Aylardır fahiş gıda fiyatlarını seyreden, şikâyetlere kulak asmayan, halkı bezdiren pahalılığı görmeyen bakanlar, nihayet Cumhurbaşkanı’nın “gıda fiyatlarındaki artış”tan bahsetmesi üzerine sanki yeni olmuş gibi derhal Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi’ni topladılar ve yeni bir şeymiş gibi “erken uyarı sistemi” gündeme getirildi.
Oysa sözü edilen “gıda komitesi” dört yıldır var. Zira 21 Şubat 2017’’de dönemin ekonomiden sorumlu Bakanı da “gıda komitesi’nin toplanıp bazı önlemleri aldığını söylemişti. Bu açıdan Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın “erken uyarı sistemi’nin oluşturulmasına ilişkin teknik altyapı çalışmaları komiteye sunuldu” açıklamasının hiçbir anlamı yok.
Aslında tarladan markete - pazara fiyat artışları, mazota en yüksek oranda yüzde 70’lere varan ÖTV-KDV vergisinde, gübre fiyatlarındaki yüzde 84’ü bulan artıştan, yemden ilâca ve tohuma dövize bağlı ithal girdilere, elektrik ve doğalgaza iki katını aşan zam furyasından, müteahhitlere dolar garantili köprü, yol ve tünellere en son yüzde 26 zamla katlanan yüksek geçiş ücretlerinden kaynaklanıyor.
Kısacası, fahiş gıda fiyatları da, bütün uyarılara rağmen bile bile dayatılan tarım ve hayvancılığı tasfiyeye dayalı öngörüsüz “tarım politikası”nın sonucu
Son on sekiz yılda buğdayda yıllık üretim 20 milyon tonu aşmazken, 9 milyon 800 bin tonun ithalatla temini, yatırım, üretim ve istihdamdan yoksun rant ve inşaat ekonomisiyle Türkiye’nin ne denli girdaba sürüklendiğinin bâriz bir göstergesi.
PAHALILIĞI “TEHDİT VE CEZA”YLA ÖNLEMEK
Uzmanlar, tarladan pazara işleme, paketleme ve taşıma mâliyetini nazara veriyorlar. Mesela Osmangazi’de 468, Yavuz Sultan Selim’de 113 liraya varan geçiş ücretleriyle İzmir-İstanbul arası bir nakliyatın bedeli 1165 lirayı buluyor. Bundandır ki TÜİK’in taze sebze ve meyve enflasyonunu yüzde 33,9 bulmasına karşı gıda fiyatları kat kat üstünde yüzde 70, 80, hatta yüzde 100 zamlanmış.
Bu konuda yüksek girdi ve gıda fiyatlarını ithalatla düşürme politikasına karşı uyarıda bulunan tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım’ın “Girdi maliyetlerinin yükselmesi, üreticinin üretim yapmakta zorlanması, bazı ürünlerde üretimin azalması, nüfus artışına rağmen üretimin aynı oranda artmaması da önemli faktörler” tesbiti kayda değer. (VOA Türkçe, 21.1.21)
Ne var ki ithalata dayalı tarım politikalarını ıslahla üretime yönelmek, çiftçiye destekle tarım girdi fiyatlarını düşürmek yerine, Cumhurbaşkanı “Bütün esnaflara sesleniyorum; süreci böyle devam ettirirseniz çok ağır cezalar sizleri bulabilir, vatandaşa zulmetmeyin!” diye “zulüm”e varan pahalılığın faturasını esnafa kesip, ekonominin çöküşüyle baş gösteren yüksek pahalılığa karşı esaslı tedbirler yerine “tâlimat” ve “ceza tehdidi”ni savuruyor.
Özetle yüksek enflasyon, faiz ve dövizle muallel ekonomik buhranda, tahıldan sebze ve meyveye, buğdaydan samana, mercimekten nohuta, etten yağa bütün tarım ve gıda maddelerinin ithal edildiği vartada, krizle tükenen küçük esnaf “günâh keçisi” seçiliyor.
Yanlış tarım ve gıda politikalarının ağır faturasını, üçte-dörtte bire azalttığı çalışanların maaşını ödeyemeyen, çoğu siftah dahi yapmayan, kirasını karşılamayan esnafa kesme kolaycılığıyla siyasi iktidar, her başarısızlıkta olduğu gibi bütün suçu başkalarına atarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Kaldı ki göz göre göre tekel oluşturan “zincir marketler” piyasayı manipüle ediyorsa başta Rekabet Kurulu olmak üzere denetim mekanizmalarını devreye sokması da iktidarın sorumluluğunda.
“ERKEN UYARI SİSTEMİ” DE BİR OYALAMACA
Bu bakımdan, “tek kişilik ucûbe sistem”in otoriterliğinde adrese teslim ihaleleri alan garantili yandaş müteahhitlere milyarlarca dolar teminat veren, vergi affı yapıp yüz milyonlarca kredi borçlarını silen siyasi iktidar, böyle devam edemez.
Tarlada, serada 2 lira olan ürürün marketlerde 8-10 liraya satılmasının önünün alınması için, tarladan tüketiciye ulaşıncaya kadar katlanan fahiş fiyat vahametine el atılması gerekiyor.
En son tedârik ettiği firmadan daha pahalı sattığı skandalı açığa çıkan “PTT AVM”lere yağ sattırılması” garabeti benzeri “erken uyarı sistemi” gibi akıbetsiz denemelerle değil; köklü ve sürdürülebilir tedbirlerle halkın ucuz gıdaya ulaşması için öncelikle akıbetsiz tarım politikalarının terk edilip, yüzde 70’i vergilere giden mazot ve gübre fiyatlarının düşürülmesi, gıdada vergilerin kaldırılması, köprü-otoyol ücretlerinin indirilip nakliye mâliyetlerinin düşürülmesi, kredi borçlarının yapılandırılması şart.
Aksi halde ceza, tehdit ve şantajla pahalılığın önlenemediği ortada iken, sözü edilen “gıda komitesi” de, “erken uyarı sistemi” de bir kandırmaca ve kamuoyunu oyalayıp yanıltma saptırma olmanın ötesine geçmiyor.