ibâdet” olarak beyân eden Bediüzzaman, adâlet hakikatinin Kur’ân’ın sûrelerinde, âyetlerinde, kelâmlarında sarâhaten, işâreten bulunduğunu belirtir.

“Adâlet”in öncelikle kâinatın Yaratıcısının Hak ve Âdil İlâhî isimlerinin bir tecelligâhı olduğunu altı bin sayfalık İslâmı çağın idrâkine iknâ edici bir uslûpla izâh ve ispat eden iman ve İslâm irfanı Külliyatı Kur’ân tefsiri Nur Risalelerinde temel dinamikleriyle açıklar.

Medenî olarak yaratılan, terakkisini temin etmek için tahdid konulmayan insanın şehevî, gadabî ve aklî kuvvelerinin başıboş bırakıldığından “muâmelat” denilen insanlarla ve çevreyle münâsebetlerinde zulüm ve hak tecavüzlerinin önlenmesi, çalışmalarının neticelerini mübâdelesi için içtimaî ve medeni ilişkilerde adâlete muhtaç olduklarını kaydeder.

Bediüzzaman, “adâlet”in ehemmiyetini evvelâ Birinci Dünya Savaşı’nın ilk senesinde, harp cep- hesinde, avcı hattında, düşman gülleleri altında, “Kelâm-ı ezelîden gelen ve bütün asırları ve bütün tâvâif-i nev’î beşeri (insanlık taifelerini ve tabakalarını) muhatap ittihaz eden Kur’ân-ı Hâkimin gayet küllî (kapsamlı) mânâlarının cevherlerinin sadefi hükmünde olan küllî Kur’ânî lâfızları”nın tefsirini İşârâtü’l-İ’câz adlı eserinde hülâsa eder. (İşârâtü’l-İ’câz, 17-18)

KUR’ÂN, İNSANLIĞA ADÂLETİ EMREDER…

Her ferdin sosyal hayatta dinî ve umumî maslahatlarda temel hak ve hukukları, haysiyetleri, irşâdları, tâlimleri, ıslâhları gibi vazifelerinin olduğunu nazara veren Bediüzzaman, emirlere uymakla maslahatları yerine getirmenin, günâh ve yasaklardan çekinip sakınmanın/ sakın- dırmanın da adâletle olabileceğini, “adâlet” ve “ibâdet” irtibatıyla açıklar. (a.g.e., 141-143)

Bediüzzaman’a göre, “adâlet”in muvâzene ve intizamla olduğu gibi, her şeyin en üstün tarzda ve sayısız gâyelerle yaratıldığı âlemdeki “hikmet”le de doğrudan bağı var.

Bundandır ki, adâleti evvelâ ‘Hakim ve Âdilin cilvesi hikmet ve adâleti”yle tefsir eder.

“ADÂLETTEN DAHA BÜYÜK MAKAM TANIMAMALI”

Bediüzzaman, 1935 Eskişehir, 1943 Denizli, 1947 Afyon ve 1952’de İstanbul mahkemelerindeki ve Samsun Cihad mahkemesi’nde olduğu gibi bütün savunmalarında, bu arada Kastamonu, Emirdağ ve Isparta’daki sıkı tarassut ve tâkiplere, keyfî muamelelere, eziyet ve yasaklara karşı Ankara’daki devlet erkânına, Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a, Adâlet ve İçişleri bakanlarından ve diğer yetkili ve ilgili makamlara yazdığı mektuplarda da adâletin mâhiyetini ve hukukun üstünlüğünü ifâde eder.

“Eski Said Eserleri”nde ve Nur Risaleleri’ndeki bütün Kur’ânî, imanî ve İslâmî esas ve meseleler kapsamında tefsir edilen adâlet hakikatinin pratiğini bizzat mahkemelerde yapar. Müdafaalarında, temyiz dilekçelerinde, yargı mercilerine yazdığı mektuplarda adâletin, mahkemenin, muhâkemenin temel düsturlarını tek tek tasrih eder.

Âdil-i Mutlak hesâbına hakikî adâleti temin etmesi gereken mahkemelerin, “adâletten ve ihkak-ı haktan (hakkın yerine getirilmesi, gerçekleştirilmesinden) daha büyük bir makam vazife cihetinde tanımamaları” gerektiğini bildirir. “Mahkemenin her türlü tesirattan (etkiden) azâde (bağımsız) olarak vazifesini yapmasının esas adâletin muktezası (gereği) olduğunu” ders verir.

Yargının devlet / hükûmet dahil her türlü iç ve dış etkilerden uzak olması gereğinin önemini ikaz eder. Aksi halde, zâhiren “adâlet” perdesinde zulümlerin vuku bulacağına dikkat çeker.

Bediüzzaman’ın Kur’ânî dayanaklarla izah ettiği temel adâlet tesbitleri, adâletin hakkaniyeti ve ölçüsü, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı olduğunu ortaya koyar…

Okunma Sayısı: 1477
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı