"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“İki Avrupa” ve AB (2)

Cevher İLHAN
14 Aralık 2015, Pazartesi
Bediüzzaman’ın “iki Avrupa” tasnifi ekseninde “birinci Avrupa” târifiyle ve müsbet medeniyet mânâsıyla tesbiti, AB’nin perspektifini ortaya koyar.

Zira Bedüzzaman’a göre, çağımızda “âlemde acip bir medenî ve dünyevî inkılâp”la bütün zihinleri zapt edip bütün akılları meşgul eden “medeniyet ve dünyevî kalkınma noktasıdır.” “Onlarla (gayr-ı müslimlerle/bu anlamdaki Avrupa’yla) dost olmamız, medeniyet ve terakkilerini istihsan ile (takdirle) iktibas etmektir. Ve her saadet-i dünyevîyenin esası olan âsâyişi muhâfazadır. Ki bu dostluk, kat’iyyen nehy-i Kur’ânîde (Kur’ân’ın yasağına) dahil değildir.” (Münâzarât, 56-7)

Ne var ki, Bediüzzaman’ın Avrupa’yı tahlili, bilerek–bilmeyerek bazı toptancı mahfillerce çarpıtılır. Oysa daha bir asır önce, 26 Mart 1909 tarihli Dinî Ceride’deki “Hakikat” başlıklı makalede, dinî hükümlerde ve ahlâkta Avrupa’ya dilencilik etmenin İslâma büyük hıyanet ve milletin hayatına kastetmek olduğunu belirtir. Avrupa’nın kötü âdet ve çirkinliklerinin alınmasını şiddetle reddeder.

Çünkü, kötülükleri günâhları, iyiliklerine/hayırlarına galebe eden ve insanlığa zararlı “gaddar”, “mânen vahşi”, “menhus (uğursuz, meş’um) medeniyet-i habise”yi İslâm temelden tard eder...

FEN VE SANAYİİ İKTİBAS

Buna mukabil, “İ’lâ-yı kelimetullahın (İslâmı tebliğ ve yüceltmenin) bu zamanda en büyük sebebi maddeten terakki (kalkınma) ve medeniyetin müsbet yönüyle olacağını” belirten Bediüzzaman, “Zira ecnebîler fünun (fen-bilim) ve sanayi silâhıyla bizi istibdad-ı mânevîleri altında eziyorlar. Biz de, fen ve san’at silâhıyla i’lâ-yı kelimetullahın en müthiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtilâf-ı efkâra (fikri dağınıklıkla) cihad edeceğiz” esasını belirler. (a.g.e., 64)

Bediüzzaman’ın tesbitiyle, Osmanlı’nın da yıkımına sebep olan ve “mâlımızı harap eden ahmaklar”ın, insanlığın yüzde seksenini sıkıntıya, mutsuzluğa ve şikâyete atan “mimsiz medeniyet”in kötülüklerini, çirkinliklerini “iyilik” zannedip taklit etmeleridir.

“Avrupa ve Amerika’dan getirilen ve hakikatte yine İslâmın malı olan fen ve san’atı (sanayii)” iktibasla, güzel ahlâk ve İslâmiyetin hakikatiyle birleştirip vaktiyle Avrupalıları geçtiğimiz gibi fersah fersah geçeceğimizi bildirir. “İnşaallah istikbaldeki İslâmiyetin kuvveti ile medeniyetin mehasini (iyilikleri, güzellikleri) galebe edecek, zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek, sulh-u umûmiyi de (dünya barışını da) temin edecek” müjdesini verir.

Avrupa’ya muhalif olarak Müslüman milletlerin dinlerine ciddî sahip çıktıkları devirlerde o nisbette yükselip kalkındıklarını, lâkayd kalışları zamanında perişan olup gerilediklerini belgeler. “Avrupa’nın en büyük üstadı Endülüs İslâm devleti”ni buna şahit gösterir. (Mektubat, 313)

Esasen, Bediüzzaman, daha geçen asrın başlarında Kur’ânî kriterlerle istibdadı tahakküm, keyfî muamele, kuvvete dayalı cebir ve zorbalık, tek kişinin dayatması olarak takbih edip, suiistimale gâyet müsait bir zemin, zulmün temeli ve insanlığı sefâlet derelerine yuvarlandıran, İslâmiyeti zehirlendiren, garazları ve husûmetleri uyandıran insanlığın mahvedicisi olduğunu bildirir.

Buna karşı, meşrûtiyeti millet hâkimiyeti, bütün kavimlerin saadet sebebi, insanlığın şevke getirip yüksek hislerini uyandıran ve hayvanlıktan kurtaran, İslâmiyetin bahtını ve tâliini açan bir sistem olarak ders verir. (Münâzarât, 22)

“BİRİNCİ AVRUPA” AB’DE SİSTEMLEŞİYOR

Keza “demokrasi ve cumhuriyet” olarak not düştüğü meşrûtiyeti “Ve işlerde onlarla istişare et’ (Al-i İmran Sûresi: 159), ‘Onların aralarındaki işleri istişare iledir’ (Şura Sûresi: 38) âyet-i kerîmelerinin tecellîsi” olarak Kur’ân nâmına takdir eder. Keza hürriyeti, “kanun-u adâlet ve te’dipten başka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşrûasında (meşrû hareketinde) şâhâne serbest olsun…” diye tavsif eder. (a.g.e., 57)

Avrupa medeniyeti ile ilişkilerde, Batının kötülüklerini ve günâhlarını hürriyet hududuna ve medeniyetine sokmama temel ölçüsünü verir. “Kesb-i medeniyette” (Avrupa medeniyetini iktibasta) Japonları örnek gösterir. Japonların medeniyetin iyiliklerini-güzelliklerini almakla beraber, her kavmin “mâye-i bekası” dediği hayatiyetini devam ettiren millî örf ve kültürlerini muhâfaza ettiklerini misal verir. “Bizim âdât-ı milliyemiz İslâmiyette neşvünema bulduğu (büyüyüp yetiştiği için) için, iki cihetle sarılmak zarurîdir” çağrısında bulunur. (Divan-ı Harb-i Örfi, 79-80)

Bunun içindir ki, murad ve maksad, “medeniyetin mehâsini (güzellikleri) ve beşere (insanlığa) menfaati bulunan iyiliklerdir.” Ve bundandır ki, Bediüzzaman’ın, hakikatte insanlığın ve Müslümanların malı olan dinlerin hakikatinden alınan ve “birinci Avrupa”nın anlamıyla tezâhür eden “müsbet medeniyet”, günümüzde “AB projesi” olarak sistemleşiyor…

Okunma Sayısı: 1485
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Zekeriya

    14.12.2015 13:14:25

    Muhterem İlhan ağabey, şu anda ülke yangın yerine dönmüş.. Bu konulara yoğunlaşmanız gerekir diye düşünüyorum. Selam ve dua ile

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı