Döviz kururun yeniden yükselişiyle Türkiye’deki mali piyasaların istikrarsızlığı ortasında Amerika’ya giden Türk heyetinin “Brunson krizi”yle tetiklenen sorunları çözemediği belirtilirken, asıl meselenin ABD’nin dayattığı İran’a yaptırımlar olduğu gerçeği bir defa daha ortaya çıkıyor.
İşe başlar başlamaz Siyonistlerin “Kudüs’ün İsrail’i başkenti” iddiasıyla Amerikan Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımayı ortaya atan Trump, Obama döneminde 2015’te Viyana’da İran’ın nükleer programına ilişkin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) beş daimi üyesi ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ve Almanya ile Tahran arasında imzalanan “nükleer anlaşma”yı -bütün tarafları âdeta tepeleyip- tek taraflı olarak çekileceği çıkışında bulunmuştu.
Trump’un ardından Amerikan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun “yeni İran stratejisi”nde ABD’nin, taleplerini içeren on iki maddelik bir listede İran güçlerinin Suriye’den tamamen çekilmesi talebiyle bu ülkeye “tarihteki en güçlü yaptırımlar”ın uygulamakla ezerek rejim değişikliğiyle tehdidiyle etnik ve mezhebî iftiraklarla işgal ettiği Irak ve Suriye’den sonra bu kez İran üzerinden bölgede oynanmak istenen “küresel oyun” sahnelenmişti.
TEHDİTLİ - ŞANTAJLI SÜREÇ
Ancak baştan beri Trump’un İran emrivakisine karşı çıkan başta Almanya, Fransa ve İngiltere olmak üzere Avrupa Birliği ülkelerinin, “AB hukuku ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararları uyarınca İran’la meşru ticâret yürüten Avrupalı firmaları sonuna kadar koruyacakları” restini çekip anlaşma çerçevesinde tarafların karşılıklı olarak taahhüdlerini yerine getirme çağrısında bulunmuşlardı.
Amerika’dan anlaşmadan çekilip “ağır ekonomik yaptırımlar”ı devreye sokması üzerine, Tahran’ın geri kalan beş ülke ile anlaşmayı südüreceğini açıkça bildirmesi ve İran’la nükleer anlaşmayı kurtarmak için Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya ve Çin’in uluslar arası toplumla birlikte çıkış yolu aranıp İran’a uygulanan uluslar arası yaptırımların kaldırılması için seferber olmasına karşı Trump’un “İran’la ticaret yapacakların Amerika’yla ticaret yapamayacakları” sert çıkışı dikkat çekici. (gazeteler, 8.8.18)
En son Amerikan Ulusal Güvenlik Danışmanı’nın “İran yaptırımlardan kurtulmak istiyorsa, Başkan Trump’ın teklifini kabul etmek ve ABD ile masaya oturmak zorunda” sözleri bunun ifâdesi.
Bundandır ki, AB’nin yanısıra BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in “Kapsamlı Ortak Eylem Plânı” olarak adlandırılan nükleer anlaşmayı diplomatik bir başarı olarak görmesi ve BM Genel Sekreter sözcüsünün, “BM’nin İran ile varılan nükleer anlaşmayı desteklemeye devam edeceği ve tüm ülkelerin de bu anlaşmaya destek vermesi gerektiği” açıklaması karşısında zora gire “Trump Amerikası”nın İran’a yönelik bir dizi yaptırımı yeniden dayatan ve Kasım’da petrol ihracatıyla ilgili daha sert yaptırımları dayatılacağı aşamalı tehditli - şantajı şüreç devam ediyor.
“MENHUS PLÂN” DEVREDE…
Özetle, Evanjelist-Siyonist Başkan Yardımcısı ve danışmanların kıskacındaki Trump yönetimi, AB’yi, BM’yi ve dünya kamuoyunu, aklıselim ve insanlık vicdanını hiçe sayarak, “küresel egemenlik ve çıkarları”yla “büyük İsrail” ütopyası hesâbına İran’a dayattığı yaptırımları şiddetlendireceği ültimatomunu verirken “İran’la iş yapan, ABD ile iş yapamaz” restiyle müttefiklerini tehdit ediyor.
Maksat, İsrail’in güvenliğini sağlamak hesâbına, öncelikle Suriye’nin İran’a desteğini engellemek, Irak ve Suriye’nin işgal ve içsavaşla ifna edilmesinin ardından İran’ın da kargaşa ve kaosa sürüklemek, etnik ve mezhebî iftiraklarla bölünüp parçalanmış Suriye’nin kuzeyinde ve Türkiye’nin yanıbaşındaki “kantonlar” üzerinden PYD-YPG’ye İsrail’in destekçisi “koridor devlet” kurdurmak. Bölgede İsrail’e karşı koyabilecek güçlü devlet bıraktırmamak.
Neitcede, Sünnî-Şîi “uydu devletçiklerin, krallıkların, emirlikler”in ihdasıyla mezhebî ve etnik tefrika fitnesiyle Müslüman coğrafyayı küresel güçler arasında taksim eden menhus plân yeniden devreye sokuluyor.
Bunun içindir ki, Ankara’nın “İran oyunu” ve şantajına karşı çok dikkatli olması gerekiyor…